Korkut Göze

Sakın ha!

3 Aralık 2007
ÖZELLİKLE Delgado’nun ayağından çıkan toplarla Beşiktaş hücuma koştu. Arjantinli’nin tek pas oynama isteğine çevresi de uyum sağlasaydı, Beşiktaş’ın oyun organizasyonu daha farklı bir etkinliğe kavuşabilirdi. Cisse ve Tello’nun yokluğunda, Beşiktaş oyunu kanatlara taşıyarak akıllı bir yol seçti.

Sağda Serdar Özkan-Ali Tandoğan ikilisine karşın, sol kanatta İbrahim Üzülmez’in hücum hevesi oyun süresince hiç kesilmeden sürdü.

Mehmet Sedef, oyunun ofansif yönüne katılırken ürkek bir serçeyi andırıyordu. Sanki, suç işliyormuş gibi arkasından gelecek İbrahim Üzülmez’i bekledi.

Beşiktaş, ilk 45 dakikada oyunu Rizespor yarı alanına yıktı. Her hücum, tribünleri ayağa kaldırdı, coşkusunu arttırdı.

Fırsat da yarattı, pozisyon da yakaladı... Sadece şans kavramı ile arası pek iyi değildi.

Hele, Nobre’nin direkte patlayan bir şutunu hatırlıyorum... Geri dönen topa kim hamle yaptıysa vuramadı. Ve gollük pozisyon güme gitti!

Bobo-Nobre ikilisinden daha etkili bir oyun bekliyordum. İlk 45 dakikada birbirlerini tanımayan iki yabancı gibiydiler.

İkisi de sırtı kaleye dönük oynayınca etkili ve becerikli olamadılar.

* * *

Hani, atamayana atarlar diye bir laf vardır. Beşiktaş da böyle bir tuzağa düştü.

Yediği gol bir anlık şaşkınlığın eseriydi. Savunma Leandro’yu kaçırdı. Rüştü de boşa çıkınca...

Ve birkaç dakika sonra Beşiktaş savunmasını sol kanadı rakibe bir pozisyon rahatlığı daha sundu. Serhat Akyüz, ilk golün bir benzerini daha atıyordu. Bu kez şans Beşiktaş’ı korudu.

Birer dakika arayla rakibe böylesine iki gollük pozisyon veren bir takım, paçayı nasıl kurtarır. Bir düşünün!

Bundan sonraki birkaç satırı Rizespor’a ayırıyorum. Beşiktaş’ın yüklendiği dakikalarda akıllıca kapandılar. Çabuk atağa çıkarak bir başka golü kovaladılar.

Sözün kısası, attıkları golün değerini bildiler. Fırsat buldukça, ikinciyi aradılar.

Ve tribünlerin coşkusu Beşiktaş’ı tekrar oyuna döndürdü. Ertuğrul Sağlam, son çareyi Batuhan, İbrahim Akın ve Burak Yılmaz’da aradı. Ancak Delgado’nun golü ve tek puanla yetindi Ertuğrul. Bu skora sakın Marsilya maçını bir mazeret gibi düşünmeyin. Böyle oyuna Süper Lig’de artık bir puandan fazlasını vermiyorlar!
Yazının Devamını Oku

Ayağına sağlık

29 Kasım 2007
TRİBÜNLER, Liverpool maçını hatırlatıyordu. Coşku ve heyecan azgın bir dalga gibi tribünden sahaya dökülüyordu. Marsilya, bu tufadan çıkmak için oyunu ağırdan aldı. Hiç sıkılmadan uzun geri pasları yaparak kaleci ile oynadılar. Dakikalardan çalmayı denediler...

Kurnazlar, Beşiktaş’ın kaptıracağı topları da kollayarak kolay bir gol aradılar.

Niyetleri, böylesine pasif ve temposuz oyuna Beşiktaş’ı da çekmekti. Ve yanıldılar...

Bir frikik atışında Ricardinho’nun ayağından çıkacak topu beklerken, Tello’nun müthiş vuruşu ile sarsıldılar. Bu gol, dengeleri alt üst etti. Ve Beşiktaş, skoru korumak gibi bir hataya düştü.

Roller değişti. Beşiktaş, işi ağırdan almaya başlayınca Marsilya egemenliği tüm sahaya yayıldı.

Bu bir çılgınlıktı. Saavunmaya yaslanmak ve oyunu yarı alanında kabullenmek Beşiktaş’a acı bir fatura çıkarabilirdi... Yine de çabuk sıyrıldı... Ve Delgado’nun sol kulvara geçmesiyle bir hücum ve pozisyon patlaması gerçekleştirdi Beşiktaş...

Delgado’ya, İbrahim Üzülmez deparları, Tello da akıl dolu paslarıyla katılınca, ilk yarının son 15 dakikasında Beşiktaş tartışılmaz bir baskı kurdu rakip kalede.

* * *

İkinci yarı adeta bir kabusu andırıyordu. Dakikaları tek tek saydım... İlk 20 dakika eli-ayağı tutmayan bir takım gibiydi Beşiktaş. Bir Marsilya fırtınası esiyordu. Böyle bir sarsıntıda Ricardinho’nun çıkıp Beşiktaş’ı sahiplenmesi gerekirdi.

Ne gezer... Hiç görünmedi ve kaçak oynadı. Oyunun yükünü kaldıracak gücü yoktu Paşa’nın!

Ve orta saha oyundan düştü, top Fransızlar’ın ayağında oyuncağa döndü.

Golün geleceği belliydi. Marsilya’nın yüksek oyun temposu, Beşiktaş’ın tüm hatlarını dağıtmıştı. Sanki, ayakta sallanan bir boksördü Beşiktaş.

Taiwo’nun attığı golün sesi her ne kadar tribünlere kadar gelse de, Rüştü gibi bir kalecinin bu sert şuta daha farklı bir refleks göstermesi gerekirdi. Açıkçası yediği gol Rüştü’ye hiç yakışmadı!

* * *

Bir ara Beşiktaş’ın kaybedeceğini düşünmeye başladım. Sadece ben değil, tribünlerin kısılan sesi ve kaybolan coşkusu da sanki kötü bir geleceğin habercisiydi. Hep birlikte yanıldık.

Hiç durmadan çırpınan, bir golün peşine düşen ve yalnızlığına hiç aldırmadan oyuna asılan Bobo’yu unutmuştuk. Ve unuttuğumuz Bobo, tüm umutların tükendiği bir anda ortaya çıktı. Beşiktaş’ın kaderini değiştirdi...

Attığı golün değerini düşünüyorum da, Bobo’ya sevgim bir kat daha artıyor. Eğer Beşiktaş, bir üst tura çıkarsa, herhalde tribünlerin de Bobo sevgisi bir çılgınlığa dönüşecek.
Yazının Devamını Oku

18 yaşından küçükler giremez

27 Kasım 2007
HAFTANIN maçı Trabzon’da oynandı. Kıyamet Ankara ve İstanbul’da koptu. OFTAŞ-Beşiktaş maçında Serdar Özkan’ın, ceza sahası içinde rakibi formasından yakalayıp, yere yapıştırması, tartışmasız penaltıydı. Üstelik Serdar’ın sarı kartı vardı. Rakibi çektiği için ikinci sarı karttan oyundan atılacaktı.

Pas geçti Halis Özkahya!

Peki, aynı maçta, Ali Tandoğan ile kaleci Recep arasındaki muhabbete neden değişik yorumlar geliyor.

Ali Tandoğan bunu hep yapıyor!

Ne yapmış Ali Tandoğan?

Topu son bir hamle ile Recep’ten kurtarmış. Recep’in topa hiçbir müdahalesi yok. Ama kolu Tandoğan’ın dengesini bozuyor.

Ama Tandoğan damgalıymış. Yine hakemi kandırmaya yönelmiş. Ve yere atmış kendini.

Öyleyse, çıkart sarı kartını, cezalandır Ali’yi. Bu da yok...

Her neyse, bunlar Başkent’ten görüntülerdi. Şimdi İstanbul’a geçiyorum. Ve Kadıköy’e gidiyorum.

Alex, müthiş bir hafta geçirdi. Ankaraspor maçındaki performansı üst düzeydeydi. Ve attığı 3 golle haftaya damgasını vurdu.

Biliyorum, her takımın kıskançlık nazarları Alex üzerinde dolaşıyor. Bir maçın skorunu ve kaderini her an değiştirebilecek özelliklerle donatılmış.

Gol kralı, asist kralı... Ve müthiş bir oyun zekası. Bunların her birini Ankaraspor maçında yaşadık ve gördük.

Teşekkürler sevgili Alex. Sergilediğin güzellikler için!

Ve madalyonun diğer yüzünü çeviriyorum. Orada da Alex’i görüyorum. Ama neden böylesine çirkin ve sevimsiz...

Ankaraspor maçında yere düşen Hürriyet’i tekmeliyor. Yetinmiyor, bir de diz atıyor. Yani, bir güzel dövüyor.

Cüneyt Çakır’
dan tık yok!

Peki, bu hareketin karşılığı nedir. Sarı mı, kırmızı mı? Boşver, hiçbirini çıkarmadığına göre...

Devam sevgili Alex. Öldürene kadar devam!

* * *

TRABZONSPOR
5 maçlık cezasını tamamladı ve G.Saray maçında seyircisi ile buluştu.

O da ne? G.Saraylı Lincoln’ün kafasına atılan maddelerin nedenini sorabilir miyim?

Sahadaki centilmenler ordusuna karşın, tribündeki bu öfke kime...

Selçuk Dereli koşuyor ve atılan maddelerden birkaçını toplayarak, dördüncü hakeme veriyor. Herhalde raporuna yazacak. Lincoln hala korneri atamıyor...

O anda karşıt tribünlerden bir uğultu yükseliyor. Sonra itiraza dönüşüyor. O maddeleri atanları kınayan aklı-selim bir grup ortaya çıkıyor.

Bu seslerin Avni Aker’den yükselmesi ne güzel. Dilerim hiç kesilmez.

Ve dilerim, Selçuk Dereli de raporunda bir-iki satır Avni Aker’de hiç duymadığımız bu sese yer verir!

* * *

NE
zaman Sivasspor ile Kayserispor karşı karşıya gelse, belki de gereksiz bir korkuya kapılırım. Aklım, hep yıllar öncesine takılır.

Geçtiğimiz hafta Sivas-Kayseri maçında Kayserili taraftarların açtığı pankartta ne yalan söyleyeyim, inanılmaz bir huzur buldum...

Sivasspor’un şampiyonluk yolundaki onurlu duruşunu yürekten destekliyoruz.

İmza- Kayseri halkı.

Ve bu pankart Sivaslı taraftarlarca uzun süre alkışlandı. Yorum yapmayacağım. Sadece şunu söyleyeceğim...

Anadolu insanı hoşgörülüdür. Ve yüreği hep sevgi doludur. Düşman kalmayı hiç sevmez.

* * *

VE
haftanın maçına yine Kalli damgasını vurdu. Beşiktaş derbisinden sonra, belki de daha zorlu Trabzon deplasmanında sahaya sürpriz bir kadro sürdü.

Hani, bazı yerlerde asılı ve ısrarla gözümüze çarpan tabelalar vardır...

18 yaşından küçükler giremez!

G.Saray’ın, Trabzon maçına çıkan kadrosundaki gençlerin nüfus cüzdanlarını biri kontrolden geçirseydi, yaşlarına bakıp, belki sahaya girmelerine izin vermezdi.

Ve Kalli bu toylarla koca Trabzon’u devirip, İstanbul’a yine lider döndü. Arda’lar, Serkan’lar, Uğur’lar, Mehmet’ler, Barış’larla, Volkan’larla...

Hakan Şükür, Linderoth
ve Nonda sakat. Ümit Karan kenarda oturuyor. Ve G.Saray namağlup unvanı ile zirveden inmiyor.

Herkes gibi merakla 15. haftayı bekliyorum. Kadıköy’de F.Bahçe-G.Saray karşı karşıya gelecek.

Bundan daha büyük bir derdi olabilir mi?

* * *

YAHU,
sevgili Ceyhun Eriş. Hırsını, kazanma hevesini anlıyorum da...

O tabanı, genç Uğur’un dizine nasıl uzattın, işin içinden çıkamıyorum.

Nasıl duygusal bir kişi olduğunu da biliyorum.

Öyleyse, bu ’taban’ın anlamı ne?

Yazmadan geçemedim. Biliyor musun, kaç kişinin seni şikayet ettiğini. Ve o tekmeden nasıl etkilendiğini!
Yazının Devamını Oku

Böylesini görmedim!

25 Kasım 2007
TRİBÜNLER hiç susmadan ve de bıkmadan gol çığlıkları atıp Beşiktaş’ı yüreklendirdi. <br><br>Oysa, Beşiktaş’ın sahadaki görüntüsü golün ötesinde bir pozisyon bile yaratacak akıl ve mantıktan uzaktı. Düşük tempo kulübedeki Ertuğrul Sağlam’ı da adeta çıldırttı... Hoca’nın oyunu hızlandırma uyarılarına da kimse kulak asmadı.

Herkesin tek başına oynama hevesi ve hiç bitmeyen pas hataları, Beşiktaş’ın hücum ikilisi Bobo ve Higuain’i de etkiledi. Kenarlardan ve Delgado’dan tek pas bile alamadı bu ikili. Rakip ceza alanı çevresinde boşuna koştular ve nefes tükettiler...

Bu temposuz ve renksiz oyun, tribündeki taraftarı da bıktırdı. Gol çığlıkları sitem dolu sloganlara dönüştü.

Ve futbolun cilvesi... Şans faktörü, 35. dakikada ve beklenmedik bir pozisyonda Beşiktaş’a bir gol getirdi.

Sadece gol mü... Aklını da başına getirdi Beşiktaş’ın!

İlk yarının son 15 dakikasında tempo yükseldi, oyun çabuklaştı. Ve devre biterken Beşiktaş sanki kimlik değiştirdi.

* * *

Maç öncesi savunmadaki cezalı ve sakat oyuncuların Beşiktaş’ta yarattığı sıkıntıyı anlıyorum. Hatta, Ertuğrul Sağlam’ın duyduğu korkuyu da hissediyorum.

Endişeler boşunaymış... Savunma bloğu rakibe çok pozisyon vermedi. Hatasız ve risksiz oynadı. Ve Rüştü Reçber ile sağlıklı bir diyalog kurdu.

Beşiktaş, ikinci yarının hemen başında maçı garantiye alacak skoru yakalayabilirdi. Gecenin en çabuk ve güzel organizasyonu Bobo-Higuain ve Delgado arasında gerçekleşti. Ancak, son adam Delgado skoru değiştirecek pozisyonda topu dışarı attı.

Tam bir beceriksizlik örneği sergiledi Beşiktaş!

Ertuğrul Sağlam’
ın, Tello’yu oyundan alması doğru bir tercihti. Henüz hazır değil. Ben, Beşiktaş’ın iyi oynamaya başladığı dakikalarda Higuain’in kaybolup gitmesini yadırgadım. Daha farklı bir performans bekliyordum Arjantinli’den...

Her fırsatta tekrarlıyorum. Beşiktaş, özellikle ilk yarılarda beklenen performansı sergilemekte sıkıntılar yaşıyor. Oyuna uyum süreci tribündeki seyirciyi de bıktırıyor.

Dün de böyleydi... İlk yarıda döküldüler, ikinci yarıda canlandılar. Ve maçı da bir şans golüyle aldılar.

Not: Gecenin hareketi Delgado’nun, İbrahim Şahin’e attığı çalımdı. Öyle bir bacak arası yaptı ki... Böylesini görmedim. Fırsat bulursanız lütfen TV’den izleyin.
Yazının Devamını Oku

En güzel cümle

22 Kasım 2007
FİNALE, kafamda ve duygularımda bir yığın endişeler taşıyarak gittim. Pis şeytan, sanki aklımı kurcalıyordu. Bir kaza golü... Ya da kötü bir sakatlık. Belki de, bir hakem hatası... Allah korusun, 70 milyonun yüreğine inerdi! Ali Sami Yen’e ayak attığım an, baktım ki, her taraf cennetten bir köşe... Eski ve yeni açık. Numaralı ve kapalı... Hep birlikte aynı inanç ve coşku ile şarkılar söylüyorlar. Sanki maç bitmiş, milli takımın zaferini kutluyorlar. Bu işi de iyi beceriyorlar. Fatih Terim, ısrarla seyirci değil, taraftar istediğini söylemişti ya...

Al sana taraftar. Hem de alasından!

Yine de takıntılarım, sanki boğazımı sıkıyordu. Nereden geldi aklıma, Bosna Teknik Direktörü Fuat Muzuroviç’in sözleri...

Ali Sami Yen’e beyaz bayrakla gelmedik!

* * *

Doğru söylüyordu Fuat Muzuroviç. Beyaz bayrakla değil de kalabalık bir savunma ordusuyla gelmişti Bosna-Hersek... Yarı alanında hemen çoğalan, oyunumuzu bozan ve pas bağlantımızı tatlı-sert kesmeyi amaçlayan bir rakip vardı karşımızda.

Milliler böyle bir kaosta arzulanan tempoyu yakalamakta sıkıntılar yaşadı.

İlk 45 dakikada Norveç maçının yüksek performansını boşuna bekledik. Emre Belözoğlu’nun o milimetrik paslarını hasretle aradık. Yine Norveç maçını hatırlayarak, Gökhan Gönül’den o kanat ataklarını yapacağı dakikaları iple çektik.

Hiçbiri gerçekleşmedi. Ancak, korku ve endişelerin dalgalanmaya başladığı bir anda Nihat Kahveci’nin golü geldi. Ve ilk yarı sonunda notlarıma bir göz attım. Milli takımın tüm etkinliği Nihat Kahveci’nin ayaklarından fışkırmış...

21, 30 ve 35. dakikalarla üç şutla kaleyi yoklamış. Ve 42. dakikada beklenen golü atmış Kahveci...

Golden sonra Fatih Terim’e baktım. Çocuklar gibi seviniyordu. Bu sevinç, kulübede çektiği sıkıntılardan kurtulmanın bir fotoğrafıydı.

Bilemiyorum, milli takımın performansı belki onu da korku ve endişelere sürüklemişti!

* * *

Millilerin yakaladığı 1-0’lık skor hep bir korku bulutu gibi üzerinde dolaştı. Ne kötü... Maçı garantiye alacak o ikinci golü beklemek! Dakikaları tribünler gibi tek tek saymaya başladım. Eğri oturup doğru konuşalım. Hiç de iyi oynamıyorduk. Rakip, bizden de kötüydü. Ve ben yazacak bir şey bulamıyordum... Heyecanla hakemin çalacağı bitiş düdüğünü bekliyordum. Ancak, o düdükle gecenin en güzel cümlesini kaleme alabilirdim...

Milli takımımız finale kaldı!

Evet, dün gecenin en güzel tarafı buydu. Gerisi boş...
Yazının Devamını Oku

Bir ayağın hep çukurda

13 Kasım 2007
ELİ-dolu bir lig haftası yaşadık. Sloganları, söylemleri, hakemleri, sürprizleri ile özel bir Süper Lig haftası...  Hadi, hep birlikte bir kez daha yaşayalım 12. haftayı. Önce söylemler... Ertuğrul Sağlam dedi ki...

Cenaze evinde düğün yapanlar var!

Neresinden tutarsan tut. Neresinden alırsan al. Çoğu insanı içine gömecek derin bir kuyu açtı Ertuğrul Hoca.

Ve hocanın bu sözlerinden sonra gocunanlar, sitem edenler çıktı. Ama cenaze evinde bayram yapanlardan hiçbiri bu sözü tınlamadı bile...

 Ve Beşiktaş tribünleri Sivasspor maçında bir sloganla inledi...

Yeter, Yıldırım Demirören yeter!

Başkandan iki gün sonra bir yanıt geldi...

Tribünlerin verdiği mesaj alınmıştır. Beşiktaş’ın başarısı için gereken her şeyi yapacağız.

Pardon, galiba tribünlerin sesi yanlış anlaşıldı sayın başkan... 

Beşiktaş’ı dize getiren ve de Sivasspor’u zirvede tutan teknik direktör Bülent Uygun’un sözlerine kulak verin. Özellikle menajerler ve yöneticiler...

Bir kez daha söylüyorum. Mehmet Yıldız’ı alan takım kesinlikle şampiyon olur. Onun gibisi Türkiye’de kalmadı.

Ve Mehmet’in çok iyi bir profesyonel olduğunu da ekliyor Bülent Uygun.

Evet, tam bir profesyonel. Bu huyu da dört dörtlük. Ama bir de açıkladığı bonservis fiyatına bakın...

5 milyon dolar!

5 milyon dolar mı? Bu da yetmez. Bir de Mehmet’e ödeyeceğin transfer ücreti var.

Sevgili Bülent Hoca ne demek istiyor, pek anlayamadım. Galiba Mehmet Yıldız’a göz koyanlara gözdağı veriyor.

Şu anda bu parayı bir araya getirecek kaç kulüp kaldı!

* * *

HAFTANIN
maçı ve en çok eleştirilen hakemi Kayseri’deydi. Oktay Demiray için genel kanı şöyleydi:

Standardı tutturamadı!

Eleştiriler ise, birbirini kovaladı...

á Deniz’in yaptığı faulde, Edu’ya kart çıkardı.

á Edu’nun göğsüne çarpan topu el olarak değerlendirdi. Ve ikinci sarıdan kırmızı kart.

á Ceza sahasında Lugano’ya yapılan hareket penaltıydı. Ama F.Bahçe aleyhine faul verdi.

Maçtan sonra Zico, şimdiye dek hiç görülmemiş biçimde sinirliydi. Ve o da faturayı Demiray’a kesti...

Oktay Demiray dengemizi bozdu!

Ve bir tepki de F.Bahçe Asbaşkanı Mahmut Uslu’dan geldi. Sanki bir bomba düştü Süper Lig’e...

8-10 hakemi temizleyeceksin. Federasyonun işi sadece Milli Takımı yönetmek değil.

İşin asıl ilginç yönü, Zico, hakemi eleştirirken, Brezilyalı hocaya da vuranlar çıktı...

Yoğun maç trafiğinden yorgun çıkan bu kadronun yerine, sahaya daha dinlenmiş bir kadroyu çıkartamaz mıydı?

Yaklaşık bir aydır, hep övgülerle omuzlarda dolaşan Zico da, bu sözlerle Kayseri yenilgisini hazırlayan suçlular kervanına katılıyordu.

Bu da oyunun kuralı. Eğer teknik adamsan, bir ayağın hep çukurda!

* * *

VE Kayserispor’un 4 büyüklere karşı mükemmel bir karnesi var.

Beşiktaş ve G.Saray ile berabere kalırken, Trabzonspor ile F.Bahçe’yi yenerek, 12 puanın 8’ini aldı.

Bravo Tolunay Hoca’ya. Yarattığı Kayserispor için.

* * *

HAFTANIN
golünü Denizlisporlu Yusuf Şimşek attı. Golü izleme fırsatını yakalayanlar ballandıra ballandıra anlatıyorlar...

Son yılların en güzel gollerinden biriydi!

Nasıl bir gol attığını bir de Yusuf’un ağzından dinleyin.

Nasıl bir goldü sevgili Yusuf?

Vallahi ben pek farkına varamadım.

Anlayamadım...

Maçtan sonra eve gittim. Hanım, kapıda karşıladı. Yahu, ne biçim bir gol attın Yusuf diyerek tebrik etti.

Bu sözlerden sonra, Yusuf hemen videonun başına koşuyor. Kaseti koyup golünü seyrediyor. Ve attığı gole kendi de inanamıyor.

Dahası var. Yusuf iddia ediyor.

Öyle bir gol atacağım ki, dünya sarsılacak. Eşi-benzeri görülmemiş bir gol atacağım.

Az daha unutuyordum. Yusuf, bu golün ardından Terim’e hafif yollu bir sitem gönderdi. Dedi ki...

İki yıldır istikrarlı bir çizgim var. Her Türk futbolcusu gibi benim de hayalim Milli Takım’dır.

Yusuf, bu sözlerinden iki gün sonra Milli Takım kadrosuna çağrıldı ve Norveç’e uçtu.

Ama Terim’e gönderdiği sitem nedeni ile değil...

Mehmet Topuz’un son andaki sakatlığı ve kadrodan çıkartılması, Yusuf’a Milli Takım yolunu açtı.

Ne diyecektim... Ha, dilerim Şimşek’in hayalleri gerçekleşir...

Ve o eşi-benzeri görülmemiş golü Norveç’te atar!
Yazının Devamını Oku

Boşuna bekleme!

11 Kasım 2007
SOĞUK ve yağmurlu bir gecede taraftar, Beşiktaş’ı sıcak duygularla ağırladı. Liverpool’u hiç hatırlatmadan Beşiktaş’ı oyuna motive etti. Şarkılar ve sloganlarla... Ancak, Beşiktaş yönetimini ve federasyonu adeta topa tuttu. Hele Demirören’i dilinden hiç düşürmedi. Her hakem yanlışında da Haluk Ulusoy’a yüklendi...

Tribün ateşi bir ara herkes gibi bana da sahadaki Beşiktaş’ı unutturdu. Sahi, sahadaki Beşiktaş neler yapıyordu?

Bu kadroya inanmadığımı söylediğim günlerde kızanlar çıktı. Telefona sarılıp kabaranlar- bağıranlar da... Yine de yazdım...

Bu kadro taraftarı mutlu kılamaz!

Ve dün Sivasspor maçında Beşiktaş’ı izlerken aklıma o günler geldi. Acaba, o günlerde bana kızanlar dün yazdıklarımı hatırladı mı... Her neyse, yine de sahadaki Beşiktaş’ı birkaç satırla anlatayım.

Higuain’le oynadığı dakikalarda Beşiktaş atakları çabukluk kazandı. Bu, bir bakıma Arjantinli’nin oyun karakterinden kaynaklanıyor. Süratle yön değiştirerek, rakibin gözünden ve markajından kaçıyor. Ama ceza sahasına girdiği pozisyonlarda gözü kimseyi görmüyor. Ve tek başına oynuyor.

Biraz bencil diyeceğim... Öyle de değil. Golü çok seviyor.

Savunma ilk 45 dakikada Sivasspor’a pozisyon vermedi. İbrahim Kaş, Toraman’ın yanında hiç sırıtmadı. Toraman çıktıktan sonra işler değişti.

* * *

Ricardinho, sanki cansız bir beden taşıyor. Temposu ağır ve etkisiz. Ayağına gelen toplarla işi idare ediyor. Oysa Beşiktaş’ın beklentileri farklı... Paşa’dan liderliğe soyunmasını ve Beşiktaş’ı yönetmesini istiyor.

Ertuğrul Sağlam, Beşiktaş’ı üçlü forvet oynattı. Bobo ve çevresinde Delgado ile Higuain...

Kaledeki tercihi ise Rüştü Reçber idi. Yeri gelmişken söyleyeyim... Ertuğrul Sağlam’ın Liverpool’da oyunun sonuna dek Hakan Arıkan’ı kalede tutmasına hala bir anlam veremiyorum.

Mahvetti çocuğun moralini. 8 golü de ona yedirdi!

Delgado
oyunda fazla görülmedi. Bir güzel hareketin ardından kaybolup gitti.

Serdar Özkan eski tadında değil. Kenarda oynarken daha etkiliydi. Şimdi tek başına takım kurtarma gayretinde...

* * *

Belki akıllara gelebilir... Sivasspor yenilgisini Liverpool faciasının etkileri mi hazırladı... Asla böyle düşünmüyorum.

Daha açık konuşayım... Ocak ayını bekleyenler de fazla umutlanmasın. Dilim varmıyor söylemeye...

Beşiktaş bir sezonu daha harcadı!
Yazının Devamını Oku

Gözlerimi kapadım

7 Kasım 2007
O, özel bir geceydi. Tadı herkes gibi damağımda kaldı. Ve Beşiktaş İnönü’de yarattığı mucizeden 15 gün sonra Anfield Road stadında gerçeklerle yüzleşti.  Bir takım,oyunun ancak 30.dakikasında Liverpool ceza sahasına girme şansını ve fırsatını yakalıyorsa...

 Ayağındaki her topu, rakibin amansız ve bıktırıcı baskısına-presine teslim ediyorsa...

 İlk 45 dakikalık süreçte, yine rakip kaleye tek şutun ötesinde hiç bir vuruş yapamıyorsa...

 Hiç abartmıyorum, top Liverpool kalecisi Reina’nın eline sadece bir kez değiyorsa...

 Sahaya çıkan Beşiktaş onbiri koyu bir savunma kostümü giyerek, sadece tek puanın hesaplarını yapıyorsa...

 Ve her golde, savunman bir amatör topluluğun acameliğinden örnekler sergiliyorsa...

O özel gece, tatlı bir anının ötesine geçemez. Damaklarda sadece bir parmak bal olarak kalır.

Beşiktaş, dün gece böyle bir gerçekle yüzleşti. Sahada şaşkın ve güçsüz adımlarla dolaşan tüm futbolcuları şöyle bir taradım.

İyi oynadığını söyleyebileceğim tek kişi göremedim. Belki, 8 gol yiyen Hakan Arıkan, farklı sonucun baş sorumlusu gibi yorumlarda, eleştirilerde yaylım ateşine tutulacak.

Pozisyonları, maç sonrası defalarca izledim. Hakan’ın ellerinden dönen her topta, savunma adamlarının pozisyodan en az, on’ar metre uzağında dolaştığını hayretle gördüm.

Daha açık konuşalım... Sahanın her bölgesinde rakibe teslim bayrağı açan bir takımın maç kazanması... Daha doğrusu, hesapladığı tek puanı Annfield Road stadından kapıp, kaçması mümkün mü?

* * *

DÜN, bir başka gerçek kamçı gibi Beşiktaş’ın suratında patladı. Belki acısını hala hissediyor. Fizik açıdan Liverpool’un ne kadar uzağında kaldığını ve geçen her dakikanın Beşiktaş’ın bedenine ağır bir yük gibi çöktüğünü gördüm.

Beşiktaş’ın tükendiği dakikalarda, Liverpool vites yükseltti. Attığı her golden sonra bir yenisinin hevesini taşıdı.

Açıkcası, 90 dakika hiç ara vermeden Beşiktaş’ın üzerine bir kabus gibi çöktü. Adeta İnönü’deki 2-1’in acısını çıkarttı.

Bir ara gözlerimi kapadım.Ve hiç açmak istemedim. Çünkü, gözlerimi açtığım her an Beşiktaş kalesinde bir gol gördüm...

Bir şey söyleyeyim mi... Bu sonuç uzun bir süre akıllardan hiç silinmeyecek. Ve her Beşiktaşlı biliyorum ki, bu skoru düşündükçe acı ile kıvranacak.
Yazının Devamını Oku