Paylaş
Birincisi, Avrupa Birliği’ndeki borç sorunu… İkincisi ise cumartesi günkü not düşüşüyle birlikte daha ağırlaşan Amerikan ekonomisi…
Böyle bakınca sarsıntının merkezi Avrupa ile Amerika gibi görünüyor… Ancak, hisse senetleri performansı ile yerel para birimlerinin değer kaybı açısından bakıldığında, bazı gelişmekte olan ülkelerin, örneğin Türkiye’nin daha fazla hasar aldığı öne çıkıyor…
Borsa neden düşüşte lider?
İMKB 100 Endeksi, 5 Ağustos 2011 Cuma gününü yüzde 5’in üstünde değer kaybı ile kapatırken, gelişmiş ve gelişmekte olan ülke borsalarında düşüş daha sınırlı idi.
Pazartesi günü açılışlarda borsalar daha sakindi, sonradan satışlar geldi. Bu esnada da İMKB, Avrupa ve diğer gelişmekte olan ülkelerden çok daha kötüydü.
Battı batacak denilen İspanya ve İtalya, bu yazı hazırlandığında artıdaydı. Saat 16.00 itibariyle baktığım 21 Avrupa ülkesinden Yunanistan ve Litvanya’da Türkiye düzeyinde yüzde 6 düzeyinde düşüş vardı. Diğerleri artı ile yüzde 2 arasında değişiyordu.
Yerel paranın değer kaybı açısından da benzer tablo var. Türk Lirası, geçen hafta yüzde 12.1 oranında değer kaybetmiş. Bu kadar yüksek bir değer kaybı, Güney Amerika ve Avrupa ülkeleri ile Asya’da yok… Sadece bazı Afrika ülkelerinin para birimlerinde ciddi değer düşüşler var.
Olumsuz mesajlar mı etkili?
Bence bu sorunun yanıtının gerçekçi olarak verilmesi gerekiyor. Bir yerde yanlış algılama ya da yatırımcılara verilmiş bir hatalı mesaj olmalı…
Bu belki Merkez Bankası’ndan belki de Ekonomi Yönetimi’nden kaynaklandı… Ama yaşananlardan Türkiye piyasalarının en çok etkilenen durumunda olmasını anlamakta zorluk çekiyoruz.
Pazartesi günü sosyal medyada ekonomistlerden ve bankacılardan gelen mesajlarda da aynı ‘soru işareti’ vardı. Belki de ekonomi yönetiminin verdiği mesajlar, piyasanın kafasını karıştırmıştır, panikle birleşince böyle bir tablo ortaya çıkmıştır. Ama bu ‘olumsuz ayrışma’ konusuna ekonomi yönetiminin de kafa yarması, gerekiyorsa yeni mesajlar vermesi gerekiyor bence…
Dövizle tüketiciye krediyi durdurmak çok hayırlı olmuş
Daha önce paylaşmıştım. Ben mortgage kredisini dolar, arabam için kullandığımı ise Euro olarak kullanmıştım.
Mortgage kredisini, Dolar/TL 1.6 iken, bence o dönem için yüksek düzeyden kullanmış, ödemeleri ağırlıklı olarak 1.2-1.4 arasında yapmıştım.
Euro’da da benzer bir yöntem izlemiştim. O nedenle benim için kazançlı kullanımlar olmuştu.
Ama yine de herkesin, gelir kaynağına bakmadan ve riskini yönetmeden döviz kredisi kullanmasına karşıydım. Çünkü, bazı bankalar, Japon Yeni ve İsviçre Frangı için çok ısrarcı oldular, bunlardan birkaçı arkadaşımdı, engel oldum. Şimdi ikiye katlanmış İsviçre Frangı’ndan vurgun yemiş olacaklardı.
Geçen hafta bir okurdan mesaj aldım. 2008 yılının Ağustos ayında Japon Yeni ile 60 aylık konut kredisi almış. O tarihte Japon Yeni 1.07 TL idi, şimdi 2.2 TL’yi geçti.
Okur, ’35 ay zar zor da olsa bir şekilde ödedik. Başlangıçta 3000 TL olan taksit tutarı bugün 6.750 tL’ye ulaştı. Ne yapalım’ diye soruyor.
Durdurulmazsa hızla büyürdü
Bunu okuyunca ekonomi yönetimini ve BDDK’yı, 2010 yılı içinde aldığı karar için bir daha kutlamak istedim. Yoksa, yaşanan ekonomik sıkıntıların yanına bir de binlerce ‘yeni dövizzede’ eklenecekti.
En azından dövizle krediden zarar görenlerin sayısı belli sayıyla sınırlı kaldı, geç kalınmadan büyük bir hasar önlenmiş oldu. Şimdi 1.7 milyar TL’ye gerileyen dövize endeksli bireysel krediler, önlem alınmasaydı, aynı hızla 5 milyar TL’yi geçer, daha ciddi soruna dönüşebilirdi.
Aynı CEO’ya kaç yıl?
Geçen hafta Wall Street Gazetesi’nde Siemens’i yeniden ayağa kaldıran CEO’su Peter Löscher ile etkileyici bir söyleşi vardı. Beni etkileyen bölümü, 1847 yılında, yani 164 yıl önce kurulan şirketin sadece 12’inci CEO’su olması… İnanılır gibi değil, CEO başına 13.6 yıl düşüyor.
Löscher, kendisinden devrim bekleyenlere yanıt verirken bu rakamdan söz ediyor ve ekliyor: ‘Bu şirketin kültürü çok uzun yıllara ve uzun süren liderliklere dayanır. Benim için önemli olan, buraya geldiğimde Siemens’in devrime değil, evrime, fakat hızlı bir şekilde evrime ihtiyacı olduğunu söylemekti.’
Dünyada ve Türkiye’de CEO/genel müdür ömürleri kısalırken, bazı şirketlerde hala çok uzun süre görevde kalanlar var. Benim izlediğim kadarıyla Ralph Lauren’ın CEO’su Ralph Lauren 44 yıl, Oracle’dan Lawrence Ellison 34 yıl, Warren Buffet 41 yıldır göreve yapıyorlar.
İş Bankası’nın yeni genel müdürü Adnan Bali, sohbet sırasında, bankanın 16’ıncı genel müdürü olduğunu söylemişti.
Jim Collins’in ‘Kalıcı Olmak’ kitabında da vardı. Ben de aynen katılıyorum. CEO’ları uzun süre görev başında kalan şirketler daha başarılı oluyor. Tabii 30-40 yılı kast etmiyorum. Onlar çok istisnai durumlar.
Paylaş