Paylaş
Gördüğüm kadarıyla bunların başında aracı kurumlar geliyor. Bir dönem çok gözde olan, milyonlarca dolardan alınıp satılan aracı kurumların sayısı hızla azalıyor.
En son haber sektörün önde gelen ismi Nurol Menkul Kıymetler’in faaliyetlerini durdurması oldu. Bunu başkalarının izleyeceği de söyleniyor. Şirketler lisanslarını askıya alıp, bekliyor. Belki bir gün fırsat çıkar da satarız diye…
Daha öncesinde Yapı Kredi Yatırım bazı şubelerini kapatmıştı. Ak Yatırım, şubelerini Akbank’a devredip, maliyet kısma yoluna gitmişti. Deniz Yatırım, Deniz Türev ile birleşmişti. Şimdi her ikisi de Deniz Bank bünyesinde olan, Ekspres Yatırım ile Deniz Yatırım’ın birleşmesi gündemde.
KOMİSYON ORANLARI ‘SIFIR’A DOĞRU
Bütün bu gelişmelerin arkasında düşen borsa ve rekabet nedeniyle ‘sıfıra” yaklaşan komisyon oranları var. Öğrendiğim kadarıyla yerli yatırımcılarda komisyon oranı binde 1 düzeyine gerilemiş durumda. Bunlardan büyük olanlar için ise onbinde 9 düzeyinde komisyon alınıyor. Yabancılarda ise komisyon oranı binde 2 düzeyinde seyrediyor.
Geçen hafta sektörün önde gelen kurumu İş Yatırım’ın genel müdürü İlhami Koç ile bu tabloyu konuşuyorduk. Sektörde büyük sıkıntı olduğunu, aracı kurum sayısının azaldığını ve azalmaya da devam edeceğini söyledi. Zaten 1999 yılında 136 olan aracı kurum sayısının 100’e düşmesi de bunu gösteriyor.
FARKLILAŞAN KAZANACAK MI?
İş Yatırım, bu sıkıntıyı, ürün/hizmet yelpazesini genişletip, klasik aracı kurum olmaktan çıkarak aşmış. Klasik aracı kurumlarda gelirlerin ağırlıklı olarak aracılık hizmetleri ve alım satımdan gelirken, İş Yatırım’da esas gelir portföy yönetimi ile alım satımlardan kaynaklanıyor. Ekonominin iyi olduğu dönemlerde kurumsal finansman da ciddi bir gelir kaynağı haline geliyor.
Aslında aracı kurumların yaşadığı sıkıntı, her sektöre ders olmalı… Tek gelir kaynağına dayalı iş modeli çok riskli… ‘Peynirimi Kim Çaldı’ kitabında olduğu gibi, bir gün peynir her zamanki yerde bulunmayınca, fare açlıktan, şirket de parasızlıktan ölebilir.
TÜRKİYE’NİN EN İYİ SATIŞÇISI
Haftanın en az 3-4 gününe sabah kahvaltıda iş toplantısı ile başlıyorum. Genelde işadamı ve CEO’lar bir araya geliyor, ekonomiyi, şirketleri ve projelerimizi konuşuruz. Son dönemde gündeme sürpriz bir isimin girdiği dikkatimi çekiyor: Ali Ağaoğlu…
Ekonomideki gidişi, sektörlerdeki durumu konuşurken, konu dönüp dolaşıp Ağaoğlu Grubu’nun patronu Ali Ağaoğlu’na geliyor. Konuyu özetle ortaya koyayım. Herkesin kafasında şu soru var: “Acaba gerçek mi?” Yani Ağaoğlu derin kriz ortamında gerçekten bu kadar konut satabiliyor mu? Basına yansıyan haberler, sayfa sayfa ilanlardaki “Güvene teşekkürler” ilanları doğru mu?
AĞAOĞLU’NUN SIRRI NEREDE?
Geçen hafta içinde bu konuyu konuştuğumuz bir CEO, “Eğer gerçekten doğru ise, Ali Ağaoğlu, Türkiye’nin en iyi satıcısı olmalı” değerlendirmesini yaptı.
Ben de aynı görüşteyim. Herkesi şaşırtan, iş dünyasını hakkında konuşturan Ali Ağaoğlu, gerçekten tam bir satış ustası… Jeffrey Fox’un deyimiyle, “yağmur yağdıran” bir yönetici… Ben satış rakamlarının gerçek olduğunu düşünüyorum.
Öyle değilse bile, böyle bir ortamda ciddi rüzgar yakaladı. Herkes ondan ve projelerinden söz ediyor. Konut almayı düşünmeyen bile projelerine bakıyordur.
Bir de “En iyiler/çok satanlar her zaman kazanır” stratejisi vardır. Müşteri hep en çok satanı talep eder, böylece ilgi artarak devam eder. Seth Godin, “Dip” adlı kitabında, en çok satanın, bu özelliği nedeniyle daha çok satacağına dikkat çekmiş ve “vanilyalı” dondurma örneğini vermişti. Ona göre, vanilyalı dondurmanın payının yüzde 29, ikinci sıradakinin ise yüzde 9 olmasının ardında bu gerçek var.
Son 2 yılda tam 4 bin daire satan Ağaoğlu, başarılı projeleriyle sektörde kendine iyi bir yer edinmişti. Şimdi krize meydan okuması ve Bahçelievler Projesi’nde yakaladığı başarıyla, “en iyi satışçı” unvanını da kazanmış oldu.
IMF İLE ANLAŞMA SEÇİME BİRKAÇ GÜN KALA MI AÇIKLANACAK?
Dünyadaki borsaların bundan önceki en kötüyü gördüğü tarih 20 Kasım 2008 idi. O tarihte Dow Jones Endeksi 7500 düzeyine kadar gerilemişti. Bu düşüşe Japonay’dan Almanya’ya, Macaristan’dan Güney Afrika’ya bütün borsalar eşlik etmişti. İMKB de düşüşten payını almış ve 21.228 puanla 2008 yılının en düşük düzeyine gerilemişti.
Şimdi piyasalar yeni bir “dip” yaşıyorlar. Ancak, bu kez dünyada iki ülkenin bu “yeni en kötü” düzeylerden ayrışmış durumda: Türkiye ve Çin…
Şangay Borsası, Kasım ayında 1700’lere kadar gerilemişti, Cuma gününü 2.082 puandan kapattı. Onların başka hikayesi var. Çin’i daha sonraki bir yazıda ele alırım. Ben Türkiye’ye dönmek istiyorum.
TÜRKİYE BORSASI BU KEZ AYRIŞTI
Normalde yeni düşüş dalgasında Türkiye borsasının 19.000-20.000’ler düzeyine geri çekilmesi beklenirdi. Ancak, olmadı. Tabloda verileri görüyorsunuz. 27 Şubat 2009 kapanışı itibariyle 24.000 puanın üstündeydi. 2 Mart Pazartesi günü ise dünyadaki satış dalgasının etkisiyle 23.500’lere kadar gerilemişti. Yine de bütün dünyadan daha iyi. Peki neden?
Ortada iki tahmin, ona bağlı analiz var:
1. Piyasalar IMF ile anlaşmadan umudunu kesmiş değil. Aldığım bilgiler, hükümetin seçime 1 hafta ya da birkaç gün kala anlaşmayı açıklayabileceği yönünde… Hükümet, bu sürede gerekli harcamayı yapacak, belediyelere fon aktarabilecek. Birkaç gün kala da “IMF ile pürüzler giderildi, anlaşma tamam” açıklaması gelecek. Piyasalar, bunu satın alıyor olabilir. Bana en mantıklı bu geliyor.
2. Her seçim öncesi piyasalarda bir beklenti havası oluşur. Normalde kriz ortamında böyle bir satın alma beklenmezdi. Ancak, bunun da bir olasılık olduğunu unutmamak gerekiyor.
Bakalım hangi seçenek doğru çıkacak. Bunu zaman gösterecek.
Paylaş