TRİBÜNLER Beşiktaş’ı uyuşuk temposundan uyandırmak için her yolu denedi. Şarkılar söyledi, sloganlar attı, gırtlağını yırtarcasına bağırdı...
Hiçbiri, Liverpool maçı yorgunu Beşiktaş’ı komadan çıkartamadı. İlk 45 dakikanın akıllarda kalan tek pozisyonu, devre biterken Serdar Özkan’ın kenardan dışarı giden şutuydu.
Kademeler arasındaki derin boşluklar Beşiktaş’ın oyun organizasyonunu da etkiledi. Buna, bir de birbirini kovalayan pas hataları eklenince, Beşiktaş’ın rakip kaleye yönelttiği cılız ataklar skora yansımadı.
İlk 45 dakikanın istatistiklerinde Cisse’nin rakipten kaptığı toplar belki de rekor düzeydeydi. Bunların kontratağa dönüşmesi de bir kaç futbolcunun becerisine bağlıydı. Tello, bir kaç kez böyle girişimlerde bulundu. Uzun ve kontra paslar attı.
Delgado, topla oynadığı kadar üretken değildi. Hücumun iki adamı Bobo ve Burak Yılmaz ile birbirlerini algılamakta sıkıntılar yaşadılar.
* * *
Tribünlerin devre arasında Ricardinho için tempo tutması da, pas trafiğindeki kargaşaya aranılan bir çareydi. Ertuğrul Sağlam da ikinci yarıya Paşa ile başladı...
Beşiktaş’ın zaman zaman kanatları kullanma isteği akılcı bir davranıştı. Ancak, yumuşak ve güçsüz ortaların herbiri Hasagiç’in ellerinde eridi. Bu da Beşiktaş’ı aradığı gole ulaştıracak etkin bir çare değildi.
Şimdi madalyonun bir de diğer yüzünü çeviriyorum... Oyunun 50 ile 65. dakikaları arasında Beşiktaş’ın yaşadığı 3 tehlikeli pozisyon maçın kader anlarıydı.
Hemen Hakan Arıkan’a bir paragraf açıyorum. Ve ardı ardına yaptığı kurtarışların önemini vurgulamak istiyorum...
Olası bir gol Beşiktaş’a daha hazin bir son hazırlayabilirdi...
Bobo’nun direkten dönen kafa şutu mu? Bu da Beşiktaş’ın son şansıydı. İsteyen, şanssızlık da diyebilir.
Yazma gereğini hissediyorum. Büyükşehir Belediye’nin oynadığı oyun daha akılcı ve etkiliydi.
Beşiktaş, yitirdiği 2 puana üzülebilir. Ancak, Belediye’nin 3 puan kaçırdığını söyleyenlere de kimse karşı çıkamaz.