PaylaÅŸ
Yazıda, özetle, ‘Türkiye’de CEO enflasyonu olduğu, her genel müdürün kendisine bu unvanı yakıştırdığı’ dile getiriliyordu. K Partners’dan Şerif Kaynar’ın görüşlerine de genişçe yer verilmişti. Kaynar da ‘100 milyon dolardan az ciroya sahip şirkette CEO olmaz’ görüşünü savunuyordu.
Birlikte okuduğumuz CEO, ‘Ne diyorsunuz’ diye sordu. Ben de konuya hem Capital’de hem de kitaplarımda yer verdiğimizi belirtip ekledim:
‘Her genel müdürün kendisine CEO unvanını yakıştırması doÄŸru deÄŸil. En önemli kriter, unvanın içinin ne kadar doldurulduÄŸudur.’Â
CEO enflasyonu var mı?
İşin doğrusu, herkesin kartvizitine CEO yazması doğru değil. Genel müdürlüğü (GM) de tamamen ortadan kaldırmamak gerekiyor. Özellikle de patronların tartışılmaz lider olduğu aile şirketlerinde GM de çok gerekli… Sadece yönetmek, temsil ve günlük işleri yürütmek gibi fonksiyonları üstlenen yöneticiler için ideal olanı genel müdürlüktür.
CEO pozisyonu ise strateji, inovasyon, yatırım, gelecek oluşturma ve icra konusunda yetkileri elinde tuttuğunda anlamını buluyor… Cirosu 200 milyon dolar olan, ancak 10 bin dolarlık reklam bütçesi için patronundan onay bekleyen CEO’lar tanıyorum. O nedenle bunu cirodan bağımsız düşünmekte yarar var.
Ayrımı nasıl yapmak lazım?
Aslında bu gibi konularda sadece kendi görüşümü belirtmekle de yetinmek istemiyorum. O nedenle iki önemli gurunun görüşünü de aldım; Philip Kotler ve Jeffrey Fox… Onlara şunu sormuştum: ‘CEO ve genel müdür arasında ne ayrım var, CEO hangi tip şirketlerde olmalıdır?’
Philip Kotler, ‘ABD’de şirketi yöneten en tepedeki kişiye CEO deniliyor. İcracı ve stratejiyi oluşturan kişiden söz ediyorum. Genel müdür ise bazen bir şirketin başı ya da bir bölümün yöneticisi gibi konumlanıyor’ diye yanıt veriyor. Cirodan çok fonksiyona dikkat çekiyor.
Aradaki farka dikkat
Jeffrey Fox, ‘CEO Olmaya Giden Yol’ ve benzeri çok sayıda kitabın yazarı… Bu konuya ciddi kafa yormuş bir yönetim gurusu… Yaptığı değerlendirme, aslında bütün soruları çok iyi yanıtlıyor:
-CEO, 500 ve üzeri çalışana sahip, çeşitli birimleri olan ve halka açık bir şirkette daha anlamlıdır. Ancak, ciro ya da çalışanla sınırlamak da doğru değil.
-Bence ikisi arasındaki ilk farklılık şudur: CEO hedefleri ve stratejik planı oluşturur, genel müdür onları icra eder, hedeflere ulaşılması için çalışır.
-İkinci farklılık ise CEO, genel müdüre kaynakları sağlar, o da bunları en iyi şekilde kullanıp hedefleri gerçekleştirir.
-CEO’lar şirket satın alırsa, genel müdürler entegrasyonu yapar. Bu da üçüncü farklılıktır.
-En iyi tanım ise şudur: CEO mimardır, genel müdür ise inşa edicidir.
Veri tabanımızdan yola çıkarak oluşturduğum tabloya dikkat edin. 5 bin şirketin ciro dağılımını ortaya koyuyor. Bunların tamamında CEO unvanı olsa dahi, bence işlevini hakkıyla yapan sayısı çok azdır. Ama kimseye de ‘bu unvanı kullanma’ diyemezsiniz. Fark, bir süre sonra kendiliğinden çıkar zaten…
Avrupalı şirketleri de yabancılar alıyor
Son 4-5 yıldır Türkiye’ye giren doğrudan yatırım tutarı 40 milyar dolara yaklaştı. Bankacılıktan hizmetlere çok sayıda yerli şirket de bu dönemde yabancılara satıldı. Her satın alma sırasında, ‘Türkiye’de yerli şirket kalmadı’ eleştirileri gündeme geldi.
Ancak, rakamlar Avrupa’da da benzer bir eğilimin olduğunu, hatta ciddi düzeylere ulaştığını gösteriyor. Avrupa Birliği’nin (AB) istatistik kurumu EuroStat’ın verileri, bazı sektörlerde yabancı payının ciddi boyutlara olaştığını ortaya koyuyor. Eurostat’ın bu alandaki bir çalışması 2008 yılı başında yayınlandı. Her ne kadar verileri 2003 yılına ait olsa bile, yabancılaşma oranı hakkında ciddi ip uçları veriyor.
Avrupa’nın yabancılaşan sektörleri
Eurostat’ın araştırmasına göre, AB’deki finans dışında oluşturulan katma değerin yüzde 18’i yabancılara ait şirketlerden geliyor. Oysa, yabancı sermayeli şirketlerin sayısı toplam içinde sadece yüzde 1 düzeyinde seyrediyor.
AB’de yabancıların hakim olduğu sektörlerin başında yüzde 26 ile imalat sanayi geliyor. Rakamın 2008 itibariyle 30’a yaklaştığı tahmin ediliyor.
Bu araştırmada bankalar yoktu. Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) verileri bu oranın yüzde 16’ya yaklaştığını gösteriyor. Bu oran bazı ülkelerde, özellikle küçüklerde yüzde 80’lere yaklaşıyor.
Çalışan kalitesini unutarak büyüyenler tehlike altında
Evet, şu günlerde böyle bir tehlike var… Bankacılıktan havacılığa, gıda perakendeciliğinden giyime kadar hızlı büyüyen şirketler, çalışan kalitesini göz ardı ediyorlar…
Bunu alışveriş ve hizmet alırken görmek mümkün… Kendi deneyim ve çevremde duyduklarımdan böyle bir tehlike olduğunu düşünüyorum. Kredi kullandığım finans kuruluşu, alışveriş yaptığım mağaza, yemek için gittiğimiz restoran, seyahat için telefon ettiğimiz hava yolu şirketi… Önemli bölümünde yaşanan sorunlar sonrasında, ‘arkadaşımız yeniydi, konuyu iyi bilmiyordu’ açıklaması ile karşılaşıyorum, karşılaşıyoruz…
Bazı banka ve şirketlerin eğitime ne kadar önem verdiklerini biliyorum. Ancak, büyük mağazaların 2007’de açtığı mağaza sayısı 1000’i geçti. Büyük bankaların her biri 100 ve üstü şube açtılar. Restoran ve kafeler, sürekli yenilerini açıyorlar. Bunların hepsi doğru… Ancak, yıllardır emek verilen markaya da haksızlık etmemek gerekiyor. ‘Kervan yolda dizilir’ artık geçmişte kaldı.
PaylaÅŸ