Paylaş
Nedim Şener – Ahmet Şık – Sait Çakır- Coşkun Musluk dörtlüsünün serbest bırakılması neredeyse İstanbul’un fethi kutlamalarına dönüştü. Bir, havai fişek atılmadığı kaldı.
Hepimizde bir memnuniyet, bir şenlik.
Düne kadar yerden yere vurulan “Özel yetkili mahkemeler”, şimdi omuzlarda taşınıyor.
Büyük hediye almış çocuklar gibi neşeliyiz.
Ne garip değil mi?
Aslına bakacak olursanız, yargıçların verdikleri karar normalin ta kendisidir. Bizler de, dünyanın neresinde olursa olsun, çok daha öncelerde verilmesi gereken bir kararı alkışlıyoruz.
Düşünebiliyor musunuz, tam 375 gün tutuklu yattılar ve şimdi “Pardon, yatmamanız gerekirmiş” denip bırakıldılar.
Ne olurdu sanki, aynı karar aylar önce alınsa? Ne kaybedilirdi ki?
Tamı tamamına 13 ay yattılar. Genç bir insanın hayatından 13 ayın silinmesi ne demektir?
Şimdi sormak istiyorum:
Bunun bedelini kim, nasıl ödeyecek?
Uzun tutukluluk geçirmiş olanların tümü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AHİM) gitmeli ve tazminat davası açmalı. T.C Devleti’ne bu gasp olayını ödetmeliler. Türk mahkemelerinde dava açarlarsa, yargıçların dünyaları birkaç bin lira ile sınırlı olacağından dolayı, doğru dürüst tazminat alamazlar. AİHM ise devletin canını acıtır. Zira AHİM, insan hayatından silinen yılların ne anlama geldiğini çok daha iyi bilir.
Bu gelişmeyi, ileriye doğru atılmış bir adım olarak görmek istiyorum.
Bundan sonra, diğer tutuklulara sıra gelmeli.
Silivri, hukuk dışı tutuklamaların en yoğun yaşandığı yer oldu. Bu damgadan kurtulunduğu taktirde, Ergenekon ve Balyoz davaları da rayına oturacaktır. Haksız tutuklamalar sürdükçe, bu davalardan da beklenen sonuç alınamayacaktır.
Kamuoyu gözünde, tutukluluk süreleri öylesine büyük bir haksızlık, öylesine büyük bir ceza olarak görülüyor ki; kim gerçekten suçlu, kim değil birbirine karışıyor.
Son bir söz de iktidara…
Bu düzenlemeyi daha önce yapamazlar mıydı?
Bunca zamandır, boş yere prestij kaybına uğramadan adım atılamaz mıydı?
*
SİVAS DAVASI HEPİMİZİN YÜZ KARASIDIR
Sonunda beklenen oldu. Sivas’ta 37 kişinin hayatını kaybetmesi, büyük bölümünün canlı canlı yanmasıyla sonuçlanan felaket zaman aşımı gerekçesiyle düştü.
Şimdi kendinizi yanarak ölen o insanların ailelerinin yerine koyun.
Kimbilir neler hissediyorlardır.
28 Şubat belgeselinde bilmem izleme imkanınız oldu mu? Sivastaki olayları gördükçe insanın tüyleri diken diken oluyordu. Benim en çok dikkatimi çeken nokta da, olayların başından sonuna kadar devletin resmen seyirci kalmasıydı. Örneğin, halk Madımak otelinin önünde toplanıyor... Alevler yükselmeye başlıyor... Etraftan “Şeytanlar yanıyor. Allahü Ekber” çığlıkları duyuluyor ve tam o sırada bir manga asker otelin önüne geliyor.
Oteldekiler heyecanlanıyorlar. Sonunda devletin olaya el koyduğunu ve halkı dağıtmak için harekete geçtiğini sanıyorlar.
Ama o da nesi?
Asker orada bir süre kaldıktan sonra başındaki komutan tarafından geri çekiliyor ve onca insan kaderiyle başbaşa bırakılıyor. Cayır cayır yanmalarına göz yumuluyor.
Şimdi soruları sormaya başlayalım.
Bir manga askeri oraya kim gönderdi?
Aynı askeri hiç müdahele ettirmeden kim geriye çekti?
Garip değil mi?
Bunun gibi daha birçok olay var. Devletin rahatlıkla müdahele edip halkı dağıtabileceği gözü dönmüşleri geri gönderebileceği fırsatlar teker teker elden kaçırılıyor. O günlerin gazeteleri ve ayrıntılarını okuduğunuz zaman ister istemez bu işin içinde derin devletin parmağının olduğunu hissediyorsunuz. Hiçbir somut veri yok. Ancak, öylesine göz göre göre işlenen bir cinayetin “görmedim, duymadım” diye geçiştirildiği başka bir örnek de yok.
Ben bir adım daha ileri gidiyorum. O dönemde Başbakan yardımcısı olan Erdal İnönü’nün siyaseti bırakmasının dahi altında Sivas olaylarının yattığına inanıyorum. Aziz Nesin ile konuşup ona söz verip “merak etmeyin, hemen müdahele ediyoruz” diyen İnönü, devlet içindeki direnişi gördükten sonra herhalde, benim burada işim yok, demiş olmalıdır.
Son söz, yargıya...
Sayın savcı ve yargıçlar...
Bu olayın sonuçsuz bitmesinin sorumluluğu sizlerin de omuzlarınızda. Bunca yıldır katilleri bulmamakta direnen devlet mekanizmasını aşamadınız. İsteseniz aşabilirdiniz. Ya istemediniz veyahutta size istetmediler. Ancak sonuç ortada.
Aslında cinayetler ve terör olaylarında zaman aşımının olmaması gerekiyor. Bakanlık bu konuda harekete geçebilir ve zaman aşımını kuralını kaldırrarak Sivas katliamının soruşturmasını devam ettirebilir.
Çok mu zor?
Paylaş