Krizin yarattığı işsizlere İş bulmak uzun yıllar alabilir!

İşadamı ve yöneticilerle sohbetlerde, global krizin etkileri doğal olarak sık gündeme geliyor. Beklentiler, sektöre etkileri, şirketin aldığı önlemleri konuşuyor, karşılıklı görüş alışverişi yapıyoruz.

Haberin Devamı

2001 krizinden farklı olarak bu kez iş dünyasını bir konuda, özellikle ‘işsizlik’ konusunda çok duyarlı görüyorum. Önemli bölümü, ‘Sosyal dokuyu bozma olasılığı’ nedeniyle, işsizlik sayısındaki artış konusunda bir hayli endişeliler… üstelik, bir önceki krizden farklı olarak bu kez hızlı şekilde iş yaratılamayacağına da dikkat çekiyorlar. Onlara göre, sosyal dokunun bozulması, ciro artışı ve para kazanmaktan çok daha hayati önem taşıyor.
Aslına bakarsanız endişelerinde haksız sayılmazlar… Dün açıklanan işsizlik rakamları, mart ayında küçük bir iyileşme olsa bile, tablonun parlak olmadığını ortaya koyuyor.

Geçmişten gelen dersler

Şubatta yüzde 16.1 olan resmi işsizlik, martta yüzde 15.9’a geriledi. Ancak, son 1 yılda işsiz sayısı 1 milyon 244 artmış. Böylece işsiz nüfusu da 3.8 milyon sınırına dayandı.

Haberin Devamı

Mevsim nedeniyle oran önümüzdeki birkaç ayda az da olsa düşecek, sınırlı iyileşmeler görülecek. Ancak, bırakın gerçek işsizliği, resmi işsizliği kriz öncesine getirmek uzun yıllar alacak.

Türkiye’nin çok genç bir nüfusu var. Bu nedenle her yıl işgücüne yeni bir ‘ordu’ katılıyor. Kesin rakamlar yok ancak yıllık işgücüne katılım miktarının 500 bin olduğu düşünülüyor. Yani ekonomi, 3.8 milyon mevcut işsizin yanı sıra, 500 bin kişiye de iş üretmek zorunda…

Yüzde 6 ve üstüne ulaştığında Türkiye’nin yeni iş olanağı yaratma gücü fena değil. Yılda 500 bin kişiye iş olanağı sunduğu geçmişte oldu. Ancak, bu kez durum farklı… Sadece son 1 yılda 1 milyon 244 bin kişi işsizler arasına katılmış. Bir de bunun üstüne yeni mezun ve yaşı gelmişler eklenince, sayı daha da artacak.

Bu büyümeyle bir yere kadar!

2000-2009 arası yıllık işsiz sayısına bakınca tablo daha iyi anlaşılıyor. Hızlı büyüme dönemlerinde bile işsiz sayısı, yeni işgücüne katılanların etkisi nedeniyle artmış.

Şimdi 3.8 milyon resmi işsiz var. Bunlara her yıl ortalama 500 yeni iş arayan genç de eklenecek. İşsiz sayısının bir önceki yıla göre düşmesini sağlamak için, en az 500 bin kişiye iş bulmak gerekecek. Bunun yolu da Türkiye’nin yüzde 5 ve üstü büyümeyi tutturmasından geçiyor. Ancak, 2009 için olanaksız, 2010 için ise olanaksıza yakın görünüyor. Belki 2011 ve sonrasında bu mümkün olacak. O tarihe kadar işsizlik, büyük bir mucize olmadığı taktirde, Türkiye’nin ‘sosyal dokusunu’ tehdide devam edecek.

Haberin Devamı

TÜRK BANKALARI’NIN YENİ KAR KAYNAĞI

Kriz döneminde en çok suçlanan kesimlerden biri de bankalar oldu. ‘Şirketler zarar ederken, onlar yüksek kar açıklıyorlar’ benzeri eleştiriler son aylarda epey yoğunlaştı. İşi ileri götürüp vatan haini bile ilan edenler oldu.

Bu işin bir tarafında Hazine’ye borç vermek var. Bunu daha önce yazmıştım. Birkaç önemli bankanın genel müdürünün ağzından iletmiştim. ‘Biz Hazine’ye borç vermeye mecburuz. Hazine kağıdı almadığımızda olacaklar, şimdikinden daha beter olur’ benzeri değerlendirme yapmışlardı.

Gerçekten de Letonya’nın borçlanamayınca ne durumuna düştüğünü geçen hafta gördük. Avrupa’yı bile etkileyecek ciddi bir sıkıntı yarattı.

Haberin Devamı

Büyük bankalar da borç aldı

Büyük bir bankanın genel müdürü, ‘Biz bu dönemde sadece Hazine’den para kazanmadık. Yabancı bankalara Türk lirası verip, ciddi gelirler de elde ettik’ bilgisini verdi. Türk bankalarının TL borç verip, iyi getiri elde ettiği bankalar arasında Deutsche Bank, JP Morgan, Goldman Sachs gibi kurumlar da var.
Sistem şöyle işliyor: Pozisyon kapatmak isteyen yabancı bankalar, Türk bankalarından borçlandılar. Türk bankaları da döviz likiditesi yaratmak için, TL verip, karşılığında dolar aldılar. İlk 4 ayında 3 milyar dolara yakın işlem oldu, önemli bölümü de yüzde 20-22 faiz düzeyinden… Borç verme işlemi hala devam ediyor. Ancak, tabii faizler daha düşük düzeyde… Aynı bankacı, ‘Bu işlem gerçekten çok iyi para bıraktı’ diye anlatıyor.

Haberin Devamı


ÇİN RENMİNBİ’Sİ REZERV PARA OLABİLİR Mİ?

Yüzyıl önce dünyanın en güçlü para birimi, rezerv parası Sterlin idi. Bu, İngiltere’nin en güçlü ekonomi olmasından çok, İngiliz Milletler Topluluğu’nun dünyaya yayılmasından ve yarattığı ekonomiden kaynaklanıyordu. Yoksa, İngiltere, ABD ve Almanya’nın arkasından üçüncü sırada yer alıyordu.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra dengeler değişti. Bretton Woods ile birlikte Dolar ve Pound, güçlü ve rezerv para konumuna ulaştılar.

Fakat 1970’lerde Pound’un güç kaybetmesiyle birlikte dolar dünya çapında güç kazandı ve rezerv olarak kullanmaya başlandı. Son rakamlar dünyadaki yabancı para rezervlerinin yüzde 66’sının ABD Doları, yüzde 26’sının da Euro olarak tutulduğunu gösteriyor.

Haberin Devamı

Çin, en büyük ekonomi oluyor

Ancak, son dönemde doların konumu tartışılmaya başlandı. Doların yerine başka para birimlerinin kullanılabileceğine yönelik görüşler ortaya atılıyor. IMF’nin para birimi SDR’yi, Euro’yu ya da yeni yaratılacak bir birimi önerenler de var.

Fakat, rezerv para, arkasında güçlü bir ekonomi olan ülke anlamına da geliyor. Geçmişe baktığımızda hep böyle olmuş. Gelecekte de güçlü ekonomi ve ticaret hacmi, para birimlerinin etkinliğini de artıracak. Böylece bakınca, 2030 yılında dünyanın en büyük ekonomisi olacak Çin öne çıkıyor.

Goldman Sachs’a göre, 2010’da Çin, Japonya’yı geçip, ikinci büyük ekonomi olacak. 2030’da ise ABD’yi de geride bırakıp, 1’inci ekonomi konumuna ulaşacak. Bu, Çin’in para birimi Renminbi’nin yıldızını parlatabilecek, en azından Dolar ile birlikte rezerv para olarak kullanımını yaygınlaştıracak. Bazı ekonomistler, biraz daha ileri gidip, en büyük rezerv para konumuna bile ulaşacağını ileri sürüyorlar. Ancak, bunu zaman gösterecek.

Yazarın Tüm Yazıları