Paylaş
Salı günü Brüksel’deydim.
Avrupa başkentinde, İSTANBUL MERKEZİ’nin açılışına katıldım. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Egemen Bağış ve Tulu Gümüştekin üçlüsü nefis bir proje gerçekleştirdiler. Bu konuyudaha sonraki yazılarımda ayrıntılı biçimde size anlatacağım.
Herşeyden önce, ABKomisyonu’ndaki havayı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Komisyon binasında üç saat geçirdim. Türkiye dosyasını yöneten ve üst düzey karar vericilerle sohbet ettim. Genişlemeden sorumlu komiser Olli Rehn ve sonunda da Komisyon Başkanı Barroso’yu gördüm. Konuşmalarımızın önemli bölümü yazılmamak kaydıyla oldu. Ancak izlenimlerimi sizlerle paylaşacağım.
AB Komisyonu’ndaki havayı özetlememi isterseniz “Türkiye’deki gelişmeleri büyük bir ilgiyle izliyorlar, ancak tüm boyutlarıyla henüz anlayabilmiş değiller. Anlamaya çalışıyorlar” diyebilirim.
Uzun süredir ilk defa, ben soracağıma onlar beni soru bombardımanına tuttular. Hiç alışık olmadıkları bir durumla karşı karşıya oldukları besbelli. Ülkemizde yaşananlarAvrupa’da yaşanmadığı için, olayın temeline inmekte zorlanıyorlar. Bazıları şablon veya belirli kilişelerledeğerlendiriyor, kimi ise gelişmelerin gerçek anlamınıtümüyle kaçırıyor.
Kendi dünyalarında “laik sistemi korumak” gibi bir kavram yok. Demokrasinin,laik sistemin güvencesiolduğuna inanıyorlar. Daha da önemlisi, AKP’nin neredeyse 4 yıl ülkeyi yönettikten sonra şimdi Türkiye’yi bir din devletine dönüştürmek istediği yolundaki iddiaları pek tutarlı görmüyorlar.Sandıktan çıkan oyun gücü, AB için son derece önemli. Halkın seçtiği iktidarınkapatılmaya kalkılınmasını anlayamıyorlar.
Sürekli şekilde “AKP’nin laik sistemi değiştirmek için attığı somut kararları gösterin” diyorlar. Örnek olarakönlerine getirilen gerekçeleride daha çok dini özgürlük veya fikir özgürlüğü olarak değerlendiriyorlar.
Ancak aynı zamanda, Türkiye’nin “laik-demokratik” bir ülke olduğu taktirde tam üye geçebileceğini, laikliğini kaybetmiş bir Türkiye’nin aralarına giremeyeceğini de sözlerineekliyorlar.
Tartışmalarımızın sonunda, farkına vardım ki, farklı kavramlardan, farklı dünyalardan, gizli gündemlerden, onların hiç alışık olmadıkları verilerden söz ediyoruz. AB için önemli olan demokrasidir. Laik sistem ile demokrasi birbirinden ayrılmaz. Onlar için türban da dini bir özgürlükten ibarettir.
Bu kavram ve anlayış kargaşası daha bir süre devam edecek gibi görünüyor. İkigünlük Türkiye gezilerindedurumu daha iyi anlayacaklarını tahmin ediyorlar. Yine de Türkiye’yi Avrupa’ya taşıyan ve seçimlerde yüzde 47 oy almışbir partininkapatılabileceğini mantıkları kabul etmiyor. Sürekli şekilde “Bugüne kadar neredeydiniz? AKP’ningizli niyetleri var idiyse şimdi mi anladınız?” dediler.
Türkiye’de bulundukları sürece, konuşmalarına bir ince ayar çekecekler ve hem daha fazla demokrasiye, hem de laikliğin önemine vurgu yapacaklar. En önemlisi, Türkiye’nin nereye gittiğini anlamaya çalışacaklar.
AKP iktidarına verecekleri mesaj ise şu olacak:
“Türk toplumunun bir bölümü, haklı veya haksız nedenlerle sizin attığınız adımlardan rahatsız. Hem içerde, hem de dışarda güven tazelemek istiyorsanız, daha hızlı ve daha derine inen demokratik reformları geliştirin. Ne kadar şeffaf olursanız, o kadar korku ve kaygılar dağılır... Atacağınız yeni demokrasi adımlarının içinde parti kapatmakoşullarını daha netleştirecek şekilde Venedik Komisyonu kriterlerine bağlayabilirsiniz...”
Sizlerin de çok sık sorduğunuz iki soruyu da ben sordum ve bakın ne yanıtlar aldım:
Soru: AKP kapatılar, Başbakan ve 40-50 milletvekili yasaklanırsa Türkiye-AB ilişkileri askıya alınır mı?
Yanıt: Bu aşamada kimse bir tahminde bulunmak istemiyor. Her şeyino günün koşullarında belirleneceğini, ilişkilerin mutlaka etkileneceğini, ancak askıya almayı daha zor bir olasılık olarak niteliyorlar.
Soru: AB için laiklik mi, yoksa demokrasi mi vazgeçilmez koşuldur?
Yanıt: Laik-demokratik bir sistemden vazgeçilmez.
Dedim ya, kavram kargaşası sürüyor.
2 yıllık bir mücadeleden sonra 301’in değişmesini “Allah bereket versin” kabilinden bir yaklaşımla karşıladılar. Pek yeterli görmemekle birlikte “uygulamayı görmeye” hazırlanıyorlar.
Benim izlenimlerin bunlar. Bakalım Ankara ve İstanbul’daki toplantılarında hangi mesajları duyacağız.
Unutmayalım ki, AB Komisyonu’nun kafası bizimki kadar karışık.
Paylaş