BU maçı daha değişik ve daha çoşkulu duygularla yazmak isterdim. Belçika maçının sonucunu hiç umursamadan ve Ermenistan karşılaşmasını beklemeden Milli Takımımı Afrika’ya uğurlayabilirdim.
Oysa dün geceyi, Belçika maçını bir köşeye iterek ,öncelikle Estonya’nın Bosna’dan alacağı tek puanın rüyaları ile geçirdim. Kuralar çekildikten sonra milli takımımın bu grupta böylesine hırpalanacağını hiç düşünmemiştim. Ve Bosna’nın sırtımıza basarak İspanya’nın arkasına kadar tırmanacağını aklıma bile getirmemiştim. Şimdi gerilere dönüp yaşadığımız yanlışlarla hesaplaşmak istiyorum. Neye yarar... Klasik bir iki laf. Biraz sızlanma ve döğünme. Sonra bir teknik direktörün üzerine çullanıp kaybolan umutların öfkesi ile vur abalıya... Hadi dövelim. Ama elime bir sopa almadan önce Terim’in milli takımlar karnesine bakıyorum... 25’i özel 30’u resmi toplam 55 maçın 26’sını kazanmış.16 beraberlik ve 13 yenilgi. Bu rakamlar, bir yerli hocanın milli takımlarda en fazla maç kazandığı ve en az yenildiği bir dönemin göstergesidir. Bu karneye bir de Avrupa üçüncülüğünü ekliyorum. Ve döverken, insafı da elden bırakmak istemiyorum. Öyleyse, nedir bu kara tablo! * * * GERİYE dönüp grupta oynadığımız bazı maçları gözden geçiriyorum. Bosna Hersek’i evimizde yenip, deplasmanda berabere kalmışız. Rakamlara dökersek, toplam 6 puanın 4’ünü almışız.Onlara sadece tek puan bırakmışız. Ve bu takım bizi solluyor! Dahası var. Bosna’nın iki maçta 9 gol attığı Estonya ile kalkıp bir beraberlik yapıp, bir çuval inciri berbat ediyoruz. Grupta hiç bir iddia taşımayan Belçika’nın , neredeyse yarısını Ümit takımından oluşturduğu kadrosu ile Kadıköy’de barebere kalıp, iki puanı daha cömertçe harcıyoruz. İşte, çizdiğimiz berbat grafik bize bu hazin tabloyu hazırlıyor. Düşünüyorum... Bu tablonun suçlusu kim. Sadece Terim mi? Eğer Terim ise, hemen ipini çekip, yerine yeni bir idamlık mı arıyalım! * * * DÜN gece Belçika ile oynarken, kafamda söylediğim gibi grupta oynadığımız diğer maçların görüntüleri vardı. Bosna Hersek maçının hemen başında attığımız gol. Yediğimiz beraberlik golünden sonra özellikle ikinci yarıda yakaladığımız fırsatlar... Arda’nın direkten dönen topu. Sercan’ın kaleciye çarptırdığı top. Gökhan Gönül’ün son dakikadaki kafa şutu... Biri kaleye yuvarlansaydı, dün gece Estonya-Bosna maçını dualar okuyarak mı izlerdik. Estonya’nın alacağı tek puana el açar mıydık. Ve Belçika maçını böyle mi oynardık? Her neyse, bu tabloyu nasıl değiştirebiliriz. Eğer bir kelle milli takımımı yeni ufuklara götürecekse, isim ve adres belli... Çekin ipini, kurtulalım!