Paylaş
İngiltere ve Almanya’da sonra 700 milyar dolarlık ‘faizsiz bono’ pazarından yüzde 10 payı ülkesine çekmek isteyen Fransa’da hükümetin bu girişimi Anayasa Mahkemesi’nden döndü.
Ancak, 4 milyondan fazla Müslüman’ın yaşadığı Fransa, bir çözüp bulup yasayı Meclis’ten çıkarmak istiyormuş.
Bu haberi okuduğumda, ABD’den bir kitap getirmiş, yazarı ile de mesajlaşmıştım. Kitabın adı ‘Servetin Güçleri: Yeni Müslüman Orta Sınıfın Yükselişi ve Dünyamız İçin Anlamı’…
Zenginleşen Müslümanlar!
Yazarı İran asıllı Amerikalı Vali Nasr, bütün dünyada büyük ilgi gören bu kitabında, öncülüğünü Malezya, Türkiye, Dubai ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin çektiği coğrafyada, gerçek anlamda bir İslami orta sınıfın doğduğu ve zenginleşme yolunda olduğunun altını çiziyor.
Nasr, ‘Büyüyen ve girişimci sınıf yaratan bu ekonomiler, hızla geniş bir orta sınıfı da ortaya çıkarıyor. Gelecekte bu orta sınıf büyüyecek ve daha da zenginleşecek’ diye konuşuyor. Dünyanın önde gelen ülke ve şirketleri de yükselen bu hedef kitleye gözlerini dikmiş durumdalar… Ona göre ‘İslami orta sınıfı’ cazibe merkezi haline getiren yeni gelişmeler şöyle özetlenebilir:
Hızlı büyüyen bir kitle
1. Dünyada Müslüman nüfusun büyüklüğü, dev pazarlar olarak nitelendirilen Çin ve Hindistan’ın toplamından daha büyük…
2. Ortadoğu’daki 5 büyük İslam ülkesinin (Türkiye, Mısır, İran, Pakistan ve Suudi Arabistan) nüfusu 420 milyon, GSMH’sı ise 3.3 trilyona ulaştı. Aynı GSMH’ya sahip Hindistan’ın 3 kat daha fazla nüfusu var.
3. 2007 yılında İslam ülkeleri ortalama yüzde 6.1 oranında büyüdüler. AB ve ABD’de büyüme oranı yüzde 2.2 düzeyinde kaldı.
4. Gelişen ekonomi bu coğrafyalarda geniş bir ‘orta sınıf’ yaratıyor. Bu orta sınıf daha hızlı büyüyecek ve zenginleşecek.
5. Türkiye, Malezya, Mısır gibi ülkelerde girişimcilerin sayısı hızla artıyor. (Vali Nasr, burada Kayseri’deki girişimcilere ve benzerlerinin yükselişine dikkat çekiyor).
Şirketlerin yeni stratejileri
6. Bu ülkelerde geniş bir yönetici grubu da ortaya çıkıyor. Örneğin, 1970’de Malezya’daki profesyonel yöneticilerin yüzde 4’ü Müslümanlardan oluşuyordu. 2008’da bu oran yüzde 40’ yaklaşmış durumda. Yükselen yeni yönetici kuşak, güçlü bir tüketim gücünü de beraberinde getiriyor.
7. Dünyada büyük bir ‘helal’ gıda pazarı doğuyor. 2008 yılı sonuna göre pazarın büyüklüğü 630 milyar dolara ulaşmış durumda. Sadece Nestle, 456 fabrikasından 75’ini bu tip üretime ayırdı.
8. Büyüyen ekonomi ve artan refah, İslami finans pazarını da destekliyor. Son yıllardaki büyüme oranı yüzde 15-20’yi buluyor. McKinsey’e göre, 2011’de İslami finansın ulaşacağı büyüklük 1 trilyon doları bulacak. S&P, bu fonların tutarının 4 trilyon dolara kadar gidebileceğini tahmin ediyor.
9. Sadece bu kadar da değil. 75 ülkedeki İslami banka sayısı 300’e ulaşmış durumda. Üstelik sayıları da hızla artıyor.
Faizleri düşürüyor ama kredi almak isteyen yok!
Merkez Bankası geçen hafta faizleri 50 baz puan daha indirdi, 1 yıllık indirim 10 puanı geçti.
Ancak, büyük bir heyecanla beklendiği gibi bu indirimler banka kredilerine yansımıyor. ‘Merkez Bankası faizleri indirsin, ekonomi canlansın’ diye feryat eden iş örgütlerinin değerlendirmesinin aksine, bankalar kredi verecek şirket bulmakta zorlanıyor. Hangi bankacıyla konuşsam, geçmişe oranla daha fazla kredi vermek istediklerinin altını çiziyor, ancak şirketlerden talep gelmediğini belirtiyorlar.
Bu görüş okuyuculara biraz saçma gelebilir. İşin iç yüzünü bilmeyenlerin böyle düşünmesi de normal… Ancak, piyasada iki tür şirket var: Birinci grupta, bankaların kredi vermek istedikleri yer alıyor. Bu şirketler, iç ve dış talepteki daralma nedeniyle işletme sermayesine ihtiyaç duymuyorlar. Yatırım ise önemli ölçüde gündem dışında…
İkinci grupta ise zora giren, hatta batma aşamasında bulunan şirketler var. Eurotekfenbank Genel Müdürü Mehmet Sönmez’in tanımıyla, ‘Bu şirketler, başka şirketler ya da bankalara borçlarını kapatmak isteyenlerden’ oluşuyor. Bankalar, ‘Süre kazanmak’ amaçlı taleplere pek yaklaşmıyorlar.
Kredi talebi dibe vurdu
Şirketlerin bankalardan kredi talep etmediğini, bu konuda bir sıkıntılarının olmadığını Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı kapasite kullanım raporundan da anlamak mümkün… Raporda, ‘Kapasite kullanımının düşüklüğünün nedenleri’ sıralanırken, ‘Mali sorunlar’ yüzde 9.7 oranıyla, iç ve dış talep yetersizliğinin çok altında yer alıyor.
Daha önce çok sayıda bankacıdan dinlemiştim. Son olarak Eurotekfen Bank Genel Müdürü Mehmet Sönmez ile konuştum. ‘Kimsenin pek işletme sermayesine ihtiyacı yok. Ciro artmıyorsa krediyi ne yapsın’ diyor ve şunlara dikkat çekiyor:
‘Sektörde ilk defa kredi artışı yok. Sektör aşırı likit halde. Bunu da kredi/mevduat oranının yüzde 79’dan 69’a kadar düşmesinden anlıyoruz.’
Bazı bankalarla Anadolu’da toplantılar düzenliyoruz. Orada da görüyorum. Genel müdürler ve yönetim ekibi düzenli dolaşıp, kredi verecek şirket arıyor.
Aynı tablo büyük şirketler için de geçerli… Bankacılar, onların da peşinde… Ancak, şimdilik bu cephelerden pek kredi talebi gelmiyor. Belki gelecek yıl!
Paylaş