Paylaş
‘‘Berlin Non Stop Müzik Festivali’’ kulağa hoş geliyordu doğrusu. Dört gün sürecekti, Almanya'dan ve Türkiye'den müzisyenler davet edilecekti. Öyle de oldu... Geçtiğimiz hafta katıldığım bu festival lanse edildiği kadar ‘‘büyük’’ değildi, ama amacına ulaştı. Minik bir festivaldi. Belki daha iyi de yapılabilirdi, ancak yine de olumlu bir adım atılmış olduğunu söyleyebilirim. Berlin'de faaliyet gösteren Werkstaette der Kulturen'in düzenlediği Non Stop Müzik Festivali, Berlin ve İstanbul'da parelel bir biçimde oluşan ilginç müzik mozaiğini gözlemlemek adına önemliydi. Benim için Berlin'deki müzik hareketlerini gözlemlemek için uygun bir fırsattı. Festivale Türkiye'den Bulutsuzluk Özlemi, Gürol Ağırbaş, Cem Ali ve bir panel çerçevesinde Türkiye'deki müzik akımlarını aktarmak üzere davetli olarak da bendeniz katıldık. Yetersiz tanıtıma rağmen dört gece üst üste gerçekleşen konserlere katılım fena değildi. Almanlar ve orada yaşayan Türkler, bu konserlere çok olmasa bile ilgi gösterdiler. İlk gece sahne alan Cem Ali, ikinci gece Bulutsuzluk Özlemi ve son gece de Gürol Ağırbaş doğrusu ilgi çektiler. Topluluklar son derece profesyonel bir anlamda çıktılar ve konserlerini verdiler.
Türkiye'den gelen müzisyenlerle her gece farklı bir Berlin'li grup da sahne aldı ve enteresan diyebileceğim izlenimlerimi işte burada edindim. Berlin'de de tıpkı İstanbul'daki gibi bir müzik hareketi söz konusu. Üstelik orada yaşayan Türk müzisyenlerin yönlendirmesiyle gelişiyor bu etnik müzik ‘‘deneyleri’’... Bu anlamda benim için en ilgi çekici topluluk hiç kuşkusuz Orientation'du. Alman ve Türk müzisyenlerden oluşan topluluk doğu ile batı motiflerini ilginç bir biçimde buluşturmuş. Gerçi profesyonel anlamda pek çok eksikleri vardı, ama işin özü iyiydi ve üzerinde çalışılması gereken bir projeydi. Topluluğun adını taşıyan albümü Türkiye'de de piyasaya çıkmış gerçi, ama bana kalırsa albümde pek çok hata var. Daha iyi ele alınması gerekiyor.
Dönelim Berlin'e... Türk müzisyenlerin faaliyetleri konusunda bu kentte gerçekten çok fazla hareket var. Ülkelerinde müzik ortamını çok yakından takip eden üçüncü jenerasyan Türk gençleri, ‘‘kimlik arayışları’’nı müzik yoluyla daha net aktarabileceklerini düşünüyorlar.
Yabancı müzisyenler ilginç deneyler gerçekleştiriyorlar. Çok çeşitli müzik türleri üzerinde çalışan isimler var. Hip hop, New Age, pop alaturka, etnik caz, pop arabesk... Almanlar tarafından biraz ilgi biraz da merakla izlenen bu hareket, Türk müzik piyasasına ne kadar sağlıklı yansır bu tartışmaya açık. Ama buradaki prodüktörlere tavsiyem oralara şöyle bir alıcı gözüyle bakmaları. Çok ilginç malzemeler bulacaklarından eminim. Biraz ‘‘solgunlaşan’’ Türk Müzik piyasasına taze bir kan olabilir, tabii doğru yönlendirilirse... Yakında Berlin cephesinden çıkacak albümler Megalo Maniax mesela... Bence ortalığı yıkıp yakacak... Mesala Günay, arabesksçilere uykusuz geceler yaşatacak... Mesala İskender Paydaş'ın Berlin'de hazırlıklarına giriştiği albüm çalışması. Paydaş, Kurban adlı grupla geceli gündüzlü çalışıyor... Kesinlikle dikkat çekecek... Ve bence bu isimleri yenileri ve daha yenileri kesinlikle izleyecek...
Not: Bu arada Türkiye'den gelen gruplar işlerini iyi yaptılar, ama en çok jam session'lardan zevk aldım. Örneğin ‘‘A Trane’’ isminde caz kulübündeki (ki bunun da sahibi bir Türk) geceyi unutamayacağım. Ekip halinde oradaydık ve sahnede Amerikalı müzisyenler vardı. Doğaçlama müzik yapıyorlardı... Atmosfer inanılmaz, kulüp tıka basa caz dinleyecisi ile doluydu... Ozan Doğulu'nın (kendisi Kenan Doğulu'nun kardeşi oluyor!) boş bulduğu piyanoya oturması ve Amerikalılar'ın şaşkın bakışları altında gerçekleştirdiği solo partlar görülmeye değerdi doğrusu... Güral Ağırbaş da boş durmadı ve ‘‘bas’’ını kaptığı gibi soluğu sahnede aldı. Ortaya mükemmel bir tablo çıktı ve oradaki ‘‘snob’’ caz dinleyicisi bizim müzisyenlerimize şapka çıkardı...
Paylaş