Paylaş
Bir de tablo ile desteklediği bu saptamasında, dünyadaki likiditenin önemli bölümünün “türev” ürünlere bağlı olduğunu ortaya koymuştu.
Özetle, dünyadaki paranın sadece yüzde 1’inin “güçlü paradan”, yani merkez bankaları odaklı likiditeden kaynaklandığına dikkat çekmişti. “Türev ürünlerin” büyüklüğünün ise dünya GSMH’sının yüzde 802’sine, toplam likiditenin de yüzde 75’ine denk geldiğinin altını çizmişti.
Bu değerlendirme, Merkez Bankası (MB) Başkanı Durmuş Yılmaz ile sohbet ederken, bir sorumuza yanıt verirken aklıma geldi. Başkan’dan, ‘Krizden çıkışın başladığını nasıl anlarız?” diye sormuştuk.
Yılmaz, krizin, Amerika’da başladığını, çıkışın da oradan olacağının altını çizdi. Ancak, bankacılıktaki zararların tamamen anlaşılamadığına dikkat çeki. Sistem o kadar büyük ve karmaşık hale gelmiş ki, işin içinden çıkılamıyor. Bunda, yukarıda dikkat çektiğim ‘türev’ ürünlerin katkısı çok büyük.
Çıkışı ne zaman anlarız?
İşin karmaşıklığına dikkat çeken Yılmaz, önümüzü görmek açısından bazı ip uçları verdi.
Buna bakarak, aradığımız sorunun yanıtını bulmamız mümkün:
- ABD’de mali sistemde sorun yaratan enstrümanlar var. Bunların hızla ayıklanması gerekiyor. Ancak, ABD’de bu işlemler çok hızlı yürümüyor.
-Biz 2001’de benzer bir kriz süreci yaşadık. 18-19 Şubat’ta sorun çıktı. Nisan’da Merkez Bankası Yasası Meclis’ten geçti. Bunu bazı önemli düzenlemeler izledi.
-Hazine, bankacılığın yeniden yapılandırılması için çok hızlı karar aldı. Zararın boyutu saptandı.
-Bankaların kötü aktifleri kısa sürede temizlendi, yeniden yapılanma sürecine girildi. 1 yıl içinde bu işin yüzde 95’ini tamamlamayı başardık.
-Global kriz 2007 Ağustos ayında başladı ve devam ediyor. Bazı tedbirler alındı ama bunların yeterli olmadığı görülüyor.
-Bu krizde en büyük sorun, kimin, nerede ve nasıl desteklenebileceğinin bilinmemesi… Krizin dibinin nerede olduğunu, bankaların yapılandırılmasının tamamlanmasından sonra anlayacağız. Daha bunun ortasındayız.
-ABD’de kredi piyasası tam çalışmıyor. Oysa, kredi ve tüketim talebinin canlanması gerekiyor. Burada ise en önemli gösterge ABD’de konut fiyatlarındaki düşüşün durması ve biraz artmaya başlaması olacak. O zaman dönüş başladı, diyebiliriz.
BİR ŞİRKETİ KAPATMAK ÇOK KOLAY OLMAMALI!
Gıda sektöründe şirketi olan bir arkadaşım aradı. Morali bir hayli bozuktu. Uzatmadan bir konuda görüşümü almak istediğini söyledi ve ekledi:
‘Şirketi kapatmak istiyorum. Ne dersin?’
Yıllardır bu işin içindeydi. Profesyonel olarak çalışmış, ardından kendi işini kurmuştu. Son 10 yılda çok sayıda kriz görmüş, hepsinden hasarsız çıkmıştı. Bu kez iyice umutsuz görünüyordu. Durumu şöyle özetledi:
‘Gıda dağıtım işindeyim. Böyle bir sıkıntı görmedim. İşler kesildi, sattığımız malın bedelini bile alamıyoruz. Kapatıp, en azından kira, eleman ve araç parasından kurtulurum. 1 yıldır düzelir diye bekledik, hiçbir gelişme olmadı.’
Yanındaki girişimci arkadaşı da aynı düşüncede idi: ‘İşi kapatır, ücretli olarak çalışmayı planlıyoruz.’
Peki işi ne zaman kapatmalı?
İş hayatında kurmak kadar kapatmak da var. Virgin Grubu’nun sahibi Richard Branson, ‘iş kurduğumda, çıkış planı da yaparım’ diyerek bu gerçeğe dikkat çekmişti.
Ancak, işi kapatmadan yapılması gerekenler de var. O nedenle arkadaşımın şu önerilerde bulundum:
-İş kapatmadan önce devretmeye bakmakta yarar var. Belki alıcı çıkabilir.
-Bu olmuyorsa, giderleri kısmaya odaklan. İş hacmi düştüğüne göre ofis ve depo kiralarını yeniden müzakere et. Araç sayını gözden geçir, gerekirse kiralamaya geç.
-Bütün mal alımlarında fiyatı ve vadeyi yeniden görüş. Herkes aşağıya çekiyor, sen talep et.
-Son olarak işini gözden geçer. Bir iş ya da şirket, ekonominin en iyi yıllarında para kazanmıyorsa, hayat kolay değil. İyi zamanlarda kazanıyorsa, zor dönemde koruyup, gemiyi su üstünde tutmaya çalış.
-En iyi zamanlarda bile kazanmayan bir işiniz varsa, modeli gözden geçirmeli, olmuyorsa da kapatmalı.
Sonuçta Türkiye’de geçen yıl 49 bin şirket ve 46 bin 401 ticaret unvanlı işyeri kuruldu. İki gruptan kapanan işletme sayısı ise 46 bine ulaştı. Yani açmak ne kadar doğalsa, gerektiğinde kapatmak da öyle…Ama en son çare olarak düşünmek gerektiğini de bilmeli…
SORUNLARA ÇÖZÜM ÖNERİLERİNİZİ, BAKAN’A İLETİP, AŞMAYA ÇALIŞALIM
Dün Çerkezköy’deki bir üretim tesisinden mesaj aldım. Tesisin yöneticisinin moralini, verdiği rakamlardan anlamak mümkün… ‘Şirketimiz 2 bin kişiden bir ayda 1.400 kişiye düştü, düşmeye de devam ediyoruz’ diyor. İşlerin yüzde 50 oranında azaldığını, üstelik bu tablonun sadece tek şirkette değil, grubun diğer kurumlarında da yaşandığını söylüyor. Haklı olarak ‘teğet’ konusuna dikkat çekiyor. ‘Aslında teğet değil, daireyi deldi geçti’ diye yakınıyor.
Bu mesajdan sonra Denizli’den bir işadamı ile konuştum. Onun da morali çok bozuktu. ‘Daha da kötüleşecek ne yazık ki’ diye de endişesini dile getiriyor.
Aslında hiç İstanbul’un dışına gitmeye gerek yok. Posta kutum bu tür mesajlarla dolu. Bu mesajların hepsini okuyor, yararlanmaya çalışıyor ve yer vermeye çalışıyorum. Ancak, benim bir önerim olacak. Durumlarını yazan, eleştiri yapan yönetici ve işadamları, önerilerine de yer versinler.
Daha önce paylaşmıştım. Aralık ayı içinde Başbakan Yardımcısı Prof. Dr. Nazım Ekren ile bir CEO toplantısı yapmıştık. Orada Prof. Ekren’in gerçek anlamda bir “iş dünyası dostu’ bakan olduğunu gördük. 4 saatini ayırdı, sektör temsilcilerini dikkatle dinledi. Bununla da yetinmedi, toplantının notlarını, önerileri değerlendirmek için bizden istedi.
Benim önerim şu: Sayın Bakan, iş dünyasının önerilerini ve sorunlarını dinlemeye açık. Sizler, özellikle orta ve küçük ölçekli şirketler de sorunlarınızla birlikte önerilerinizi yazın. Bunları bir araya getirip, Prof. Dr. Nazım Ekren’e iletilim. Tanıdığım kadarıyla önerileri dikkatle inceleyip, mutlaka değerlendirecektir. Hatta geri dönüşünü de alır, sizinle paylaşırız. Ne dersiniz?
Paylaş