PaylaÅŸ
Şimdi milyar dolarlık ciro, onlarca gemiye ulaştı. Bana göre şu anda İzmir’in, hatta Türkiye’nin en hızlı büyüyen, en dikkati çeken gruplarından birinin sahibi haline geldi.
İzmir yolculuğunda ziyaret şansı bulduk, biraz son gelişmeleri konuştuk. İzmir’i, kendi sektörünü, işlerin nasıl gittiğini anlattı. Bir ara, ‘Bazı arkadaşlara işlerin iyi gittiğini, hızlı büyüdüğümüzü, bunu da gelişmeleri önceden görmeye borçlu olduğu söylüyorum. Onlar da bana geleceği nasıl görüyorsunuz diye soruyorlar’ diye konuştu.
Â
Ardından da işin sırrını anlatı. Anlattıklarının her işadamı ve yönetici için örnek oluşturacağını düşünüyorum. ‘Dolar daha ne kadar düşer’, ‘Parite ne olur’ gibi soruların peşinden koşanların kulak vermesini istiyorum:
-Ben sadece şirketler dünyasında değil, para piyasasında da rüzgarın hep dışarıdan geldiğine inanırım. Önce ABD’de başlar, ardından Avrupa’ya, sonra da bize ulaşır. Önemli olan, daha ABD’deyken görmektir. Orada göremedinse, Avrupa’da yakalama şansın vardır. Onu da kaçırırsan, işin çok zor.
-O nedenle ben masamda oturur, bu gelişmeleri, ana trendleri izlerim. Bir anlamda değişim yönetimi yaparım. Gemide, limanda yük taşımam, konteynerlerin içinde dolaşmam.
-Örneğin, Dolar/Euro paritesindeki rüzgarı önceden görüp, filo yönetimimi ona göre yaptım. Eğer değişiklik yapmasaydım, gemilerim ABD’ye çalışacaktı. Oysa, şimdi ABD’ye mal satmak zarar ettiriyor. Onun yerine Çin tarafına gemiler yöneldi, Pasifik’e taşıyoruz.
Geçenlerde ‘Dolar çok düşük. Ayakta zor duruyoruz’ diye yakının bir grup işadamının katıldığı toplantıda konuşmacı idim. Onlara da bu örneği anlattım. Artık Türkiye global bir dünyanın parçası… Gelişmeleri tek başına Türkiye’nin yönlendirmesi mümkün değil. İşin sırrı değişimi önceden görüp, önlem alıp ve iyi yönetmekte… Tıpkı Bay Arkas’ın yaptığı gibi…
‘Babası zengin olmayan’ girişimcilerin sayısı artmalı
İlkokul, orta okul, lise ve üniversite… Hatırlıyorum da hiçbir arkadaşım ileride kendi işini kuracağına, ‘patron olacağına’ yönelik planlar yapmıyordu. Üniversitede bile hepimizin kafasında o dönem sınırlı olanaklar olsa dahi basına girmek, olmadı müfettiş, bankacı, reklamcı olmak vardı. Üniversitelerde şimdi de bu tablonun çok farklı olmadığını, genelde ‘ücretli çalışma’ hedefiyle gençlerin yetiştirildiğini görüyorum.
Oysa, son 10 yılda onlarca dev şirket yaratan Amerika’daki üniversiteler girişimci üretiyor, gençlerin önemli bölümü ‘ücretli’ yerine, kendi işini kurma motivasyonuyla eğitimini sürdürüyor. Zaten rakamlar da bunu gösteriyor. 2005 yılında 700 bine yakın şirket kurulmuş ABD’de. Ortalama kurulan şirket sayısı da 500 binin üstünde.
Türkiye’de son 5 yıldır ortalama 50 bin civarında ÅŸirket kuruluyor. 70 milyonluk ülke için küçük rakamlar. Ancak, alınan mesafe de hiç küçümsenecek boyutta deÄŸil. Çünkü, 1950’li yıllarda yılda 100, 1960’ların sonunda 1000’li rakamlarla ifade ediliyordu. Ä°lk defa yılda kurulan ÅŸirket sayısı 1989’da 20 bini aÅŸtı. 1999 yılında ise 50 bini geçti.Â
Son yılların önemini ortaya koymak açısından iki rakam vereyim. Resmi rakamlara göre Türkiye’de 782 bin şirket var. Tabii bunların bir bölümü kapanmış. Son 20 yılda kurulan şirket sayısı 778 bin. Bunların 323 bini ise son 7 yılda kurulmuş. Yani Türkiye’deki şirketlerin yüzde 90’ı son 20 yılda kurulmuş.
Ancak, bence yeterli değil. Çünkü, bu şirketlerin bir bölümü zaten girişimci olan, büyük, küçük ve orta ölçekli gruplar tarafından kuruluyor. Bazıları kağıt üstünde kalıyor, bir bölümü de yenilere ait.
Geçenlerde bir yabancı danışmandan dinledim. ‘Türkiye’de şirket kurma, girişimcilik uzun yıllar zengin çocuklarının işi oldu. Babalarından aldıkları sermaye ile şirket kuranların sayısı bir hayli fazla. Ancak, son dönemde bakıyorum, babası zengin olmayan girişimciler de geliyor’ diye konuşuyordu.
Gerçekten de yukarıdaki tabloyu, Türkiye’nin yeni şirketler ve girişimler yaratması için gereken enerjiyi bu yeni yükselen grup sağlayacak. ‘Babadan zengin olmayan girişimciler’ kuşağı, haklarını yemeyelim, her zaman vardı. Ama onlar güçlü bir kuşak olarak ortaya çıkmamışlardı. Şimdi onun sırasının geldiğini düşünüyorum.
Â
‘Aşırı’ iyimser ve kötümser yorumlar, vatandaşın kafasını iyice karıştırıyor
Gerçekten böyle bir tablo var. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, özellikle son 3 aydır vatandaşın kafası karışık. Üstelik sıradan, sokaktaki vatandaştan söz etmiyorum. Şirket sahibinden yöneticiye, çalışanlardan emekliye kadar herkes tam bir kafa karışıklığı içinde… Çünkü, ortalıkta inanılmaz değişken, agresif yorum yapan uzman var. ABD’den gelen veri ve haberlere göre yorumlarını değiştiriyor, her hafta başka bir analizle ortaya çıkıyorlar.
Bunu ben de yaşıyorum. Dünya ekonomisini iyi izlememe rağmen, bazen ‘acaba 2008 yılı için yanlış bütçe mi yaptık?’ duygusuna kapılıyorum. Çünkü, bir gün ‘uçtuk, kim tutar seni’ analizi dinliyorum, ertesi gün, ‘dolar her an fırlayabilir’ anlamına gelen analizler…
Geçen gün biri yabancı kurumda çalışan 4 uzmanla bu konuyu konuştuk. Görüşlerine inandığım ve aynı kanaatte olduğun için özetini paylaşmak istiyorum:
-ABD’de bir dalgalanma var. Kredi sıkıntısının nasıl devam edeceÄŸi bilinmiyor.Â
-Bu Türkiye gibi ülkelere de yansıyacak. Ama bazılarının beklediği gibi krize neden olmayacak. Büyümeyi birkaç puan aşağıya çekecek.
-SonÂolarak da ÅŸuna dikkat çektiler. Enerji gibi alanlarda doÄŸru adımlar atılır ve düzenlemeler yapılırsa, Türkiye, gelecek sermaye nedeniyle, sıkıntıları belki hiç de hissetmeyecek.
Umuyorum, bana ilettiğiniz sorulara bir ölçüde açıklık getirmişimdir.
PaylaÅŸ