Paylaş
SEKSEN dört yıl önce, dünkü bu vakitler, Yakub Cemil'i kurşuna dizmiştik. Yirmi yıl önce, aynı vakitlerde, Ahmet Kenan Evren'in gür ve tok sesiyle uyandık.
Eylül ayını sevmediğimi, bitmesini iple, halatla çektiğimi hep söylemişimdir.
‘‘Yerinde infaz’’ ayıdır kendileri...
6-7, Yakub Cemil, Menderes, Zorlu, Polatkan, Ulucanlar...
* * *
‘‘Unutmak’’ istediğim için, ‘‘güncelleşmek’’ istemiyorum.
‘‘Resim’’ sanatından anlamadığım için, halef-selef konularına da girmeye meraklı değilim... O yüzden, Yakub Cemil'in hayat çizgisini, sabrınıza sığınıp güvenerek, aktarmaya devam ediyorum.
* * *
Yakub Cemil'in problemi, Enver'le değil, İttihat-Terakki'nin perde arkasındaki tek adamı Talat'laydı. Öbürleri (Cemal ve Enver) asker, Talat ise posta-telefon idaresinden gelme sivildi.
Osmanlı askerleri, sivil gaza gelerek, Birinci Dünya Savaşı'na girmişti.
Trablusgarp, Derne, Bingazi, Kafkas ve Bağdat cephelerinde ölümüne dövüşen Yakub Cemil için, İstanbul günleri artık sonun başlangıcıydı.
Başından beri bir türlü anlaşamadığı ve hep siyasi muhalifi olduğu Talat beyle mücadelesi vardı artık...
Yakub Cemil'in Talat ve çevresi için söylediği sözler ve yaptığı gizli toplantılar anında Talat'a beye yetiştiriliyordu. Talat'ın ifadesiyle, ‘‘Yakub Cemil'den kurtulmak gerekiyordu.’’
Gerekiyordu, çünkü, yine Talat'ın ifadesiyle ‘‘Yakub Cemil Fırka kumandanı da olsa, Paşa da olsa, nefer de olsa, yine Yakub Cemil idi...’’
Yakub Cemil ve arkadaşları, gizli toplantılarla, memleketteki genel sefalet ve çöküşü önleyecek çareleri, bulunabilecek çıkış yollarını arıyorlardı.
Bu toplantılar da, saati saatine, Talat beye ihbar ediliyordu.
Nihayet, 1916 yılı Temmuz'unda, sudan bir sebeple tutuklanarak, Bekirağa bölüğüne götürüldü Yakub Cemil...
Hayatını İttihat-Terakki'ye adamış, yıllarca cephelerde ölümlerden ölümlere koşmuş Yakub Cemil, arkadaşlarından ayrılıyordu.
Aslında, Talat için, bu mesele yalnızca Yakub Cemil'den kurtulmak değildi. Kendisine muhalif olan bir grubu tamamen dağıtmış olacaktı.
Enver Paşa o sırada Almanya yolculuğuna çıkıyordu. Emir verdi. Yakub Cemil'in idam cezasının infazı kendisi dönünceye kadar bekletilecekti. Ama, Enver Paşa'nın yokluğunda Harbiye Nazırlığını üstlenen Talat Paşa (o sırada sivillikten askerliğe geçmişti) bu emri dinlemedi, duymazlıktan geldi.
11 Eylül 1916 pazartesi sabahı, Kağıthane sırtlarında, komutanlığını yaptığı bir müfreze, Binbaşı Yakub Cemil'i kurşuna dizdi.
‘‘Almanlarla beraber, aynı cephede savaşa girmeyin, memleketi mahvedeceksiniz!’’ diyen biri öldürüldü.
Savaşı kaybetti Osmanlı... İki yıl sonra İstanbul işgal edildi. Vatanın her karış toprağı işgal edildi. Ordumuz terhis edildi.
* * *
Allah herkese uzun ömür versin, ama, tarihin en eski kuralıdır.
İhtilaller önce kendi öz evlatlarını yer!
İki gündür keyfinizi kaçırıyorum.
Ama, ‘‘Eylül Ayı’’ benim kasvet ayımdır.
KHK (sayın muhbir vatandaşlar)...
İnce Ayar (ya sivil, ya askeri)...
Kalın ayar (‘‘kör tuttuğunu, herkes topalı’’)...
F tipi cezaevleri... Yerinde infaz...
Ombudsman (Kuzey Avrupa usûlü çöpçatan)...
Haaaaa! Sahi! Okullar da açıldı, ilkokula yeni başlayanların üniversiteye girme dertleri, arayışları, 18-20 yıl sonra, bu vakitler depreşecek...
‘‘Yakub Cemil'le ne alákası var?’’ diye sormayın...
Çok alákası var. Eylül ayı, insanlık tarihinin, istikrarlı şekilde kendisini tekrar eden tek ayıdır.
Bir an önce bitsin istiyorum.
Paylaş