PaylaÅŸ
 Bu para birimlerinin özelliği, büyük ölçüde Türkiye ile aynı sepete konan ülkelere ait olmalarıydı.
Brezilya, Güney Afrika, Hindistan, Güney Kore ve Romanya gibi ülkelerde para birimlerinin değer kaybı yüzde 20’lere yaklaştı. Hatta krizin ilk ateşinin yandığı Ağustos’tan bu yana alırsak bazı paralarda değer kaybının yüzde 50’leri aştığı görülecektir.
Böyle bir ortamda Türk Lirası’nın deÄŸer kaybı, kim ne derse desin sınırlı kaldı. En kötü günde 1.43’lere yaklaÅŸtı, olumlu havalarla da 1.38’e kadar geriledi.  Â
İşin sırrı nerede?
Bu kriz sırasında dövizde çok daha yukarıları tahmin edenler vardı. Kötü tahminler çıkmadı. Yabancılardan ve yerlilerden bir miktar döviz talebi geldi. Ancak, başta yabancılar olmak üzere dövizde çok büyük bir panik satışı olmadı. Bunun arkasında mutlaka ekonominin gücü, bankacılık sisteminin yapısı da vardır. Fakat en önemlisi yabancılar ‘rekor düzeydeki’ reel faizi de göz ardı etmediler. Konuştuğum yabancı ve yerli uzmanlar, sağlam bir bankacılık sistemine sahip Türkiye’nin, yüksek getiri nedeniyle dövizde büyük bir darbe yemediğine dikkat çekiyorlar.
Dünya ‘negatife’ giderken
Türkiye, Brezilya ile birlikte en yüksek reel faizi veren ülke durumunda… Şimdi dünyanın büyük ekonomileri ardı ardına faiz indirimine gidiyor. Çarşamba ve Perşembe günleri bu yola başvuran ülke sayısı 10’a yükseldi. Bununla birlikte başta ABD, Japonya ve Avrupa Birliği olmak üzere çok sayıda ekonomide ‘negatif faiz’ uygulaması da yaygınlaşmış oldu.
Burada bir tablo var. IMF’nin verilerini güncelleştirerek hazırladığım bu tabloda, önde gelen ülkelerdeki ‘reel faiz’ durumunu ortaya koyuyorum. Görüyorsunuz, liste başında Türkiye ile Brezilya var. Türkiye’de faiz yüzde 20-12 aralığında, enflasyon ise yüzde 11-12 düzeyinde seyrediyor. Bu iki ülkeyi ise yüzde 2 ve altında reel faiz veren ülkeler izliyor.
Şimdi ortada böyle bir tablo varken, dünyadaki dalga durulduğunda, yüksek reel faize yeniden akın olur mu? Bence akın olmasa bile ilgi devam edebilir. Bu da TL’nin dolar karşısındaki gücünü, en azından kırılganlığını önleyecektir. Ve ortalık yumuşayınca da yeniden güçlenecektir. Ama önce denizin durulması gerekecek…
Her ÅŸeyi bilen ekonomist ÅŸimdi neler bekliyor?
Dünya ekonomisinde dalga boyunun yükseldiği dönemlerde önemli bir uzmanın görüşlerine başvuruyorum. Şu ana kadar hep isabetli değerlendirmeler yaptı, kimi zaman ortaya çıkan olumlu havanın boşuna olduğuna dikkat çekti. Dalga boyunun ‘tsunami’ derecesine ulaştığı günlerde yine Prof. Martin Feldstein’i aradım. Çünkü, bir süre önce ortalık yumuşayıp, borsalar yükseldiğinde, ‘Daha hiçbir şey düzelmedi. Kötüsünü bekliyorum’ demişti.
Şimdi önce ABD’de, ardından Avrupa’da ‘kurtarma paketleri’ açıklandı. Bunu dünya çapında faiz indirimleri izledi. Perşembe sabahı piyasalarda olumlu hava esiyordu. Peki bu durumda Martin Feldstein ne düşünüyordu?
Konut düzelmeden asla
Önce Prof. Feldstein’in önemini kısaca hatırlatayım. Harvard’da profesör olan Feldstein, National Bureau of Economic Research’ün (NBER, Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu) başkanı… NBER de ABD’de resmen durgunluğa girileceğini açıklayacak kurum özelliğini taşıyor. Yani ekonominin nabzını ve bütün verilerini elinde tutuyor.
Son gelişmeleri sorduğum Martin Feldstein, ‘Kurtarma planı ve faiz indirimleri önemli. Mutlaka yararı olacaktır’ diye konuşuyor. Ancak, ona göre ABD’de işlerin yoluna girmesi için konut piyasasındaki düşüşün durması gerekiyor. Hala konut fiyatları düşüyor, bu da mortgage sektörünü olumsuz yönde etkiliyor. Çözümün de mortage alanına yönelik bir plandan geçtiğine inanıyor. O zaman işler tam anlamıyla yoluna girmeye başlayacak. Bunun işareti de konut fiyatlarındaki düşüşün durması olacak.
Borsalarda 26 trilyon dolarlık erozyon var
Dünyanın yaşadığı krizin tahribatını anlamak açısından borsalara, şirket değerlerindeki büyük erozyona bakmak yeterli… Bu nedenle size bir rakam vermek istiyorum… 25 trilyon 900 milyar dolar… Yani 26 trilyon dolar… Yani Türkiye’nin GSMH’sından 35 katın üzerinde daha fazla bir büyüklük…
İşte son 1 yılda dünya borsalarındaki erozyon bu müthiş büyüklüğe ulaştı. Doğal olarak bu alanda liderlik Amerika’da… Sadece bu ülke borsasındaki şirketlerin kaybı bile 7 trilyon dolara ulaşmış durumda. Ardından Çin, İngiltere ve Japonya borsaları geliyor. Onlar da 2 trilyon dolara yakın kayıplara ulaşmış durumdalar.
İMKB şirketlerinin piyasa değeri 1 yıl önce 330 milyar YTL düzeyindeydi. 7 Ekim akşamı 210 milyar YTL’nin altına geriledi. Düşüş oranı yüzde 56’e yaklaştı.
Borsaların deÄŸer kaybı bazen kağıt üzerinde deÄŸiÅŸim gibi görünebilir. Ancak, hisse sahipleri için ‘refah’ ve ‘moral’ etkisi büyüktür. Satmasalar bile hisselerinin yüksek olması, satın alma ve geleceÄŸe umutla bakma gücü verir. Türkiye’de yerli yatırımcı sayısı iyice azalmıştı. O nedenle borsa düşüşü büyük bir moral çöküntü yaratmadı. Ancak, izlediÄŸim kadarıyla dünyada, özellikle de hisse senedi sahipliÄŸinin yüksek olduÄŸu ülkelerde inanılmaz çöküntüye neden oluyor. Bakalım bu çöküntü özellikle Batı’da nereye kadar sürecek, reel ekonomiye, sokaÄŸa nasıl yansıyacak.Â
Â
PaylaÅŸ