FİNALE, kafamda ve duygularımda bir yığın endişeler taşıyarak gittim. Pis şeytan, sanki aklımı kurcalıyordu. Bir kaza golü... Ya da kötü bir sakatlık. Belki de, bir hakem hatası...
Allah korusun, 70 milyonun yüreğine inerdi! Ali Sami Yen’e ayak attığım an, baktım ki, her taraf cennetten bir köşe... Eski ve yeni açık. Numaralı ve kapalı... Hep birlikte aynı inanç ve coşku ile şarkılar söylüyorlar. Sanki maç bitmiş, milli takımın zaferini kutluyorlar. Bu işi de iyi beceriyorlar. Fatih Terim, ısrarla seyirci değil, taraftar istediğini söylemişti ya...
Al sana taraftar.Hem de alasından!
Yine de takıntılarım, sanki boğazımı sıkıyordu. Nereden geldi aklıma, Bosna Teknik Direktörü Fuat Muzuroviç’in sözleri...
Ali Sami Yen’e beyaz bayrakla gelmedik!
* * *
Doğru söylüyordu Fuat Muzuroviç. Beyaz bayrakla değil de kalabalık bir savunma ordusuyla gelmişti Bosna-Hersek... Yarı alanında hemen çoğalan, oyunumuzu bozan ve pas bağlantımızı tatlı-sert kesmeyi amaçlayan bir rakip vardı karşımızda.
Milliler böyle bir kaosta arzulanan tempoyu yakalamakta sıkıntılar yaşadı.
İlk 45 dakikada Norveç maçının yüksek performansını boşuna bekledik. Emre Belözoğlu’nun o milimetrik paslarını hasretle aradık. Yine Norveç maçını hatırlayarak, Gökhan Gönül’den o kanat ataklarını yapacağı dakikaları iple çektik.
Hiçbiri gerçekleşmedi. Ancak, korku ve endişelerin dalgalanmaya başladığı bir anda Nihat Kahveci’nin golü geldi. Ve ilk yarı sonunda notlarıma bir göz attım. Milli takımın tüm etkinliği Nihat Kahveci’nin ayaklarından fışkırmış...
21, 30 ve 35. dakikalarla üç şutla kaleyi yoklamış. Ve 42. dakikada beklenen golü atmış Kahveci...
Golden sonra Fatih Terim’e baktım. Çocuklar gibi seviniyordu. Bu sevinç, kulübede çektiği sıkıntılardan kurtulmanın bir fotoğrafıydı.
Bilemiyorum, milli takımın performansı belki onu da korku ve endişelere sürüklemişti!
* * *
Millilerin yakaladığı 1-0’lık skor hep bir korku bulutu gibi üzerinde dolaştı. Ne kötü... Maçı garantiye alacak o ikinci golü beklemek! Dakikaları tribünler gibi tek tek saymaya başladım. Eğri oturup doğru konuşalım. Hiç de iyi oynamıyorduk. Rakip, bizden de kötüydü. Ve ben yazacak bir şey bulamıyordum... Heyecanla hakemin çalacağı bitiş düdüğünü bekliyordum. Ancak, o düdükle gecenin en güzel cümlesini kaleme alabilirdim...
Milli takımımız finale kaldı!
Evet, dün gecenin en güzel tarafı buydu. Gerisi boş...