PaylaÅŸ
Merkez Bankası’nın 2 puanlık ÅŸok indirimi, bu tabloyu önemli ölçüde deÄŸiÅŸtirdi. Åžimdi yeni tabloya bakıyorum, Türkiye 3’ncü sıraya gerilemiÅŸ durumda. Bizim üstümüzde ise Brezilya ile son dönemde ekonomisi bozulan Macaristan var.Â
Dünyada ‘reel faiz şampiyonları’ listesi uzun süredir değişmiyor. İlk 10-15 ülke aynı, iniş ve çıkışlar oluyor. Türkiye, bu listede son 6 aydır iyi performansıyla öne çıkıyor. Örneğin, son 6 ayda, merkez bankası kısa vadeli faiz oranları en hızlı Türkiye’de düşüş gösterdi. Tabloda ilk 10 ülkenin durumunu görüyorsunuz. Türkiye, Eylül 2008’den bu yana oranları 16.75’den 13.75’e indirmiş. Venezüella’da 3’ün üstünde düşüş var. Diğer ‘yüksek oranlı’ ülkelerde ise fazla bir hareket öne çıkmıyor. Hatta bazılarında yükselişler bile var.
Bundan sonrası önemli
Gerçekten sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada faiz açısından bundan sonrası önemli… Çünkü, ‘artırmak, düşürmekten’ daha zor olabilir. Sonunda dünyadaki merkez bankaları, özellikle büyük ülkeler, faiz indiriminde duvara dayandılar. Bundan sonra faizlerdeki hareket, ‘artırma‘ şeklinde olacak.
O zaman, artırmayı ekonomideki canlanmayı bozmadan yapmak öne çıkacak. Üstelik büyüme döneminde emtia fiyatlarının da artması gündeme gelecek.
Türkiye gibi ülkelerde ise ‘yüksek reel faiz’, ülke dışından fon çekme ve kuru kontrol etme konusunda önemli rol oynuyor. Önümüzdeki aylarda 1 puanlık indirim sonrasında Türkiye’de de faiz indirimi konusunda fazla gidecek yol kalmayabilecek. İşte bu aşamadan sonrasını yönetmek, ekonomi ve piyasalar açısından hayati olacak.
‘Kötümser ekonomist’, biraz iyimserleşti mi?
‘Krizi öngören ekonomist’ diye ünlenen Nouriel Roubini, Yapı Kredi’nin davetlisi olarak bir daha Türkiye’ye geldi. Uzun süredir görüşlerini düzenli olarak aldığım Roubini, ‘kötümser’ görünümünü hiç bozmadı. Borsalara yönelik olumlu beklentilerin olduÄŸu dönemde, ‘Daha da düşeceÄŸiz’ yorumunu yaptı.Â
Ancak, Türkiye’deki mesajlarını okuyan bir CEO’dan şu değerlendirmeyi aldım: ‘Kötümser ekonomist, bu kez o kadar da kötümser değil.’
Bu değerlendirmeyi yapan CEO’ya, ‘Aynı görüşteyim. Türkiye’ye gelmeden önce bir değerlendirmesini almış, 2009 sonunda durgunluğun sona ereceğine yönelik görüşlerini yazmıştım’ karşılığını verdim. ‘O zaman bu olumluya dönüşü hissetmiştim’ diye ekledim.
Türkiye’de verdiği söyleşileri okudum, katılanların değerlendirmelerini dinledim. Biz de bir görüşme yaptık, ondan bir önemli sorunun yanıtını da rica ettim. Önce izlenimimi paylaşmak istiyorum:
Durgunluğun 2010 başında sona ereceğini, piyasaların bunu erkenden satın alacağını söylüyor. Kötümser haklı çıkarsa, 2009’un ikinci yarısından itibaren piyasalarda olumlu bir görünüm hakim olmaya başlayabilir. Son çeyrek ise daha iyi geçebilir.
Şimdi ise ona sorduğum soruya sıra geldi: Roubini’ye, ‘Çok kötümsersiniz. Hiç mi olumlu göstergeler yok?’ sordum, özetle şu yanıtı aldım:
1. Politikacılar konusunda, özellikle Amerikalı politikacılar konusunda iyimserim. Krizi iyi anladılar ve sorunu çözme konusunda oldukça agresif aksiyonlar gösterdiler. Avrupa’da da daha az agresif olmakla birlikte benzer bir tablo var.
2. Bu krizin piyasayı temizleyecek olması konusunda iyimserim. Kötü yönetilen bankalar ve şirketler sistemin dışına çıkacak. Piyasalara daha etkili bir düzenleme gelecek. Belki sistemi temizlemek ve sağlam hale getirmek için bu krize ihtiyaç vardı.
3. Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerin global pazara entegrasyonu artık daha sağlıklı olacak. Bu, iyimserliğimi artırıyor. Çünkü, bu gelişme, global ekonominin güçlenmesine büyük katkı yapacak. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için de global ekonomide yer bulma anlamında fırsatlar doğacak.
Tüplü TV’ler tarih oluyor
Geçtiğimiz aylarda bir konferans için gittiğimiz Bursa’da, Prof.Dr. Arman Kırım ile
Geçtiğimiz aylarda bir konferans için Bursa’ya yolumuz düşmüştü. Bir alışveriş merkezinde Prof. Dr. Arman Kırım ile buluştuk. O biraz önceden gelmiş, mağazaları gezmişti. ‘LCD televizyon fiyatları inanılmaz düşmüş. 2 bin YTL’ye 42 inc televizyon var’ demişti. Sonra birlikte baktık. Gerçekten de 3 yıl önce 7 bin TL’ye aldığımız ürünün fiyatı yerlerde sürünüyordu.
Geçen hafta içinde Digicom’un sahibi Sabri Yiğit ile sohbet sırasında, bu anekdotu paylaştım. ‘O zaman size başka daha etkileyici bilgi vereyim’ dedi. Türkiye’ye ilk giren LCD’lerden ve fiyatlarından söz etti.
Türkiye’ye LCD televizyon ilk defa 1997 yılında girmiş. İlk yıl sadece 5 yıl ürün satılmış. Alanlar da ürün başında 66 bin mark, yani aşağı yukarı 40 bin dolar ödemişler. Neredeyse bir lüks bir otomobil fiyatına TV almışlar.
1 milyon hedefine doÄŸru
Ancak, gelişen teknoloji, her üründe olduğu gibi televizyonda da fiyatları öldürüyor. Bir de bunun üstüne artan rekabet eklenince, farklı bir tablo ortaya çıkıyor.
Son yıllardaki rakamlara bakınca bunu açıkça görmek mümkün… bir yandan fiyatlar düşüyor, diğer yandan da ürünün üst gelir grubundan orta sınıfa doğru yayılması hızlanıyor. 1997’de 5 adet, 2000 yılında bin kadar satan ürün, kriz olmasaydı, 2008 yılında 1 milyonluk satış rakamına ulaşabilecekti.
Sabri Yiğit’in verdiği bilgiye göre Türkiye’de LCD ve plazma TV satışları 2006 yılında 288 bin, 2007 yılında 580 bine ulaştı. 2008 yılının 850 bin adet ile tamamlandığı tahmin ediliyor. 2009’daki hedef ise 1 milyonu geçmek.
Gördüğüm kadarıyla bu hedefin yakalanabileceğini güçlendiren birkaç etken var:
1. Fiyatlar inanılmaz düşmüş durumda. Kampanyalarla birlikte müthiş cazip fırsatla sunuluyor.
2. Artık A ve B gelir gruplarının yanı sıra C plus’dan da yoğun alımlar geliyor.
3. Tüplü televizyona ilgi giderek azalıyor. Şirketler de bütün odaklarını bu alana yoğunlaştırmış durumda. 2011’e kadar zaten Avrupa’da bu tip üretimin de bitmesi gerekiyor.
Â
Â
PaylaÅŸ