Mehmet Ali Birand

Kürtçe vazgeçilmez bir ön koşul

26 Aralık 2008
TESEV’in Kürt sorunuyla ilgili son raporunu bilmem görebildiniz mi?

Adı “Kürt Sorunu’nun Çözümüne  Dair Bir  Yol Haritası. Bölgeden Hükümete Öneriler”.

 

İlginç yanı. Bu rapor, Güneydoğu’da siyasi eğilimler dernekler ve çok sayıda, Kürtler arasında lider konumunda olan, sözü dinlenen kişilerle yapılan görüşmelerin ortak noktalarını açıklıyor

 

Şimdiye kadar ”çözüm önerileri” hakkında nice çalışma, anket, hatta değerlendirme yayınlandı. Hiçbiri TESEV’in ki gibi, sivil  zemindeki ortak görüşmeleri toplamıyordu. Siyasiler, askerler ve medyanın çok ilgisini çekmesi gereken bir çalışma.

 

Raporun ortak noktası, Kürt sorununun çözümünün “olmazsa olmazı” dil ve eğitim olarak ortaya çıkıyor.

 

Yazının Devamını Oku

Erdoğan, değiştireceğim derken, sisteme teslim oldu…

25 Aralık 2008
2003 yılında iktidar olduğunda Erdoğan’ın en dikkat çeken yanı resmi sistemi, kemikleşmiş resmi politikaları değiştirmek istemesiydi. Nitekim bu konuda son derece önemli adımlar attı. Ancak bir süre sonra baktık ki, değişmiş. Resmi politikaya teslim olmuş. Neden acaba? Başa çıkamadığından dolayı mı, yoksa resmi politikaların daha doğru olduğunu anladığından dolayı mı böyle bir değişim yaşadı.

Son dönemlerdeki gelişmelere birlikte baktığınız zaman, AKP açısından son derece önemli bir saptamayı görmezden gelemezsiniz.

           

İktidara değişim için gelen, kemikleşen resmi politikaları, tabuları yıkacağını ve bu ülkeyi gerçek bir demokrasiye dönüştüreceğini söyleyerek oy alan AKP, bugün bakıyorsunuz, resmi sistemin bir parçası durumuna gelmiş.

           

Bu partiyi ilginç yapan , bu değişim yaklaşımıydı.

           

Artık bıkkınlık veren ve sürdürülmesine rağmen hiçbir sonuç alınamayan yaklaşımların dışına çıkılacaktı. Nitekim ilk başlarda da gerçekten herkesi meraklandıran, ülke ve Uluslararası toplumun büyük bir bölümünün alkışını alan adımlar attı.

           

Yazının Devamını Oku

AKP, Ermeni konusunda kendine ters düştü…

24 Aralık 2008
Ermenilerden özür dileyen sivil toplum hareketine gösterilen tepki, AKP’nin eski reflekslerini kaybettiğini veya gerçek kişiliğine geri döndüğünü gösterdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün dışında bu partinin öne çıkan hiçbir lideri, sivil inisiyatife veya fikir özgürlüğüne pekte önem vermediğini gösterdi. En doğru duruşu, Gül sergiledi. Ne yazık ki, onu alkışlaması gereken Sosyal Demokratlar, en katı ve çirkin tepkiyi gösterdiler.

Ak Parti (AKP), ilk başlarda İnsan Haklarına, Fikir Özgürlüğüne, Sivil Hareketlere son derece saygılı, hatta bunların bayraktarlığını yapan bir parti olarak karşımıza çıkmıştı.

           

Bu nedenle de aydın kesimden, liberallerden çok alkış ve destek almıştı.

           

Ermenilerden Özür Diliyoruz kampanyası, AKP’nin zaten bir süredir erozyona uğrayan bu imajını daha da bozdu. Hatta ilk dönemlerdeki tutumuna temelden ters düştü.

           

Bunun en belirgin örneği, Başbakan’ın hemen tepki göstermesi ve bu hareketin zararlı olduğunu söylemesiydi. İktidarın başındaki bir kişinin verdiği bu işaret, resmi ideolojiye bağlı tüm kesimleri harekete geçirmeye yetti.

           

Yazının Devamını Oku

Ne özürü ulan !

23 Aralık 2008
Ermenilerden Özür Dileyelim kampanyası, bir çevrenin kimyasını ve aynı zamanda ağzını bozdu.Resmi ideolojinin dışına çıkılıp, ezberlenmiş tabular sarsılınca, kıyametler koptu. “Sen kim oluyorsun da...”diye başlayan sertleşme giderek yaygınlaşıyor. Yakında savcıları dahi harekete geçirebilirler.Türkiye’nin yönetiminde etkin olan çevreler tahammülsüzlüğünü de açıkça ortaya döküverdi.

Ülkemiz Demokrasiyle yönetiliyor olabilir. Ancak, bireysel olarak bu toplumun  bir bölümünün demokrat olmadığı, işine geldiğince, aynı görüşleri paylaştığınız sürece demokrasi oyunu oynadığı, kendine ters düşen görüşlerle karşılaştığında ise gerçek haline dönüştüğü, yani tahammülsüz ve “benim dediğim doğrudur” diyen, uzlaşmasız bir toplum olduğu, son tartışmalarda bir defa daha ortaya çıktı.

 

Ermenilerden Özür Dileyelim kampanyası, yeni bir Pandora kutusunun kapağını açtı ve içindeki cinler etrafa dağıldı.

 

İbretle izlenecek gelişmeler yaşanıyor.

 

Yine kan gövdeyi götürüyor.

 

Yazının Devamını Oku

İnsan turist gibi dolaşırsa...

20 Aralık 2008
Hayatınızda hiç turist gibi dolaştınız mı? Eğer turistlik yapıyorsanız ne demek istediğimi çok daha kolay anlayacaksınız. Hiç turist olmadınız, ne içerde ne de başka ülkede, yaşadığınız yerin dışına çıkmadınızsa, bu söyleyeceklerimi çok aptalca bulabilirsiniz.

Turist” diye adlandırılan kişiler aynı  mahluklardır. “Mahluk” sözünü kötü anlamda kullanmıyorum. Normal bir insanın tepkilerini göstermeyen, ziyaret ettiği  farklı yere gelir gelmez değişen, herşeyi başka gözle gören, normal olarak verdiği tepkileri başkalaşan bir insan anlamında kullanıyorum.

 

Çok defa turist oldum.

 

Çok defa turist gibi davrandığım için, ne dediğimi iyi biliyorum.

 

Turist, iş için dolaşmaz. Yani şirketinin parasıyla yabancı bir yere giden değildir. Turist cebinden harcar. Bundan dolayı da, gittiği yerde çok kötü muamele görmediği, inanılmaz derecede  kazıklanmadığı taktirde, herşeye pozitif bakar. Ufak tefek yanlışlıkları görmezden gelir. Yer seçimini kendi  yaptığından dolayı da, gittiği yerin  dünyanın en güzel yerlerinden  biri olduğuna kendini inandırır.  Geri döndüğünde, ne kadar çok eğlendiğini ve gördüğü güzellikleri anlatacağından dolayı,  şakır şakır yağmur altında dolaşsa, kayak yapmak için gittiği dağ’da yeterli kar bulamasa dahi yine de memnun olacaktır.

 

Yazının Devamını Oku

Brezilya da krizin teğet geçmesini bekliyor

19 Aralık 2008
Arjantin’den, Brezilya’ya gitmek için yaklaşık 3 saat uçmanız gerekiyor. Oysa komşu ülkeler, ancak hem birbirlerinden çok farklılar, hem de birbirlerinden çok uzaklar. Latin Amerika hiçbir yere benzemiyor. Brezilya hükümeti de, krizi Erdoğan gibi bekliyor: “Hamdolsun, bizi teğet geçecek” diyor ve önlem paketi filan açıklamaya yanaşmıyor.

Ciddi bakışlı, içine kapanık Arjantinlileri bırakıp Rio’ya hareket ettiğimizde, elimdeki haritaya baktım, Brezilya komşu ülke görünüyor. Ancak pilot 3 saat uçacağımızı söyleyince daha dikkatli inceledim ve baktım ki, Latin Amerika kıtası çok büyük ve mesafeler de inanılmaz uzaklıkta.

 

Buenos Aires’te ne varsa, Rio’da herşey farklı çıktı.

 

Arjantin’liler, ciddi, içlerine kapanık insanlar. Esmerler ancak hiç siyah yok.

 

Brezilya’lılar ise, her günleri havyar ve şampanya ile geçen, eğlenceden başka birşey düşünmeyen, samba ve futbol dışında başka birşeyle ilgilenmeyen bir toplum izlenimi veriyor.

 

Yazının Devamını Oku

Biz göbek atıyoruz, onlar tango yapıyor...

18 Aralık 2008
Size nasıl anlatacağımı bilemiyorum. Öyle bir şehir ki, sokaklarında sadece tango duyuyorsunuz. Üstü açık otobüslerle şehir turu yaparken tango... Öğleden itibaren kahvelerde tango ve tabii geceleri tango... Tango’nun aslında genelev müziği olduğunu biliyor muydunuz?

Dünya’nın her yanında insanlar aşağı yukarı aynı reflekslerle yaşıyorlar. Nereye giderseniz gidin, bizim gibi onlarında tarihi bir veya birkaç liderleri var... Onlar da spordan heyecanlanıyorlar. Kimi futbol, kimi  kriket, kimi beyzbol delisi oluyorlar.

 

Ancak çok az ülke, Arjantinliler gibi müzikleriyle yaşıyor. Hep söylenirdi de, böylesine hayatlarının bir parçası olduğuna inanamazdım.

 

Gidip gördüm ve hem büyülendim, hem de hayran kaldım.

 

Sabahı, gecesi veya gündüzü müzikle dolu bir ülke.  Herhangi bir müzikten söz etmiyorum. Arjantinlinin hayatı tango... İlk başta, bunu turistik bir atraksiyon  sandım. Ancak Buenos Aires’in sokaklarında dolaştıkça, kahvelerine girip çıktıkça, akşam yemeklerine ve showlarına gittikçe, tangonun Arjantinlinin günlük  yaşamının bir parçası olduğunu anladım.

 

Yazının Devamını Oku

Buenos Aires, İstanbul’a iki çeker...

17 Aralık 2008
Arjantin’in başkenti Buenos Aires’e ilk defa gittim. İstanbul’dan daha güzel bir şehir olamaycağına dair, şehir efsaneleriyle büyümüş bir insanım. Bir de gidip Buenos Aires’i görünce, İstanbul’umuzu köye çeviren tüm beceriksiz ve kültürsüz, renksiz ve de zevksiz yöneticilere ateş püskürmeye başladım.

Ben, Buenos Aires’i görene kadar İstanbul’u  dünyanın en güzel kenti sanırdım. Meğer kendi kendimi aldatıyormuşum. Arjantin’in başkenti ile, doğup büyüdüğüm İstanbul karşılaştıma dahi kabul etmez.

 

İstanbul’u “dünyanın en güzel kenti” olarak görmediğim,  Buenos Aires’i  tercih ettiğim için bana kızmayın. Anlatınca, bana hak vereceksiniz.

 

Bayram tatili 10 gün olunca, kendimi Cemre ile birlikte yıllardır merak ettiğim Buenos Aires-Rio turuna attım.

 

İlk durağımız Buenos Aires oldu... Çok methedilmişti, ancak böylesine etkileneceğimi tahmin edemezdim.

 

Yazının Devamını Oku