Paylaş
Rakamlarda, özellikle küçükleri temsil eden ‘ticari unvanlı’ işletmelere yönelik çok önemli mesajlar öne çıkıyor. Çünkü, uzun yıllardan beri ilk defa ‘açılan’ ve ‘kapanan’ işletme sayısının bu kadar birbirine yakın olduğunu, Anadolu’nun bazı yerlerinde iflas vurgusunun ön plana geçtiğini görmemiştim.
TÜİK’e göre, yılın ilk 9 ayında 37 bin 713 ticari unvanlı işyeri kurulmuş. Buna karşılık 31 bin 417 işyeri de kapanmış. Şimdi yazacağım rakamlara dikkat edin… 2006 yılının aynı döneminde 42 bine yakın işyeri kurulmuş, onun üçte biri kadarı, yani 17 bin 800’ü kapanmış. 2007’de kapanma, kurulmaya biraz daha yaklaşmış. Bu kez 38 bin işyeri kurulurken, 18 bini de kapanmış.
Esas darbe Anadolu’da
Aslında esas alarm sinyali Anadolu’dan geliyor… Çünkü, İstanbul’da her kurulan 3 işyerine karşı 1’u kapanırken, bu oran İzmir’de 1.6’ya karşı 1’e düşüyor. Ankara’da ise neredeyse 2 açılan işyerine karşı 1 kapanma gerçekleşmiş.
TÜİK, Anadolu’yu toplu olarak değerlendirmiş. Örneğin, 2006’da Anadolu’da her 2 yeni kurulana karşı 1’i kapanırken, 2007’de 1’de 1’e yaklaşmış. 2008’in ilk 9 ayında ise 1 yeni kurulan işyerine karşı neredeyse 1.5 işyeri kapanır hale gelmiş.
Küçüklere sahip çıkma zamanı
Krizin sarstığı İngiltere’ye bakıyorum. Hükümet, bankaların yanı sıra küçük işletmelere de sahip çıkıyor. Okuduğum kadarıyla Küçük İşletmeler Forumu adlı bir oluşum kuruluyor. İngiliz Hükümeti, 14 milyon kişiye iş sağlayan, 4.5 milyon küçük işletmeyi hayatta tutmak için, ilk etapta 350 milyon pound’luk paket hazırladılar.
Türkiye’de de hükümetin acil olarak küçük işletmelere bu tip paketler hazırlaması, onları teşvik edecek, moral verecek önlemler açıklaması gerekiyor. Çünkü, küçüklerden ciddi kötü sinyaller geliyor.
“BİZE BİR ŞEY OLMAZ” DÜŞÜNCESİ HER KRİZDE KENDİNİ GÖSTERİYOR
Ne zaman uzmanların yanılgılarıyla sonuçlanan önemli gelişmeler olsa, kütüphanemdeki değerli bir kitaba başvururum. Adı ‘What Experts Say’, yani ‘Uzmanlar Ne Diyor’ dur. Adına bakmayın. Kitabın doğru adı ‘Uzmanlar Ne Demiyor’ gibi bir şey olmalıydı. Çünkü, kitabı yazanlar, başbakan, bakan, ekonomist gibi önemli insanların ne kadar ciddi yanılgılara düştüğünü ortaya koyuyorlar.
Kitapta 1929 başta olmak üzere bütün ekonomik durgunluk dönemlerine ait tahminlere, uzmanların ‘iddialı öngörülerine’ yer verilmiş. Önce öngörü, ardından da gerçekleşme ortaya konulmuş.
Çöküşü es geçen tahminler
24 Ekim 1929 günü ABD para piyasalarında müthiş bir panik yaşanmıştı. ‘Kara Perşembe’ olarak tarihe geçen o günün sonrasında ilginç değerlendirmeler basına yansımış. Bunların bazılarını paylaşmak istiyorum:
-‘Alarm için bir neden görmüyorum’ (Chesapeake and Ohio Railway’in başkanı)
-‘Böyle bir başka çöküş daha beklemiyorum’ (Equitable Trust Company’nin başkanı)
-‘Şimdi hisse alma zamanı. Ayı piyasasına inanan, o iflas etmeye mahkumdur.’ (McNeel Financial Services’in direktörü)
24 Ekim’de ABD’deki hisseler 6 milyar dolar değer kaybetmişti. Bu değerlendirmelerden sonra borsa 29 Ekim’de bir daha çöktü. Ertesi gün dönemin ünlü ekonomistlerinden Irving Fisher, ‘Düşüşün fazla süreceğini sanmıyorum’ değerlendirmesini yaptı. İngiliz Times gazetesi ise ‘Wall Street’deki histeri sona erdi’ başlığını kullandı.
Sonraki yıllarda da oldu
Sonraki yıllarda yapılan çok sayıda tahmin de tutmadı. Örneğin, Hazine Bakanı George Humphery, 1957’nin Temmuz ayında, ‘Herhangi bir resesyon işareti görmüyorum’ demişti. Ancak, ABD, Ağustosta resmen resesyona girmişti. 1960’daki resesyondan önce, bHazine Bakanı Robert Anderson, ‘1960, zenginlik yılı olacak’ müjdesini vermişti.
ABD’nin efsane başkanlarından Ronald Reagan, 1982’deki durgunluktan 3 ay önce, ‘1982 yılında ciddi iyileşme olacağını’ tahmin etmişti. Hatta Hazine Bakanı Donald Regan, ‘Baharda canlılık başlar’ müjdesini vermişti. Oysa, aynı yıl işsizlik oranı yüzde 10’ları aşmıştı.
Örnekler çok fazla… Ancak, uzatmak istemiyorum. Mesajım şu: Krizden önce de oldu, şimdi de olacaktır. Ama her tahmin ve öngörü, doğru olacak diye bir şey yok. Duyduklarınıza biraz ihtiyatlı bakmakta yarar var.
MUHTAR KENT NİYE GELMEDİ?
Hafta içinde İstanbul’da bir günde iki önemli etkinlik vardı. 30 Ekim 2008 Perşembe gününden söz ediyorum. Sabah saat 09.00-11,00 arasında, CEO Club üyeleri Coca Cola’nın CEO’su Muhtar Kent ile kahvaltıda bir araya geleceklerdi. Türkiye’den çıkan, dünyanın en büyük şirketlerinden birine liderlik eden tek yönetici olan Muhtar Kent, önemli bir konuşma yapacaktı. Konuşmanın ana başlığını ‘Türkiye’den Global Lider Çıkarmak’ oluşturacaktı. Ancak, aynı zamanda şirketler dünyasında olup bitenler, global kriz ve rekabetin yeni koşulları gibi konuları da ele alıp, soruları yanıtlayacaktı.
İkinci etkinlik ise aynı gün Dünya Ekonomik Forumu (WEF) toplantıları olacaktı. Çok sayıda işadamı ve CEO’nun katılacağı bu toplantıların eş başkanlığını yine Muhtar Kent yapacaktı.
Dikkatinizi çekmiştir, ‘Yapacaktı’ diyorum. Çünkü, hafta sonu çalan telefonum, bütün planları alt üst etti. Hem bizim CEO Club toplantısı ertelendi hem de Dünya Ekonomik Forumu’nun düzeni değişti. Çünkü, Muhtar Kent, ‘Atlanta’dan ayrılmamaya karar verdi.’
Kararın gerekçesini tahmin ediyorsunuzdur. Her ne kadar Coca Cola’da işler iyi gitse, büyüme ve şirket almaya devam etseler bile, ABD başta olmak üzere 5 kıtada inanılmaz gelişmeler yaşanıyor. Borsalar bir günde yüzde 10 düşüyor, piyasalarda adeta panik havası yaşanıyor.
Böyle bir ortamda Coca Cola’nın patronu Muhtar Kent, ‘Atlanta’dan ayrılmam mümkün değil. Bir süre şirket genel merkezinde kalacağım’ değerlendirmesi yapıyor. Piyasalar karışık, gündem belirsiz… Dünya Ekonomik Forumu toplantıları kaçtı. CEO Club toplantısı için Muhtar Kent önümüzdeki dönem yine Türkiye’ye gelecek. Ancak, tarihini ne o ne de biz biliyoruz.
Paylaş