Bir görüş, bu indirim ve kolaylıkları ‘avanta’ olarak tanımlıyor..
Diğer görüş ise, bunun mesleki bir dayanışma, ‘koruma-kollama’ amaçlı bir iyi niyet girişimi olduğunu savunuyor..
Ben özellikle orta ve küçük ölçekteki kentlerde yerel medya mensubu arkadaşlarımın hangi şartlarda çalıştıklarını, habercilik yaptıklarını bildiğim için, böyle bir girişimi yadırgamıyor, destekliyorum..
Yüzde 20’lik indirime ‘avanta’ adının takılmasınını anlamakta güçlük çekiyorum..
Ancak başka meraklarım da var..
Cumhurbaşkanlığı özel görev alanı..
TBMM’de görev yapan gazeteciler, TBMM giriş kartı olmadan tam anlamıyla gazetecilik yapamıyor..
Başbakanlık’ta çalışan gazeteciler keza öyle..
Genelkurmay Başkanlığı’nda farklı değil..
Havaalanlarında da, havaalanı giriş kartı aranıyor..
Örnekler daha fazla, sıralamaya gerek yok..
Yani, taşımaya hak kazanmak için büyük bir emek harcanan sarı basın kartı, işlevsiz bir kart haline getiriliyor..
Evrensel bir meslek olan gazetecilik, kişi ve kurumların seçme keyfiyetine teslim edilirken hiç kimsenin gıkı çıkmıyor..
Her kurum işine gelen gazeteciyi, işine geldiği gibi seçiyor..
Sahada çalışan habercilerin, yani muhabir arkadaşlarımızın ‘nefesini kesme’ girişimleri ortada iken, tarttışma bir anda ‘avanta’ başlığı ile alevleniyor..
Muhabiri ‘ses kayıt cihazı kuryesi’ yapma girişimlerine ‘delikanlı’ tepkiler vermek dururken, 5-10 liralık indirim tartışmalarına hapsediyoruz gazeteciliği..
Yadırgıyorum..
Üstelik, 1991 yılından 2001 yılına kadar geçen 10 yıllık süreçte, Başbakanlık’ta gazeteciliğin ne hale getirildiğine gün be gün şahit olan bir ‘muhabir’ olarak..
Yıllardır gözlediğim sosyal bir hastalığımız da var..
Kendimizin namuslu olduğunu ilan etmek için her nedense, başkalarına namussuz demeyi tercih ediyoruz..
Kişiselleştirmeden tartışmayı, bir türlü beceremiyoruz..
Bir bakıma pek çoğumuz, sefalette eşitlik istiyoruz, sosyolojinin kuramlarına aykırı durarak..
Yenimahalle’de tür ayırımcılığıSON dönemde Çayyolu ve çevresine ‘sirayet’ eden, endişe ile izlediğim bir yönelme var..
Sanki gizli bir el bütün hayvanlara savaş açmış gibi..
Geçtiğimiz günlerde Çayyolu’nda bir sitenin sokak kedilerine karşı açtığı savaştan, üzüntü ile bahsetmiştim..
Ankara’da ilk defa nefret, sokak kedilerine yönelmişti..
Üç - beş gün sonra İncek’te ‘kurşun atılarak’ öldürülen sokak kedilerine dair bir elektronik posta aldım..
Ve şimdi de ismi hiç önemli olmayan, ama insani sınırları sonuna kadar zorlayan bir villa sitesine şahit oldum..
Bu sütunda gördüğünüz fotoğrafı çektim..
Acaba (ben de mi bir tuhaflık var?) diye birçok arkadaşıma gösterdim..
Hepsinin de tepkisi aynı oldu:
“İnsanlık dışı, Hitler Almanyası’nı çağrıştıran, bir utanç fotoğrafı bu”..
Yıllardır sitelerine sırtını dönen yöneticiler, oturup düşünmüşler ve tarihi bir icraat yapmaya karar vermişler:
“Site içinde, siteye ait olmayan ormanlık alanda ‘köpek avı’ başlatmak”..
Böyle ‘kıymetli..!’ bir çalışmaya imza atan herkese dünyanın en büyük madalyası takılmalı, belki boyunları eğilip yüzleri kızarır diye..
Çizilemeyen utançlarımızUZUN süre önce, Ankara’nın mühendislik hataları nedeniyle şerit çizgisi çizilemeyen yollarını, duyarlı okurlarımızdan alıntı yaparak aktarmıştık..
Uzun zaman sonra Büyükşehir Belediyesi, Ankara genelinde ‘yollara şerit çizme seferberliği’ başlattığını açıklamıştı..
Mühendislik hatası olan yüzlerce kavşak ve yol bir yana, ben şahit olduğum üç beş yer için merakla bekledim, acaba şerit çizgisi çekilecek mi diye..
Çekilemedi..
Tek bir örnek vereyim..
Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’ne doğru Eskişehir Yolu’ndan dönen köprüde, şerit çalışması geçtiğimiz aylarda yapıldı..
Köprü dönüşünde çizilen üç şeridin üzerinde, yan yana üç arabanın kaza yapmadan ilerlemesi için, üç arabanın sürücüsünün de akrobasi pilotu olması gerekiyor..
Yolun, bir anda 4 şeritten 3 şeride düşen devamı da cabası.. Ben bunları yazarken kent adına utanıyorum..
Ne yazık ki o yolları yapan mühendisler utanmıyor..
Tabi ortada bir mühendis varsa..