Türkiye’de zengin sayısı çok az, Daha fazlasına ihtiyaç var

Üyelerinin tamamını tüccar, işadamı ve sanayiciler oluşturan Ankara Ticaret Odası geçenlerde bir araştırma yayınladı.

Haberin Devamı

Sizlerin de dikkatinizi çekmiÅŸtir.ÂGüzel bir de baÅŸlık koymuÅŸlar: ‘Paranın Efendileri’… AraÅŸtırmanın sunuÅŸu ve bazı gazetelerde sunuluÅŸu dikkatimi çekti. ‘Neredeyse niye bu kadar zenginimiz var’ diye ÅŸikayet ediliyordu. ‘Her köşede bir milyoner’ sloganı ile büyümüş bir nesil için aslında hiç de ÅŸaşırtıcı bir yaklaşım deÄŸil. Oysa, içinde bulunduÄŸumuz dönemde zengin sayısının artması için çalışmalı, arttıkça övünmeliyiz. Çünkü, Türkiye’de yeterince zengin yok.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu’nun raporlarına bakınca bunu açıkça görmek mümkün. Türkiye’deki mevduat sahibi sayısı (Mudi) 72 milyon düzeyinde. Bu hesaplarda 335 milyar YTL’ye yakın mevduat bulunuyor. Bunların yaklaşık 20 bini ise 1 milyon YTL’den büyük hesapları içeriyor. Yani eskinin parasıyla 1 trilyon liradan büyüklerden oluşuyor.

Haberin Devamı

335 milyar YTL’nin yüzde 38 kadarı da 1 milyon YTL’nin üzerindeki hesaplarda bulunuyor. Bunu/images/100/0x0/55eaac41f018fbb8f88f64b9n tutarı da 129 milyar YTL’ye yaklaşıyor.

İşin özü Türkiye’de sadece 20 bin adet 1 milyonun üstünde hesap var. Unutmamak gerekiyor ki, bu hesaplar, 20 bin kişiye ait değil. Bazı bireylerin birden fazla hesabı olduğunu da dikkate almak gerekiyor. Bu da 12-15 bin kişi anlamına geliyor.

Son 4 yılda ‘zengin sayısında’ bir artış olduğu dikkati çekiyor. 2004 yılında 11 bin olan bu rakam, 13, 16 ve 20 diye yükselmiş. Bakınca hızlı artış gibi görünüyor. Oysa Çin, Hindistan ve Rusya gibi ülkelerde aynı kategorideki zengin sayısı yılda yüzde 20 oranında artış gösteriyor.

Liberalizmin başkenti Amerika’ya bakın. TNS’nin araştırmasına göre 2006’da 1 milyon doların üstünde varlığa sahip Amerikalı sayısı 10 milyonu geçmiş. Dikkatle okuyun… Bu rakam 1975 yılında 300 bin kişiymiş. 100 milyon doların üstünde serveti olanların sayısı ise 3 bin 200’ü aşmış.

Haberin Devamı

Diyebilirsiniz ki, ‘zenginin serveti züğürdün çenesini yorar. Onlardan bize ne?’ Bence tam öyle değil. Bunun da bence birkaç nedeni var:

  1. Eski atasözünü hatırlayın; ‘Komşuda pişer, bize de düşer’. Etrafta çok sayıda zenginin bulunmasının kimseye zararı olmaz.

  2. Elinde parası olanlar mutlaka bunu bir şekilde kullanacaktır. Yatırım yapmazsa bile
    konut, araba, elektronik vs. satın alacaktır.

  3. Bazıları iş kuracak ya da işini genişletip, yeni istihdam ya da katma değer yaratacak.

  4. En basit anlamıyla, daha çok zengin, ortalama refah düzeyini de yukarı çekecektir.

    Geçmişteki kötü ‘zenginlik’ öyküleri Türkiye’de bu konuda kötü bir algı yarattı. Artık bu kötü algıyı değiştirme zamanı geldi. Alnının teriyle zengin olmuş girişimci, sanayici ve profesyonel yöneticileri kutlamalıyız. Dürüst oluşan zenginliği, bütün dünyada olduğu gibi takdir etmeliyiz. Bu beraberinde yeni girişim ve başarı öykülerini de getirecektir. Tıpkı yeni yükselen Çin ve Hindistan’da olduğu gibi…

 

Otomobil piyasasında durgunluk mu var?

 

Arabamı deÄŸiÅŸtirmeye karar verince, eskisini elden çıkarmanın üç yöntemi var: Ä°lan, takasa vermek ve galeriler…Â

Geçmiş otomobil alım deneyimlerimde gazete ve internet yolunu denemiştim. Hatta iki arabamı gazete ilanı ile satmıştım. Ancak, ilan için biraz zaman ve emek gerekiyordu. O nedenle ‘takasa’ verme seçeneğini öncelik verme kararı almıştım.

Sonradan vazgeçtim ve gazete ilanı verdim. Amacım, otomobil piyasasındaki canlılığı gözlemlemekti. Geçmiş ilanlara gelen telefon sayısını hatırlıyordum. Örneğin, 2000 yılındaki ilanıma 40’ın üstünde telefon gelmişti. 2005 yılında 20 civarında telefonu hatırlıyorum. Bu kez ne olacağını gerçekten merak ediyordum. Her olasılığa karşı cep telefonumu tam şarj edip, ilana hazır hale geldim.

Haberin Devamı

Ancak, o da ne? İlk gün tek telefon geldi. Üstelik saat 16.00’ya kadar arayan olmamıştı. İlana fiyat da koymadığım için, ‘yüksek bulunduğu için aranmadım’ duygusuna da kapılmadım. İkinci gün işler biraz daha açıldı ve 5 telefona ulaştık. İşin garibi her ilanı arayan ‘galeri’ sahiplerinin bile ilgi göstermemesiydi.

Konuştuğum sektör yöneticilerinin görüşleri de gözlemlerimi doğrular nitelikteydi. Zaten ocak ayı durgun geçiyor. Bir de üstüne global dalga gelince, ‘bekleyelim’ havası yaygınlaşmış. İkinci elde işler daha da durgun gidiyor. Şubat ayına yönelik olumlu beklentiler var. Özellikle de yeni modellerin gelmesiyle ‘sıfır’ modellerde canlılık olabilir diye düşünülüyor.

Unutmadan… İki büyük siteye de ilan vermiştim. Oradan da sadece 1 teklif geldi.

Haberin Devamı

Bir kişinin deneyimi piyasayı anlatmaya yeter mi? Yetmez… Ama fikir vermesi açısından da dikkate değer diye düşünüyorum.

 

Hintli şirket, satılık perakende zincirini Türk grubunun elinden son anda nasıl aldı?

 

Sürekli sohbet ettiğim bir perakende yöneticisinden duydum. Hindistan’ın büyük altın ve takı perakendeci şirketlerinden Lalique, Fransa’nın büyük zincirlerinden Lalique’yi satın alıyor. İşin detayını bilmeyince, sıradan bir satın alma gibi gelebilir. Ancak, ben biraz daha detaya sahip olduğu için, yazıyı okuyunca, ‘yine kaçırmışız’ diye düşündüm.

Neden yine diyorum? Çünkü, ismini açıklamayayım, büyük bir şirketin CEO’su, şimdi şirket satın alma konusuna danışmanlık yapıyor. Küçük ama gelecek vaat eden bir şirketi, Türkiye’den bir gruba önermiş. Bedeli ise birkaç milyon dolar düzeyindeymiş. Ancak, grup bir türlü karar veremediği için, fırsat kaçmış. Sözünü ettiğim yönetici, ‘İnanmayacaksınız, kaçırılan şirketin bedeli şimdi 100 milyon dolar oldu’ demişti.

Haberin Devamı

Lalique’yü görünce aklıma onu almak isteyen Türkiye’deki şirket geldi. Sonradan biraz konuyu araştırdım. Şirket 40 milyon dolara Hintlilere gitmiş. Türkiye’den verilen teklif ise onun hafif altında kalmış. Üstelik birkaç milyon dolar…

Gelecek yazılarımda bu konuya biraz daha fazla değineceğim. Hintli ve Çinliler büyürken, satın alma silahını çok iyi kullanıyorlar. Bizim büyümek isteyen şirketlerin de atak davranıp, yeni dünya düzenine hızla ayak uydurmaları gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları