29 Ocak 2008
BUZ gibi Sivas-F.Bahçe maçını daha sonraki satırlara bırakıyorum. Önce o fotoğraf... Beni ve yaşıtlarımı 40 yıl öncesine döndüren o fotoğrafı manşete alacağım. Ve Sivas ile F.Bahçe liderlik kavgasına ısınırken, o tribün fotoğraflarından birkaç kareyi önünüze sereceğim.
F.Bahçe tribünlerine bakıyorum, İstanbul’dan gelen yüzlerce taraftarın içinede kırmızı-beyaz eşarplı Sivassporlular... Ve kırmızı-beyaz 15 bin Sivassporlu taraftar arasında papatya tarlasını andıran sarı-lacivert şapkalı-eldivenli F.Bahçeli taraftarlar.
Unuttuğum bu görüntüler bana ve yaşıtlarıma yarım asır öncesinden esintiler sundu. Doksan dakikalık bir nostalji filmi izler gibiydim...
Çirkin tek laf yok... Kavga yok... Küfür mü, hiç yok!
Şimdi bu yenilgiye ve yitirilen liderliğe üzülen Sivassporlu taraftarlar görüyorum. Çalan telefonlardaki mutsuz sesler, yaşadıkları şoku en ince ayrıntısına kadar bana iletiyor.
Ancak, bir şeyi unutuyorlar. Ya da atlamışlar...
Sivasspor, sadece Süper Lig’in lideri değil ki. Fair-play’in de en büyük adayı. En canlı örneği. Sivassporlu centilmenler sizlere seslenmek istiyorum...
Sivas liderliğini kaybetti. Ama hala fair-play koltuğunda oturuyor. Bununla övünün!
* * *
BİR fair-play örneği de Olimpiyat Stadı’nda yaşadık. Belediyespor-Kayserispor maçında sarı-kırmızılı takımın geliştirdiği bir atakta, top Mehmet Topuz’a geldi. Tam stiline göre bir fırsattı. Yanında koşan rakip savunmanın kontrolünden kurtuldu, gole doğru koşmaya başladı. Birkaç adım sonra işi bitirecekti...
O anda yerde yatan Kasımpaşalı bir futbolcuya gözü takıldı. Yakaladığı net fırsata hiç aldırmadan hemen durdu. Ve topu dışarı atarak, sakatlanan futbolcunun tedavisini başlattı...
Topuz’un bu jesti, uzun süre alkışlandı. Hem de rakip taraftarlarca!
* * *
VE dönüyorum yine Sivas-F.Bahçe maçına. Eksi 10 derecede oynanan maçın havası sıcaklığını hala koruyor. Ve tartışılıyor...
F.Bahçe bu farkı nasıl yarattı. Sivasspor neden yenildi?
Birkaç rakamla maçı özetleyeceğim. Rakamlara bakın, gerisi kolayca anlaşılır...
F.Bahçe, tam 321 isabetli pas yapmış. Rakip kaleye 20 şut atmış, 10’u tam isabet.
Rakipten 18 top çalmış.
Kanatlar müthiş bir performans göstermiş...
Sağdan 15 orta, 4’ü tam isabet. Soldan 6 orta 3’ü tam isabet.
Ve 8 gol pozisyonu yaratmış, 4 de gol atmış.
Böylesine yüksek bir performans yakalayan F.Bahçe ile başa çıkmak gerçekten zordu. Sivasspor Teknik Direktörü Sevgili Bülent Uygun diyor ki...
Her yenilginin faturası iki kişiye kesilir. Ya hakeme, ya da teknik direktöre. Bu yenilginin suçlusu da benim.
Suçlu mu? Yukarıdaki rakamlar bazı gerçekleri vurgulamıyor mı sevgili hocam. Hadi, rakamları da bir kenara bırakalım. Tribündeki taraftarların açtığı pankarta bir bakalım. Neler yazıyor...
Sivasspor-Brezilya maçına hoş geldiniz!
İşte bu nedenle suçlu değilsiniz hocam. Beraat ettiniz...
* * *
G.SARAY, farklı Ankaragücü galibiyeti ile zirveye tırmandı. Oynamayanlar listesine baktım. Karınca yuvası gibi...
Nonda, Lincoln, Linderoth, Ayhan, Hasan Şaş, Song, Barış, Hakan Balta ve kadro dışı kalan Sabri!
Maç sonrası yazılanları okudum. Bir meslektaşım şunları yazmış.
Başkan, kulübün yolunu unutmuşsa... İşler, bir-iki yöneticinin çabası ile yürütülüyorsa... Otel odalarında motivasyon toplantıları yapılıp maça çıkılıyorsa... Ve skor da 4-0 oluyorsa...
Bu takımın liderliğine saygı duymak gerekir.
Bu yazıya bir cümle eklemek istiyorum. Teknik adamı da maç öncesi şöyle bir beyanat veriyorsa...
İstediğim transferler hemen yapılmazsa, bırakır giderim.
Ve 4-0’dan sonra da şaka yaptığını söylüyorsa...
Gerçekten bu liderlik bambaşka bir anlam taşıyor!
* * *
BEŞİKTAŞ mı? Başında mutluluk rüzgarları esiyor. İnönü’deki maçları bir hücum ordusu ile oynuyor. Holosko, Bobo, Nobre, Delgado, Tello ve Cisse. Ali Tandoğan ile Üzülmez’in de aklı hep rakip kalede.
Kolay goller atıyor.. Bir de kolay gol yeme alışkanlığından kurtulsa.
Bir müjde vereyim, Beşiktaş birkaç gün içinde stoper işini bitiriyormuş.
Beşiktaş için bunun önemini kelimelerle anlatmak mümkün mü?
Yazının Devamını Oku 27 Ocak 2008
ERTUĞRUL SAĞLAM, Kasımpaşa’dan sonra G.Antep maçını da hücum ağırlıklı bir kadro ile oynadı. Ve aklıma hemen derbiler geldi. Aynı uygulamayı G.Saray ve F.Bahçe derbilerinde de tekrarlar mı... Yoksa, adamına göre mi davranır?
Beşiktaş’ın yediği golden sonra kafam başka şeylere takıldı. Rakip kale önüne bir kamyon dolusu forvet de yığsan, böylesine savunma hataları ile oynarsan... Ve basit goller yersen, başın dertten kurtulmaz.
Gözlerimden gitmiyor yedikleri gol. Ağır çekim bir film gibi süren pozisyonu hep birlikte seyrettiler. Her biri sanki refleks komasına girmişti.
Baki Mercimek ile başlayan suç zincirine tüm savunma birer halka ekledi. Allahaşkına, şu stoperin transfer işi ne zaman gerçekleşecek!
Dilimde tüy bitti... Aranan kurtarıcı gelmeden, Beşiktaş her maçını yüreği ağzında oynar. Devre arası ilk 45 dakikayı bir kez daha yaşadım. Notlarımı hep birlikte okuyalım...
Beşiktaş’ın güvendiği isimler hiç de etkili değildi. Delgado, oyuna ısınmakta sıkıntılar çekti. İstediği bölgelerde topla buluşamadı ve pasif kaldı.
Tello da farklı değildi. Sadece duran toplarda gözüktü... Hani, nerede o öldürücü gollük paslar!
Holosko gözüme hiç çarpmadı. Varlığını bile hissetmedim.
Bobo-Nobre ikilisini ilk yarıda, lunaparktaki çarpışan arabalara benzettim. Her pozisyonda birbirlerine girdiler.
Lafın kısası, Beşiktaş ilk yarıda bir sistemin çizgilerini taşımıyordu. Üstelik, o bilinen hırs ve kazanma duyguları da sınırlıydı.
* * *
İKİNCİ yarıda başka bir Beşiktaş izledim. Öncelikle geç de olsa, daha çok koşmayı ve yardımlaşmayı akıl ettiler.
Birbirlerine yakın oynayarak topu sahiplendiler ve oyunu rakip alana yıktılar. Nobre’nin golüne kadar yarattıkları pozisyon sayısını aklımda tutamadım.
Biraz becerikli davransalardı, maçın sonunda yakaladıkları skoru daha önce yaratırlardı.
Yine yazımın başına döneceğim. Ertuğrul Sağlam, İnönü’deki maçlarda elindeki hücum adamlarının tümünü kullanıyor. Ofansif bir düşünce ile rakibi boğuyor.
Ancak, her maçta yenilen beklenmedik goller Beşiktaş’ın oyun bütünlüğünü bozuyor. Düşünüyorum da... Kasımpaşa ve G.Antep maçlarında skor dezavantajından farklı skorlara uçan Beşiktaş, derbilerde de aynı sıkıntıyı yaşarsa... Maçı kurtaracak ortamı yakalayabilir mi?
Bir bilmece gibi, kafamı kurcalıyor!
Dün gece Cisse’yi izlerken hep bir sözünü hatırladım...
Türkiye’de herkes golü düşünüyor. Ben de bundan sonra ilk planda hep hücumu düşüneceğim!
Gerçekten hücuma çıkışlarda eli hiç boş dönmüyor. G.Antep’e bir gol attı. Nobre’nin golünde Delgado ile kurduğu diyalog nefisti...
Ama Cisse de hücuma katılınca, gerisi Allah’a emanet.
Yazının Devamını Oku 22 Ocak 2008
BİR dostumun sorusu bende hemen yeni haftanın heyecanını başlattı. Fenerli arkadaşım ciddi ve ürkek bir tavırla sordu..."Sivas, F.Bahçe’yi de yenerse, neler olur hocam?" Net yanıt verdim dostuma... "Yaz başında bitecek lig için kış ortasında tahmin yapılır mı?"
Arkadaşım kafasını salladı. Bir tartışmanın başlayacağını hissederek hemen uzaklaştım yanından... Ve sonra düşünmeye başladım.
Sahi yenerse, bu sonuç lige nasıl yansır?
Trabzonspor’u bir kenara koyuyorum. Şimdiye dek hangi takım üç büyüklerin saltanatını böylesine huzursuz kıldı... Bir dönemlerin Eskişehirspor’unu hatırlıyorum. Ali Sami Yen’de G.Saray’ı yenseydi, şimdi konuşulan İstanbul depremi, 40 yıl önce gerçekleşirdi.
Ve İstanbul hegemonyası yerle bir olurdu!
Şimdi işin rengi başka... İlk yarının son haftalarına kadar doldur-boşalt biçiminde demeçler veren... Ortalığı bulandırmayan Sivasspor Teknik Direktörü sevgili Bülent Uygun’un Belediye maçından önce arkadaşım Süleyman Arat ile yaptığı söyleyişi hatırlayın. Ne diyordu... "Önümüzdeki 4 maçta 9 puanın üzerinde alacağımız her puan, Sivasspor’u çok iddialı bir konuma getirir!"
Uygun’un final sözleri daha da ilginçti... "Ondan sonra bizi o koltuktan Allah’tan başka kimse indiremez!"
* * *
VE çıkıp Belediye’yi 2-0 yendi Sivasspor. Olimpiyat Stadı’ndaki sonuç kadar çevresinde oluşan olağanüstü sevgi çemberi işin bir başka yönüydü. Sivasspor’u 15 bin taraftar izledi İstanbul’da. Ve şarkılarda hep şampiyonluk motifleri işlendi... Uygun’un söylediği 4 maçtan biri geride kaldı. Bu hafta F.Bahçe maçı ve daha sonra iki deplasman oyunu var Sivasspor’un. Önce Gaziantep’e gidecekler, ardından OFTAŞ’a...
Evet, Sivasspor, Bülent Uygun’un da haykırdığı gibi Türk futbolunda bir devremi gerçekleştirmek için kolları sıvadı. Şu sözlerini dikkatle okudum.....
Futbol bir satranç oyunudur. Benim de Kale, Fil ve Şah’ım var. Tek hedefim sezon sonu üç büyükleri MAT etmek!
İstanbul-Anadolu fena kapıştı. Ne düşünüyorsunuz sevgili okurlar. Bülent Uygun’un düşlerinde yaşattığı DEVRİM bu sezon gerçekleşir mi?
Anadolu, İstanbul’u MAT edebilir mi...
İş buralara kadar geldiyse, biraz da sanal alemde dolaşalım... Sivasspor son 3 maçta Uygun’un düşündüğü puanları toplarsa, gelecek haftalarda Anadolu takımlarının Sivasspor’a yaklaşımı nasıl olur?
Daha mı açık konuşayım...
Diyorum ki... Diğer Anadolu takımları Sivasspor’a daha sevecen ve yumuşak mı davranır... Yoksa, bu başarı diğerlerinde bir kıskançlık nazarı mı yaratır? Bu Süper Lig aleminin havası hep değişkendir. Kimi can derdindedir, kimi çıkar. Yine de canını kurtaran Anadolu takımının Sivasspor’a daha sıcak bakacağını düşünüyorum. Ancak, bir gerçeği de hatırlatmak istiyorum. Sivasspor’un şu sıralarda tek can dostu kimdir?
Sivas’ın karı-dondurucu soğuğu ve buzlu sahası!
Öyle değil mi sevgili okurlar.
* * *
BİRAZ da geçen haftaya değinmek istiyorum. 40 yıldır bu işin içindeyim. Hiçbir dönemde Trabzonspor için şöyle bir cümle kullanmadım...
Çanlar Karadeniz ekibi için çalıyor!
İşin ciddiyetini hala kavrayamayanlar puan cetveline bir baksın...
Düşme potasındaki takımlarla Trabzonspor arasında kaç puan fark var?
Buna da burun kıvıranlara, Trabzon’daki bir yerel gazetenin manşetini sunuyorum...
Süper Trabzonspor!
Şaşırmayın, Trabzonspor’un aldığı kötü sonuçlardan usanan Taka isimli yerel gazete, Trabzonspor’un PAF takımını manşete taşımış.
Ne güzel bir uyarı. Tabii, anlayana!
* * *
VE yine geçen haftaya dönelim... Kasımpaşa maçında Beşiktaşlı taraftarlar, kaptan İbrahim Üzülmez’e sevgilerini yine ilginç bir tezahüratla ilettiler...
Deli İbrahim... Deli İbrahim...
İbrahim, tribünlere koştu ve taraftarı selamladı.
G.Saray taraftarı da Bursa maçı öncesi kaleci Orkun’u tribüne çağırdı.
Deli Orkun... Deli Orkun...
Orkun kızdı ve gitmedi
tribünlere. Daha sonra tribün ağız değiştirdi ve genç kaleciye
şöyle seslendi...
Orkun buraya... Orkun buraya...
Ve Orkun tribünlere giderek taraftarı selamladı.
Evet, bir yorum mu bekliyorsunuz. Yorum yok!
Yazının Devamını Oku 20 Ocak 2008
BEŞİKTAŞ, kesesine, huyuna ve kafasına uygun adam bulmakta geciktiği sürece hep böylesine komik goller yiyecek. Ve bu kötü alışkanlık, Beşiktaş’ın başını bir gün belaya sokacak.
İlk dakikada yedikleri golü anlatmaya hiç gerek duymuyorum. Daha önceki haftaları ve golleri gözlerinizde canlandırın... Onların bir benzeri. Hatta kopyası!
İkinci gol mü? O, ilkinden de komik. Allah aşkına, üçlü savunma oynamak Beşiktaş’ın neyine...
Önümdeki kadroya baktıkça ürperiyorum. Bir maçta üç yabancı santrfor oynatma zenginliği yaşayan Beşiktaş, hala bir savunma adamı transferinde saç baş yolduruyor. Ve ateşle oynuyor.
Dün gece Beşiktaş’ın en yumuşak noktası savunmanın göbeğiydi. İbrahim Toraman-İbrahim Kaş ikilisi her rakip atakta zorlandı ve dağıldı.
* * *
Evet, Bobo-Nobre ve Holosko dün birlikte oynadılar. İlk yarıda gerekli iş ortaklığını kurmakta sıkıntı çektiler.
Her birinin aklı, kendilerine atılacak toptaydı. Oysa, hücum bölgelerini daha kurnazca paylaşmaları gerekirdi. Topsuz koşular rakip savunma dengesini bozmanın en kolay yoluydu. Bunu, ancak ikinci yarıda akıl ettiler.
İnanıyorum... Delgado ve Tello’yu anlamak ve düşüncelerini paylaşmak Beşiktaş’ın oyun karakterini daha güçlü bir çizgiye taşıyacak.
Bu iki futbolcunun ayağından çıkan pasları değerlendirerek sonuca gitmeyi, Beşiktaş için bulunmaz bir fırsat gibi görüyorum. İstatistikler de bunu doğruluyor. Ancak, Delgado ve Tello’nun yaratıcı özelliklerinden Beşiktaş ne ölçüde yararlanıyor... Bu da ayrı bir soru.
* * *
Delgado’ya yine bir paragraf açmam gerekiyor. Attığı 3. gol nefis bir şeydi. Herkes gibi tadı damağımda kaldı. Ancak, anlatmam mümkün değil. Görerek yaşanır...
Farklı bir huyu, sıcak karakterini aynen yansıtıyor Delgado’nun. Hiç bencil değil. Ayağındaki topu en iyi şekilde değerlendirmeye özen gösteriyor. Gözü, hep yanında koşan arkadaşlarında. Bu diyaloğu hiç kesmeden doksan dakikaya yayıyor.
Dün gece bir kez daha gördüm. Beşiktaş taraftarının ona hayranlığı ve sevgisi her geçen hafta artarak sürüyor. Bu da Arjantinli’yi oyuna bağlıyor.
Holosko’yu mu merak ettiniz?
İyi oynadığını söyleyemem. Ancak, zaman zaman iyi hareketler yaptı.
Yazının Devamını Oku 17 Ocak 2008
BERBAT bir sahada oynadılar. Zemin buz gibiydi, ayakta kalmak bir hüner işiydi. Serdar Özkan, böyle bir sahaya hiç alışamadı. 35 dakika oyunda kaldı. İki kez topla buluştu, eline-ayağına dolaştırdı. Ertuğrul Sağlam, çekti aldı oyundan Serdar’ı... Daha fazla dayanamazdı...
Diğerleri de Serdar’dan farklı değildi. Tello ilk yarıda hiç görünmedi. Adeta toptan ve rakipten kaçarak oynadı.
Cisse hep yerdeydi. Ayakta kaldığı pozisyonlarda da etkisizdi.
Nobre-Bobo ilişkileri iki yabancı gibiydi. Hiç yan yana gelemediler, rakip savunma üzerinde hiçbir korku yaratamadılar.
İlk ve tek pozisyonu ancak 38. dakikada yakaladı Beşiktaş. Delgado ortaladı, Bobo vurdu kafayı. Serkan Kırıntılı köşeden çıkardı topu.
Delgado, ilk 45 dakikanın ayakta kalan tek adamıydı. Diğerlerinden farklı oynadı. Sağdan-soldan yardım gelmeyince, o da hız kesti...
* * *
Beşiktaş’ın yediği golü berbat zemine bağlayanlara karşıyım. Ve sadece Ali Tandoğan’ı suçlayanlara da...
Gol, orta sahadan başlayıp, savunma bloğuna kadar uzanan zincirleme hataların bir oluşumuydu. Ve topu uzun süre rakibin keyfine teslim eden her bir Beşiktaşlı da bu suça bulaştı...
Beşiktaş, oyunun final bölümünde daha hareketliydi. Yumuşayan sahada Beşiktaş’ın ayağa top yapan adamları devreye girdi.
Beşiktaş’ın golü kaleci Serkan Kırıntılı’nın bir armağanıydı. Yine de Bobo’nun katkısını atlayamam. Serkan’ın elinden kaçırdığı topu, kurnazca izledi ve işi bitirdi.
Bir konu kafamı karıştırdı. Ertuğrul hocanın, Holosko’yu uzun süre kenarda bekletmesine bir anlam veremedim. Böyle maçları Holosko’nun Beşiktaş’a uyum sürecini kısaltacak bir fırsat gibi düşünüyorum. Yanılabilirim de. Tercih Ertuğrul hocanın!
Yazının Devamını Oku 15 Ocak 2008
BUZ gibi bir Süper Lig haftası yaşandı. Nobre, Konya’da Beşiktaş’ın altın golünü atarken, hava sıcaklığı eksi 8 derecede dolaşıyordu. Yiğidolar, Trabzonspor’u devirirken, Sivas adeta donmuştu. Termometreler eksi 18’i işaretliyordu. Şimdi kalkıp sorsalar...
Süper Lig’de ipi kim göğüsler?
Benden tek yanıt alırlar...
Soğuk kime sıcak bakarsa!
F.Bahçe 10 gün içinde Sivas’a gidecek. Anadolu’nun diğer kentleri de soğuğa teslim... Yine F.Bahçe, Türkiye Kupası’nı Kayseri’de eksi 20 derecede oynamadı mı?
Allah, Beşiktaş ve Galatasaray’ın yüzüne güldü. Beşiktaş’ın Sivasspor deplasmanı bahara rastlıyor. Galatasaray’ın yaza doğru ...
Lafın kısası, havalar ısınana kadar, soğuğu yenen şansını katlar.
Bu havalarda Sivas ve diğer Anadolu takımlarından puan almak, aslanın midesinden ekmek çalmak gibi bir şey...
İşin kaymağını Sivasspor yiyecek. Kara kışta toplayacağı puanlar, sene sonu bilançosunda önemli oynamalar yapacak.
Bakmayın yan çizdiğine. Aklı şampiyonlukta Sivasspor’un. Gelip-gideni de bu soğukta boğacak. İç sahada oynadığı 10 maçın hepsini kazanması, bunun bir işareti değil mi?
* * *
F.BAHÇE- Belediye maçının son 10 dakikası bir fırtınayı andırıyordu. İlk şutunu 84. dakikada, ilk kornerini 75’te atan F.Bahçe, son 9 dakikaya nasıl iki gol sıkıştırdı?
Haftanın sorusu buydu?
Zico’yu hep eleştirenler için bu sorunun yanıtı kolaydı. Kadıköy’de Belediye karşısına tek santrforla çıkmak, affedilmez bir hataydı.
Yine onlara göre Zico, doğruyu ikinci Belediye golünden sonra gördü. Semih’in yanına İlhan Parlak’ı koyarak, çift santrfora döndü.
Açıkçası, bir kumar oynadı!
Bu kumar ne getirdi. Üç puan giderken, tek puana sevindiler.
Bir de Fenerbahçe’nin kaderini Alex’in üzerine kuranlar vardı. Belediye maçından sonra aynı yorumu yaptılar.
Alex’in oynamadığı maçlarda Fener’in işi zor!
Rakamlar ve istatistikler de doğruluyor bu savı. Alex’in oynamadığı maçlar Fener için sanki kahır azabı.
Bu sezon Alex de Souza’nın forma giymediği 6 maçta, 18 puanın 8’ini kaybetti.
Her şeyi Alex’in yokluğuna bağlayanlar, Appiah’ın durumunu, Deniz Barış ve Kezman’ın sakatlıklarını hesaba bile katmıyorlar. Ya da Selçuk’u... Ve F.Bahçe’yi iki etapta değerlendiriyorlar...
Alex’li Fenerbahçe. Alex’siz Fenerbahçe!
Tabii, böyle bir değerlendirme de Arthur Zico’nun kariyerini zedeliyor. Zico’nun başarıdaki payını önemli ölçüde makaslıyor.
Süper Lig’de benzer bir başka takım var mı. Bir futbolcunun yokluğundan böylesine etkilenen bir başka takım aklınıza geliyor mu?
* * *
F.BAHÇE, Alex’siz oynarken, diğer takımların manzarasına baktım. Örneğin Sivasspor...
Trabzon maçında Devran kırmızı karttan hükümlüydü. Sylla ve Diallo Afrika Kupası’na gitmişti. Petkoviç, Balili, Yasir ve Sedat sakattı...
Neredeyse, yarısı yoktu Sivasspor’un!
G.Saray, Rize maçına giderken, Lincoln ve Linderoth’un tedavileri sürüyordu. Song Afrika Kupası’ndaydı. Ayhan da sakattı.
Beşiktaş’a bir bakın. Gökhan Zan, kasım ayı başından bu yana oynamıyor. Ricardinho aynen... Tello’nun cezası ve sakatlığı. Delgado ve Bobo’nun 3’er maçlık yokluğu...
Hiçbirinin derdi Alex kadar ses getirmedi. Üstelik kaybedilen puanlarda onların yokluğu gündem yaratmadı.
Bazen benim de kafam karışıyor. Bir futbolcu bir takımın kaderinde bu denli etkili olabilir mi?
Alex’e bel bağlayanlara göre, evet...
Eğer gol kralı ise, asist krallığında liste başıysa ve adı Alex ise, oluyor işte!
* * *
VE bir soru... Haftanın adamı kimdi? Bana göre, F.Bahçe-Belediye maçının hakemi Cüneyt Çakır.
Kritik bir maç yönetti. Üstelik UEFA’nın gönderdiği İsveçli bir kılavuz Çakır’ı izlemek için Kadıköy’deydi.
Herhalde tam not aldı Çakır. Tebrikler!
Yazının Devamını Oku 13 Ocak 2008
BİR film gibiydi... Sağdan Murat Hacıoğlu kısa kısa adımlarla Beşiktaş kalesine sokuldu. Sonra elini-kolunu sallayarak topu Sedat’ın ayaklarına ortaladı. O anda ceza sahası içindeki kalabalığa gözüm takıldı. Beşiktaş, tam takım oradaydı. Bir Allah’ın kulu çıkıp da, Sedat’ın şutunu engellemek gibi bir hamle yapmadı.
Acaba, soğuktan veya kuru ayazdan mı? Yok canım... Aynı hatayı hep tekrarlıyorlar.
Yedikleri golü bir film gibi seyrettiler!
Böylesine ucuz ve erken yediği golün faturasını ağır ödeyebilirdi Beşiktaş. Bu dakikalarda oyunun kaderini etkileyecek bazı futbolcuları göz hapsine aldım...
Delgado, Tello, Cisse ve Holosko... Bu dört isim gerektiği gibi oynar... İşe gerektiği gibi sarılır ve gönül birliği yaparsa, Beşiktaş’ın sırtı yere gelmez. Beşiktaş’ın yediği golden sonra onların takınacağı tavrı merakla beklemeye başladım. Hiçbiri özellikle ilk yarıda farklı bir performansın üstüne çıkamadı. Belki iyi niyetliydiler. Ancak, etkili değillerdi.
***
Kötü oynarken gelen bir gol, tüm değerleri ve dengeleri değiştiriyor.
İkinci yarının hemen başında İbrahim Toraman’ın atacağı kafa golü kimin aklına gelirdi.
Beşiktaş’ın başı ne zaman sıkışsa, bu çocuk kafasını sokup takımını kurtarıyor!
Maçın skorunu bir kenara itiyorum. Şampiyonluk hevesini hiç ağzından düşürmeyen Beşiktaş, bazı gerçekleri yaşayarak öğrenmeye kalkarsa, yanılabilir...
Konya’da oynadığı oyun, bir deplasman maçını kazanmak için yeterli değildi. Şanslı bir gün yaşadı. Bu, bir...
Bunu diğer deplasman maçlarında da tekrarlarsa şansın sırt çevireceği haftalarda kaçan puanlar, Beşiktaş’ı hedefinden uzaklaştırabilir. Bu, iki...
Ve isimlerini tek tek sıraladığım Delgado, Tello, Cisse ve Holosko’nun performansında olumsuz bir oynama gerçekleşirse, Beşiktaş’ın puan hesaplarında beklenmedik sapmalar olabilir. Bu da üç...
***
Konya’daki maçı bu duygu ve düşüncelerle izledim. Söylediğim gibi skoru ve üç puanı bir kenara itip, Beşiktaş’ın acil bir sorununa çözüm getirmesi gerektiğine iyice inandım.
Beşiktaş, Süper Lig’in ağırlığını bu savunma ile taşımakta zorlanır.
Beşiktaş Yönetimi, her gün gündeme düşen isimlerden birinin transferini gerçekleştirmekte elini çabuk tutmalıdır. Eğer ağırdan alırsa...
Bu savunma, Beşiktaş’ı büyük hedefine taşıyamaz!
Yazının Devamını Oku 9 Ocak 2008
DELGADO’nun ayağını ve kafasını soktuğu her top, rakip kalede gollük bir pozisyon yarattı. Diğerlerinden farklı düşünüyor ve oyunu değişik yorumluyor. İlk golde, Tello’ya hazırladığı pozisyon rahatlığı, Delgado’ya özel kısa metrajlı bir görüntüydü. Tello’nun goldeki payı mı?
Gelişine sert vurdu. Plasesi nefisti!
İkinci golde, Holosko’nun da farklı bir yönünü yakaladım. Hiç beklemiyordum... Sağ kanattan, ceza sahasına doğru koşan Tello’nun önüne attığı uzun menzilli pas, gecenin bir başka harikasıydı. Yaklaşık 35 metrelik bir pas...
Tello’nun füzesi mi? O daha da güzeldi!
Bu pozisyondan sonra kafamda Holosko’ya bir yer seçtim. Ve sağ çizgide, yüzü kaleye dönük daha yararlı ve etkili olacağını düşünmeye başladım. Galiba, en doğrusu da bu...
Sürati ve deparları ile Beşiktaş’ı rakip kaleye daha çabuk taşır.
* * *
BEŞİKTAŞ’ta hücuma hevesli futbolcu sayısı bir hayli fazlaydı. Ali Tandoğan, 90 dakikanın her anını rakip yarı alanda geçirdi.
Cisse, oyunun her iki yönünde de göründü. Değişik bölgelere koştu, disiplinden hiç kopmadı. Ve hücumda hatasız oynadı.
Bobo’nun gayreti ile ürettiği iş arasında anlaşılmaz bir fark vardı. Hareketleri tutarsız ve etkisizdi. Açıkçası, dağınık bir Bobo portresi çizdi.
Yakaladığı fırsatları bir başka maçta böylesine sorumsuzca harcasaydı, ipini çekerlerdi. Beşiktaş’ın yaşadığı pozisyon zenginliği oyun süresince hep sürdü. Hani, bir zamanların pozisyon fakiri Beşiktaş’ın bu farklı kimliğini rakibin etkisiz oyununa bağlayanlar çoğunluktaydı.
Hafta sonu Konya’da bu soruya net bir yanıt alabiliriz!
Şimdi de, bir savunma oyuncusunun transfer haberi Beşiktaş’ın gündemini süslüyor. Böyle bir transferle Beşiktaş’ın daha komple bir takım kimliğine bürüneceğine inanıyorum.
Gecenin en ilginç anı ise, Holosko’nun attığı golden hemen sonra Beşiktaş ceza sahası içinde rakibe yaptığı kontrolsüz hareket ve yarattığı penaltıydı. Holosko’ya kimse kızmadı. Alkışlayan bile vardı...
Kaçan rakibi 40 metre kendi ceza sahasına kadar kovalaması, yardımlaşma duygusunun en
çarpıcı görüntüsüydü.
Yazının Devamını Oku