PaylaÅŸ
Bu kapsamda Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, işadamı ve yöneticilerle bir araya geldi. Konuştuğum işadamı ve yöneticiler, görüşmelerin olumlu geçtiğini belirtiyorlar. Durumdan memnunlar ama gelişme bekliyorlar. Özellikle de IMF ile stand by konusunda hızlı bir karar alınması gerektiğinin altını çiziyorlar.
Toplantıya iki banka genel müdürü katılmıştı. Bunlardan biri de Garanti Bankası Genel Müdürü Ergun Özen idi. Hafta içi yaptığımız sohbette, görüşmelerle ilgili kısa görüşünü alma şansım oldu. ‘Maliye Bakanı ile toplantılar verimli geçti. Sorunlara bir çözüm yaratabilir diye düşünüyorum’ şeklinde konuşan Özen, birkaç konuya dikkat çekti:
IMF anlaşması havayı yumuşarı
-Gördüğüm kadarıyla toplantıya katılan işadamı ve yöneticiler sakindi. Bir panik havası gözlemedim.
-Herkesin ortak görüşü, yurtdışında işlerin sakinleştiği, stresin azaldığı yönünde idi. Ancak, Türkiye’ye yönelik endişeler var.
-IMF ile imzalanacak anlaÅŸmanın iÅŸimizi kolaylaÅŸtıracağı, iÅŸleri olumluya çevirebileceÄŸi düşünülüyor.Â
-Krize iyi girdik, tamam. Ancak, bundan iyi de çıkmamız gerekiyor.
-Krize girerken iyi yönlerimiz vardı. Bunun yanında BB- notumuzun olduğunu, cari açık ve dış borçta sorunlarımızın olduğunu unutmamalıyız.
Dengeler geride kurulacak
Ergun Özen’in üzerinde durduğu konular arasında ‘geriye dönüyoruz’ değerlendirmesi dikkatimi çekti. ‘Ekonomi, iş dünyası ve sektör, hep birlikte geriye döneceğiz. Ama hangi döneme geri döneceğimiz çok önemli. Bunu görmek lazım’ diyordu. Yani şirket değerleri, likiditeleri, bankaların aktifleri… Bütün bunlarda Türkiye 2008 öncesine dönecek. Ancak, dönülecek yılın, 2001 olmayacağı üzerinde görüş birliği var. Belki 2005, belki 1998, belki 2003… Ama mutlaka bir geri dönüş yaşanacak. Ergun Özen, ‘Eskinin ne kadar eski, ne kadar kötü olacağını bilmiyoruz. Şu anda öngörü de bulunmak da çok zor. Kesin olan, artık dengelerin geride kurulacağıdır. Buna hazır olmalıyız.’
Son dönemde en anlamlı bulduğum değerlendirmelerin başında ‘dengelerin geride kurulması’ geliyor. Gerçekten de bir film adı tadına gelişme yaşayıp, ‘Geçmişe yolculuk’ yapacağız. Önemli olan geçmişin tarihi. Çok kötü ve eski tarihlere gitmemeye çalışmalıyız.
TARÄ°LHÄ°N 4. BÃœYÃœK DEVALÃœASYONUNU YAÅžIYORUZ
Doların 1.55 YTL düzeyini aştığı sırada bir bankacıyla sohbet ediyorduk. İki alışılmadık gelişme aynı anda oluyordu. Bir yanda İMKB yüzde 4 yukarıdaydı (Öğle sonrası düştü), diğer yanda da dolar yükseliyordu. Konuştuğumuz bankacı, ‘Çok sıra dışı bir durum. Hem dolar hem de borsa yükseliyor’ değerlendirmesini yaptı.
Ardından da şöyle devam etti: ‘Dolarda kritik bir hafta yaşıyoruz. Bu hafta koptu, koptu. Eğer bu hafta kopmadıysa, gelecek haftalar daha sakin olabilir. Çünkü, bu hafta içeriden ve dışarıdan ciddi alımlar var. Hedge fonlar pozisyon kapatıyor, Botaş gibi bazı kamu kuruluşları alım yapıyor.’
Tam bankacı dostumuzun dediği gibi oldu. Hafta tamamlanmadı ama dolar 1.70’leri de geçti.
4. büyük devalüasyon mu?
Eskiden devalüasyonları TRT 1’deki ’13 Ajansı’ndan öğrenirdik. Yani aniden gelirdi. Dalgalı döviz kuruyla birlikte aniden deÄŸil, günlere yayılmış ÅŸekilde devalüasyon yaşıyoruz.Â
Örneğin, Mayıs 2006’da, 53 güne yayılan devalüasyonda, TL yüzde 30’a yakın değer kaybetti. 2002’dekinde ise değer kaybı 102 günde TL yüzde 31.2’ye ulaştı.
Şimdi gizli bir devalüasyon süreci yaşıyoruz. ‘Hamdolsun bize bir şey olmaz’ sözüne rağmen, Eylül ayı başında 1.18 YTL olan dolar, 1.70’i de gördü. Yani 50 günde yüzde 40’ın üzerinde değer kaybetti. Böylece tarihin en büyük 4’üncü devalüasyonu olarak kayıtlara geçti.
Â
APPLE’IN KURUCUSU EKONOMİYİ NASIL GÖRÜYOR?
Geçen hafta piyasalardaki dalgalanmalardan bunalmış iş dünyası Apple’ın kurucularından Steve Wozniak’ın konferansında adeta kafa dağıttılar… Capital ve Ekonomist dergileri olarak Türk Telekom’la birlikte Steve’i Türkiye’ye getirmek için epeydir uğraşıyorduk. Sonunda Türkiye’ye geldi, iWoz kitabı da aynı anda Türkçe’ye çevrildi.Dün onu dikkatle izleyenleri görünce, bütün bu uğraşlara değdiğini düşündüm.
Toplantı öncesinde Steve ile kahve içerken, ekonomide olanları da konuştuk. Yenilikçi ve inovatif yönü olan her iş insanı gibi, piyasalarla çok ilgili değil. İş hayatının gerçeklerine, yeni buluş ve girişimci şirketlere daha fazla odaklı. Ancak, krizle ilgili bazı görüşlerini de paylaşmak isterim.
2000 krizinde de umutsuzluğa kapıldık
Steve, 2000 sonrasında ‘yeni ekonomide’ başlayan ‘balon’ ve sonrasındaki ‘çöküşü’ hatırlattı. O tarihte onlarca şirketin battığını, çok sayıda şirketin zora girdiğini, binlerce insanın işini kaybettiğine dikkat çekti. Ardından da şunları ilave etti: ‘Bugünkü kadar olmasa da o tarihte de işler kötüydü. Etrafta batan şirketler vardı. Ama şimdi o şirketlerin ayakta olduğunu, para kazandığını görüyorsunuz. İşsizlerin önemli bölümü de işlerine döndüler, düşen ev fiyatları yeniden yükseldi. Piyasalar önemlidir. Ancak, şirketler, üretim ve yenilikçilik daha önemlidir.’
Bir gece önce Apple’ın bilançosu açıklanmıştı. ‘Şirketin durumu çok iyi. Hisse fiyatı düşüyor. Önemli olan şirkettir’ diyerek esas bakılması gereken yerin inovasyon ve üretim olduğunun altını çizdi.
Gerçekten de piyasaların ‘en dip’ yaptığı dönemler, insanların kendini ‘en çaresiz’ hissettikleri anlardır. Bazen, ‘bu kötü günler hiç bitmeyecek’ düşüncesi bile oluşur. Ancak, tünelin ucunda bir ışık göreceğimiz de kesindir. Işığın yakınlığı, önemli ölçüde dışarıya, ciddi ölçüde de ekonomi yönetimine bağlı…
Bunları yazarken Fortis ekonomisti Philippe Gijsels’i dinliyordum. ‘Yatırımcılar dönüp dünyanın sonunun gelmediğinin farkına varacaklar’ diyordu. Ben de öyle düşünüyorum.
PaylaÅŸ