Paylaş
Fotoğraf sanatçılarının iki resmine baktım, hayatım değişti. Kırk yıldır tanıdığım İsmet Sezgin, yanında çalışan kızcağızın birinin sağ elini kendi sol eliyle tutmuştu.
Kıyamet koptu.
Oysa, gazetecilik tabiriyle, ‘‘kadrajlanmıştı’’ o resim karesi...
Kadrajlanan bölümün dışında kalan karede, yanlış hatırlamıyorsam, Sezgin'in öbür kolu, kendi öz kızının omuzundaydı.
Ya orada, ya düğündeki kemancının stradivarius'unda...
İsmet Abi'nin eli dolaşkandır.
Baba'nın şapkası neyse, onun da eli öyledir.
Süpürge gibi... Çat burada, çat kapı arkasında...
Ya sallar, ya unutup gider, ya tekrar bulur, ya askerin başında görür.
* * *
İsmet Sezgin'i, ilk defa, ayrı siyasi kutuplardayken tanıdım...
İlk spor bakanıydı. Ben de, birkaç zaman sonra, hasbelkader, Ecevit hükümeti'nin spor bürokratı oldum...
Spor siyasettir, şovdur. Dostlar alınmasın, gücenmesin, ama, ‘‘spor’’ dediğimiz şey, siyasetin içgüveysidir.
Fena yapmamıştım o işi... Atletizm, boks, karate, güreş dışında, spor akademilerinde, hiç bir şeye takılmadım...
Futbolla hiç ilgilenmedim...
Futboldan anlamadığımı, top görsem Diyarbakır karpuzu zannettiğimi herkes bilir. Kolumdan tutup Dolmabahçe stadına, maça götürdüler.
İsmet Sezgin'le burun buruna geldim.
Komutanın solunda, bir adım gerisinde yürüyeceksin... Sağ elimden tuttuğu gibi sol omuz hizasına çekti.
‘‘Ulan komünist!’’ dedi, ‘‘Komünist olmasaydın, seninle ne güzel anlaşırdık...’’
Láfımı tutmayı pek bilmem... ‘‘Keşke bütün faşistler senin gibi olsaydı abi... Ben de seni çok seviyorum...’’
* * *
Tokalaşmak, el ele tutuşmak, yanak yanağa öpüşmek, Akdeniz töresidir.
Anglo-Sakson kökenliler pek anlamaz bu ilişkiyi... Mayalarındaki eşcinsel eğilimlere bağlarlar. Ya öyle yaparlar, ya erkekle kadının el ele tutuşmasını cinsel beraberliğe ‘‘karine’’ sayarlar.
* * *
‘‘Fotoğraf’’ dediniz de aklıma geldi.
İkinci fotoğrafı dün gördüm.
Işığı, aydınlığı, muhtemel anayasa değişikliğini görenlerin hepsi oradaydı.
Kayınçolar, kayınçonun iş ortakları, müflis muhacir bankerler, dünyadan habersiz eşler, çocuklar...
‘‘Biz bir aileyiz, aile fotoğrafı çektirdik...’’
Nasıl fotoğraf ama?
Türkiye'nin yarınki fotoğrafı mı?
* * *
Başka bazı fotoğraflar da gözlerimin önüne gelmiyor değil hani...
‘‘Hatıra fotoğrafı’’ sanki...
YAŞ toplantısının riyaset makamında oturan biri...
Saygıda kusur etmeyen öbürleri...
Kimse ikincilerine sormuyor.
‘‘Oturum başkanı, birkaç yıl önce alaşağı ettiğiniz kişi değil mi?’’
Olabilir elbette... Dün dündür, bugün bugündür.
Körün topalı, herkesin tuttuğunu becerdiği bir ülkede yaşıyoruz(****)...
Kör etrafını göremez... Neyi tutarsa onu yapar.
Topal da, tek tek basaraktan kaçarken, kovalayanlardan kaçamaz...
****N.B. (nota bene-önemli not): Atasözüdür, görme, duyma, yürüme özürlü bütün dostlarımdan tekrar-tekrar özür diliyorum...
Paylaş