Fiyat artışı süresi uzuyor: Geçenlerde beyaz eşya sektöründen bir yönetici..." /> Fiyat artışı süresi uzuyor: Geçenlerde beyaz eşya sektöründen bir yönetici..." />
Fiyat artışı süresi uzuyor:Geçenlerde beyaz eşya sektöründen bir yönetici ile sohbet ederken, fiyatlar konusunu sordum. Artan rekabet ve teknolojinin getirdiği yenilikler nedeniyle fiyat artışı konusunda sıkıntı yaşadıklarını biliyordum. Söyledikleri, bu sektördeki “zamsız iş” süresinin, tahminimden daha uzun olduğunu ortaya koydu.
Biliyorsunuz, uzun yıllar bazı ürün gruplarında otomatik fiyat uygulaması vardı. Hatta gazeteler, televizyonlar bu zam haberlerini düzenli olarak iletiyorlardı. Gördüğüm kadarıyla epey bir sektör ve ürün grubunda artık zam yapmak o kadar kolay değil. 2000’lerin başında yaptığımız bir araştırmada, sektörlerin fiyat değiştirme sayısının yılda 2-5 arasında değiştiğini saptamıştık. Merkez Bankası’nın araştırmalarında da benzer rakamlar vardı.
Şimdi bazı sektörlerde fiyat artışı ortalama yılda 1, hatta 1.5 yılda bir kez yapılabiliyor. Benim sohbet ettiğim genel müdür, “Temel ürünlerde hiç fiyat artışı yapmadığımız dahi oluyor. Eğer çelik benzeri hammaddelerde zorunlu zam gerçekleşiyorsa, o durumda fiyatı artırabiliyoruz” diyordu. Ona göre, ithal ürünlerde ise fiyatı, Euro ve doların seyri belirliyordu.
Alışveriş merkezindeki mağazalar para kazanıyor mu? Bu sorunun yanıtını ben de çok merak ediyordum. İşin iki tarafı var. Birincisi, bu merkezlere girebilme şansını yakalama… O da o kadar kolay değil. İkincisi yüksek kiralar ve bu koşullarda para kazanabilme yeteneği.
Bu alışveriş merkezlerine girme zorunluluğu hisseden bir şirketin patronundan, “Düşüncenize katılıyorum. İstisnalar dışında, bu kiralar ve maliyetlerle, alışveriş merkezlerinde kar edilmiyor” değerlendirmesini duydum. ‘Peki madem para kazanamıyorsunuz, niye girmek için can atıyorsunuz’ diye sorduğumda yanıtı şöyle oldu: ‘Bir yerde mecburuz. İki nedeni var. Birincisi, rakiplerimiz var, bizim de olmamız gerekiyor. İkincisi, bu alışveriş merkezleri bizim kendimizi göstereceğimiz mekanlar. Zarara katlanıp giriyoruz.”
Mağaza açmaya devam edeceğini belirten bu patron, birkaç alışveriş merkezinde kar ettiklerini, onun da bölgenin özelliğinden kaynaklandığına dikkati çekiyor.
Konutta piyasasında sıkıntı var: Konut pazarı 2005, özellikle 2006 yılında iyi performans gösterdi. Ancak, 2007 yılı pek iyi geçmedi. Bu nedenle gözler 2008 yılındaydı. Zaten yapılan tahminler de bu yöndeydi.
Örneğin, konut kredileri sektörü büyükülüğü 2007 yılında 30 milyar YTL’ye yaklaşmıştı. Benim konuştuğum bankacılar, 2008 için yüzde 20-30 arası büyüme bekliyorlardı. Ama işler kötü gidiyor. Geçen hafta büyük konut projeleri yapan, özellikle de orta ile üst gelir grubunu hedefleyen şirketin sahibi, ‘Yaprak kıpırdamıyor desek tam yeridir’ değerlendirmesini yapmıştı. Ardından eklemişti: ‘Bakın birden reklam kampanyaları, indirimler ve hediyeler arttı. Bunlar boşuna değil.’
Gerçekten de sıkıntı var. Ama konut almak isteyenler, özellikle de birikimi olanlar için böyle dönemler uygundur. Eğer ev alacaksanız, pazarlık ve iyi fiyat bulma şansınız şimdi daha yüksek. Tabii döviz kredisi riskine dikkat ederek…
Şirketlerin en büyük düşmanı neden yine kendisi?
Son birkaç yıldır Starbucks’larda bir sorun olduğu benim de dikkatimi çekiyordu. İki önemli gelişme vardı. Birincisi, çok fazla övündükleri ‘deneyim’ yaşatmadan uzaklaşıp, sıradanlaşıyorlardı. İkincisi, aşırı kalabalığı yönetme konusundaki sıkıntı, temizlik konusunu öne çıkarıyordu. Uzun süredir masaları hep kirli görüyordum.
Aslında bu sorunu yaklaşık 1 yıl önce CEO’su da görmüş ve şirket bünyesinde bir bildiri yayınlamıştı. Özetle ‘dikkat sıradanlaşıyoruz’ diyordu. CEO’nun uyarısı işe yaramadı ve bu gidiş mali tablolara da yansıdı. Böylece, şirketin hisseleri borsada kötü performans gösterdi. Sonunda kurucusu Howard Schultz işin başına dönemeye karar verdi.
Haberin Devamı
Aslında benim, bu ve benzeri şirket örneklerinin arkasındaki önemli hataya dikkat çekmek istiyorum. Onu da ünlü guru Tom Peters çok iyi formüle etmiş. ‘Bence şirketlerin en büyük düşmanı, yine kendileridir. Starbucks’da da böyle oldu.’
Değerlendirmeyi gerçekten çok beğendim. İçinde bulunduğumuz dönemde CEO ve patronlar, iyi başlattıkları işi, aynı başarıyla yürütemiyorlar. Bir süre sonra sıradanlık, kendisini ‘miyop yönetim’, hızlı büyümenin getirdikleri, kötü müşteri stratejisi ve doğru yöneticiyi bulamama gibi nedenlerle, başarısızlığa düşüyorlar. Türk iş dünyasında da benzer örnekler var. Bence, bunu aşmanın bir yolu da, ortaya çıkan kötü örnekleri izleyip, onlardan dersler almak… Tıpkı Starbucks gibi… Hatta iş modeli örnek olan Dell Computer gibi… Çünkü, onlar da her şey değiştiği halde, eski iş modellerine sadık kalıp, değişime meydan okumuşlardı…
Koç’a yeni genel müdürler geliyor
Pazar günü emailime Aygaz’ın eski genel müdürü Mehmet Ali Neyzi’nin mesajı düştü. Sevgili Mehmet Ali Neyzi’nin emailini okurken, aklıma aynı zamanda Opet’te meydana gelen genel müdür değişikliği geldi. Bir süredir bu görevi yürüten Aydın Güneş’in yerine Cüneyt Ağca atanmıştı.
Haberin Devamı
Sonra arşivim ve çeşitli kaynaklardan araştırdım. Belki atladığım olmuştur. Aygaz’daki Müjdat Altıntaş atanmasıyla birlikte, son 1 yılda Koç Grubu’nda 9 genel müdür değişikliği olmuş.
2007 yılında Koç’daki ilk değişiklik, Turgay Durak’ın Ford Otosan Genel Müdürlüğü’nden ayrılıp Otomotiv Grubu Başkanlığı’na getirilmesi ile meydana gelmişti. Ardından daha büyük bir değişiklik CEO’da oldu. Bülend Özyadınlı’nın ayrılması ile birlikte Mİgros Genel Müdürü Bülent Bulgurlu bu görevi üstlendi. Ondan boşalan genel müdürlüğe ise Levent Çakıroğlu getirildi. Çakıroğlu’nun yerine ise Alp Özpamukçu atandı.
Koç’ta yeni atanan diğer genel müdürler ise şöyle olmuştu: Tayfun Bayazıt (Yapı Kredi), Ahmet Yıldırım (Yapı Kredi Yatırım, iki kurumun birleşmesinden sonra), George Sartorel (Koç Allianz Emeklilik), Cömert Varlık (Bilkom)