ANKARA’da kültür sanat işleri nedense hep sessiz sedasız, içine kapanık bir havada gerçekleşir. Popüler etkinliklerde bile aynı yüzleri, aynı izleyicileri görürsünüz. Sayı değişmez..
Popüler olmayıp da sadece bir sanat dalını ilgilendiren etkinliklerde ise bir avuç insan olur genellikle.. Ankara’da kravat takanların çokluğundan mıdır bilmiyorum, kültüre sanata dokunmak isteyenlerin sayısı oldum olası azdır. Ankara’nın 11 üniversitesinde onbinlerce genç insanın eğitim görmesine rağmen, gözleriniz o genç simaları bu tür etkinliklerle nafile arar.. Hafta başında Ankara’da önemli bir etkinlik düzenlendi. Çağdaş Azerbaycan edebiyatının önemli isimlerinden ANAR, ilk defa Ankara’da basılan kitabının tanıtım kokteyli için Anadolu Gösteri ve Kongre Merkezi’ndeydi. Kalabalık bir davetli topluluğunun katılımını ve aralarında çok sayıda genç insan bulunmasını görmek beni çok mutlu etti. Ancak önemli bir buluşma olduğunu düşünmemin nedeni kalabalık değil, ANAR’ın Nazım Hikmet ile hayattayken tanışmış, görüşmüş ender edebiyat adamlarından bir tanesi olması.. Nazım Hikmet’e dair yaşanmışlıklarını, büyük şairle ilgili bugüne kadar pek de bilinmeyen anekdotları ‘Kerem Gibi’ isimli kitabında kaleme almış. Nazım Hikmet’in ‘Güneşi İçenlerin Türküsü’ isimli kitabı 1929 yılında Bakü’de basılmış.. Bugün ANAR’ın bizim pek bilmediğimiz Nazım Hikmet’i anlatan kitabı ise ilk defa Ankara’da basıldı. Kitabın basılmasını sağlayan kurum da dikkat çekici.. Avrasya Yazarlar Birliği.. Milliyetçi - muhafazakar duruşa sahip, önemli bir edebiyat platformu.. Fotoğrafın bütününe bakıldığında bu kitabı, Türkiye’de milliyetçi - muhafazakar bir edebiyat grubunun Nazım’dan ilk resmi özürü olarak nitelemek de mümkün.. ANAR ile Avrasya Yazarlar Birliği’nin Genel Merkezi’nde gündüz saatlerinde bir araya gelip Nazım Hikmet ve kitabı hakkında sohbet etme imkanı buldum. Anlattıkları arasında bana göre en dikkat çekici olan, Nazım Hikmet’in Türkiye’de komünizmin simgesi kabul edildiği yıllarda, Azerbaycan’da Türklüğün simgesi olarak büyük sevgi görmesi.. Çünkü Türkçe konuşmanın yasak olduğu o dönemde, Nazım Hikmet düzenlenen toplantılarda Azerbaycan Türklerine kendi Türkçe şiirlerini okuyor. ANAR, bu toplantılar sırasında Nazım Hikmet’in sık sık “Ben Türküm, siz de Türksünüz. Milletimiz, dilimiz bir” vurgusu yaptığına bizzat kendisinin şahit olduğuna özellikle dikkat çekiyor. ‘Kerem Gibi’ isimli kitap, Nazım Hikmet’in Sovyetler’deki macerasına ve kişiliğine ışık tutuyor. ANAR’ın kitapta da yer alan bir hatırasını, kendi anlatımıyla buradan da aktarmak istiyorum: “Moskova’da yaşayan Azerbaycanlı arkadaşımız Ekber Babayev vardı. Benim de Nazım’ın da arkadaşı idi. Rusça çevirilerimizi de yapardı. Bir akşam ben Moskova Oteli’nde kalırken, Nazım ile gelip beni alacakları haberini gönderdi. İki araba ile geldiler. Bir arabada Nazım oturuyordu, yanında şoförü vardı. Öbür arabada Ekber vardı. Ben de Ekber’in arabasına bindim. Araba ile giderken birden Nazım’ın arabası durdu. Nazım içinden indi. Sokakta biraz o yana bu yana gitti. Sonra yeniden arabasına bindi. Bir süre sonra bunu bir kez daha tekrarladı. Ekber’e neden böyle yaptığını sordum. Kendisine sormamı söyledi. Arabadan üçüncü inişinde ben de indim, yanına gittim. (Üstat siz neden böyle yapıyorsunuz?) diye sordum. Nazım’ın cevabı öz oldu: (Moskova’ya göstermek istiyorum ki, şık giyinmek nasıl olur)” ANAR bu hatırasının ardından, Nazım Hikmet’in her zaman şık giyinen, giyimine özen gösteren bir kişi olduğunu hatırlatıyor ve komünist rejim döneminde Moskova’da ‘şık olmak’ kavramının pek bilinmediğini dile getiriyor. Dilerim Ankara’da bu tür kültür sanat etkinleri, edebiyat buluşmaları daha geniş çevrelerin katılımı ve desteği ile büyüyerek devam eder. Özellikle çocuklarımızın yaşamlarının sadece bilgisayar, internet, cep telefonu ve mp3 çalarlardan ibaret olduğunu düşündüğümüz de, bu etkinliklerin önemi bin kat daha artıyor.. Sırtımızı dönmeyelim..