23 Mart 2008
BEŞİKTAŞ 3 forvetle çıktı sahaya. Holosko sağ kanatta, Bobo-Nobre göbekte... Herhalde, Ertuğrul Sağlam, Bobo’yu kulübede bekletmek istemedi... Ve bir soru geldi aklıma. Müthiş bir uyumla oynayan Nobre-Holosko ikilisini bozmak, gereksiz bir risk miydi... Yoksa, zamansız bir fantezi mi?
Holosko da zaten kanatta pek kalmadı. Kafasına göre takılıp, her fırsatta göbeğe kaydı. Golünü de bu bölgeden attı.
Geçen her dakika aklıma yeni sorular getirdi. İlk golden sonra bakışlarım her pozisyonda savunmaya kaydı. Defans bloğunun göbeğini Gökhan Zan-Gordon ikilisine teslim etmek alelacele alınmış bir karar gibi geldi bana...
Üstelik İbrahim Akın’ın golünde ve daha sonra Necati’nin yakaladığı net bir pozisyonda hep birlikte gördük... İkisi de ağır kaldılar, gerekli uyumu sağlayamadılar. Ve arkalarına atılan her topu kontrolde zorlandılar.
Herhalde, Ertuğrul Sağlam, Fenerbahçe maçında Gökhan Zan’ın yanında İbrahim Toraman’ı düşünür. Derbide Gordon’lu bir savunma intihardır!
* * *
Her şey bir yana... Gecenin katili Bobo idi. Kırmızı kart olayına bir savunma getirmeye hiç kalkmasın.
Hakemin gözü önünde rakibe attığı kroşe belki de, futbol yaşamında işlediği en ağır suçtu. Bunun acısını sahada bıraktığı arkadaşları, oyunun her dakikasında fazlasıyla hissetti.
Bobo ne yaptı, belki de Beşiktaş’ın şampiyonluğuna kan doğradı. Ve sorumsuzca çekip gitti!
Serdar Özkan’ın ön liberoda oynamasına bir eleştiri getiremem. Cisse ve Serdar Kurtuluş’un olmadığı bir kadroda Serdar’ı bu işe soyundurmak, bir teknik adam için son çare idi. Ertuğrul Sağlam da bunu yaptı.
60 dakika 10 kişi oynayan Beşiktaş’ın çektiği sıkıntıları hissedebiliyorum. Böyle bir ortamda, Delgado ve Tello’nun etkisiz kalmalarını da fizik açıdan hiç yadırgamıyorum.
Yine de daha duyarlı davranmalarını beklerdim. Ancak, güçleri yetmedi.
Beşiktaş’ın kötü oyununu sadece 10 kişi kalmasına bağlamak gibi bir düşüncem yok. Stresli haftaların başladığı bir dönemin, her futbolcuyu etkileyeceğini biliyorum.
Ama Beşiktaş’ın kolunu kanadını kıran ve bir eksikle oynamaya zorlayan Bobo’yu da yitirilen üç puanın baş suçlusu olarak gündeme taşıyorum.
Bobo bir cinayet işledi. Sonra kaçıp gitti. Vebalini de Beşiktaş ödedi!
Şampiyonluk mu, vallahi bana uzak gibi görünüyor. Yanılırsam da sevinirim!
Yazının Devamını Oku 18 Mart 2008
BİR gün sevgili Turgay Şeren’e sordum...<br><br>Bir kalecinin, başarıdaki payı nedir? Hiç düşünmeden yanıtladı sevgili Şeren...
Yarı yarıya!
Ve bir de ekleme yaptı...
Kalesi sağlam olmayan bir takımın morali de sağlıklı değildir!
Sözü dönüp dolaştırıp Süper Lig’in bu haftaki kalecilerine getireceğim. Özellikle Trabzonspor maçındaki performansı ile Rüştü Reçber’e... G.Saray kalecisi Aykut Erçetin ve Konya maçındaki F.Bahçe kalecisi Serdar Kulbilge’ye...
Ligin bitimine 8 hafta kala kalecilerin göstereceği performans, takımların alacağı sonucu direkt etkileyecek.
Düne kadar sadece atanlar alkışlandı. Gole imza basanlar manşetlere sıçradı. Her güzel gol dillerde dolaştı...
Kurtaranlar ise, hep ikinci planda kaldı!
Şimdi yazan ve çizen de, tribünler de, atan kadar kurtaranı da alkışlıyor. Birkaç hafta öncesine kadar tribün tepkisinden huzursuzluk duyan Rüştü Reçber, Trabzonspor maçındaki çığlıklarla adeta moral tazeledi...
Rüştü... Rüştü... Rüştü!
Özellikle Beşiktaş’ın 10 kişi kaldığı oyunun kritik bir bölümünde ardı ardına yaptığı üç kurtarış, maçın sonucunu etkiledi.
Ne olursa olsun, deneyim, bilgi ve kalite hemen fark ediliyor.
Rüştü Reçber, bu üç özellikten örnekler sunarak, nefis bir performans sergiledi.
* * *
MONDRAGON’dan iki yıl sonra G.Saray’a geldi. Ve hep yedek soyundu. Bu sezon da ilk yarıda Orkun Usak’ın arkasında kaldı. Şansı, Leverkursen hezimetinden sonra açıldı.
Daha sonra gelen Kasımpaşa yenilgisi ile kaleyi Orkun Usak’tan aldı. Ve Ankaraspor maçındaki performansı ile bir anda ön plana geçti.
Neler yaptı Aykut Erçetin?
Oyunun hemen başında Mehmet Yılmaz’ın kafa şutunu çıkardı. Ve maça moralli başladı. Daha sonra ikinci yarıda önce Mehmet Yılmaz’ın ve ardından Murat Tosun’un vuruşlarını mükemmel reflekslerle önledi.
Ve G.Saray’ın Ankara macerasında ön plana çıktı!
Daha açıkçası, G.Saray’a üç puanı getiren futbolcu havası yarattı.
* * *
VE Konya’daki farklı galibiyete karşın F.Bahçe kalecisi Serdar Kulbilge haftaya damgasını vuran bir başka kaleciydi.
F.Bahçe’nin farklı galibiyetine karşın, kritik dakikalarda sonucu etkileyebilecek kurtarışlar yaptı.
Öncelikle oyunu hatasız oynaması F.Bahçe için önemli bir avantajdı. 50 ve 54. dakikalarda Ceyhun’un iki tehlikeli şutunu önledi.
Bu topları kurtarırken, F.Bahçe 1-0 yenik durumdaydı. İki şuttan birini yeseydi, sonuç değişebilirdi.
Ayrıca, F.Bahçe’nin farkı sağladığı dakikalarda bile kalesinde yaşadığı her tehlikeli atağı başarı ile önledi.
Ve üç kaleci de haftaya damgasını vururken, gelecek haftalar için de önemli sinyaller verdiler...
Başarıda sadece golcüler değil, kalecilerin de imzası var!
* * *
TAM 8 hafta kaldı. Her biri final niteliği taşıyor. Ve şampiyonluk için herkes başka düşünüyor.
G.Saraylıları dinliyorum...
Fikstür avantajından söz ediyorlar!
F.Bahçelilerle konuşuyorum, sanki ağız birliği yapmışçasına aynı şeyi söylüyorlar...
Ali Sami Yen’de G.Saray’ı yener, işi lehimize çeviririz!
Beşiktaş ise, sadece ve sadece kazanmayı düşünüyor. Diyorlar ki...
Bizim kimse ile işimiz yok. Her maçı kazanarak kendi işimizi kendimiz görmek istiyoruz!
Üç büyüklerin son performanslarına bir göz atalım. Havalar nasıl?
Lider Beşiktaş, Holosko’nun gelişi ile kolay gol atan bir takım kimliğine kavuştu. En önemli sorunu, rakibe kolay pozisyon vermesi.
G.Saray ise, fikstür avantajı ile sonuca gideceğine inanıyor. Ve bazı isimlerin performansı G.Saray’ı umutlandırıyor. Örneğin, Ümit Karan’ın son haftalardaki değişik stili ile yakaladığı yüksek performans. Mehmet Topal’ın istikrarı. Ve Servet Çetin. G.Saray’ın savunmadaki en büyük güvencesi. Sadece hava toplarında değil, her pozisyonda rakibi bozuyor.
G.Saraylıların tek isteği ise, Lincoln’ün beklenen çıkışı gerçekleştirmesi.
F.BAHÇE’ye gelince, onun farklı bir konumu var. Kötü de oynasalar, bazı isimlerle kazanmasını beceriyorlar.
Semih, Konya maçında 20 dakika oynadı iki gol attı. Kezman biraz kımıldadı, iki gol de o attı. Hele, bir de Alex günündeyse...
Üstelik gününde olmasa da, bir
pası, bir asisti her şeye bedel.
Zirvede havalar böyle. İyi güzel de ya güvenilen silahlar tutukluk yaparsa...
Süper Lig’de mücadele ediyorsan, şampiyonluğa giden yolda her oyunu hesaplayacaksın.
Yoksa, kaydırırlar ayağını!
Yazının Devamını Oku 17 Mart 2008
BEŞİKTAŞ’ın ilk 45 dakikada attığı iki nefis gol, oyunun teknik ve taktiksel yanlarını unutturdu. İlk golde Holosko’nun, Erdinç’i peşine takıp çizgiden taşıdığı topu Nobre’ye çıkarışı... Ve Nobre’nin volesi, doyumsuz güzellikler dizesiydi.
Yine Delgado’nun, sanki eliyle atar gibi kalenin sağ köşesine bıraktığı frikik golü...
Her ikisi de Beşiktaş’a mükemmel bir moral sofrası hazırlayan coşkulu tribünlere değerli birer armağandı.
Bunları yaşadıktan sonra şimdi gel de oyunun teknik ve taktik yönünden... Oyun kurgusundan- sistemden ahkam kesip, milyonların tadını kaçır. Olacak iş mi!
Stresli haftaların başladığı bir dönemde, skorun her değerin üzerinde olduğunu biliyorum. Ve her golün Beşiktaş’a çok şeyler kazandıracağına da inanıyorum.
Yine de İbrahim Toraman’ın gördüğü ikinci sarı karta şiddetle karşı çıkıyorum. Sarı kartlı oynayan bir futbolcu, her hareketini kontrol eder. Her türlü beladan kaçar. Ve kendini bir başka karttan korur.
İşte bu nedenle İbrahim Toraman’ın işi kırmızı karta kadar götürmesini kınıyorum. Beşiktaş’ın 10 kişi kalmasından sonra, kısa bir dönem de olsa çektiği sıkıntıların faturasını Toraman’a kesiyorum.
* * *
Bakın, Toraman’ın çıkışından sonraki dakikalarda Beşiktaş’ın çektiği sıkıntılara...
İlk yarıda pozisyon rahatlığı yaşayan, ancak final vuruşlarını beceremeyen Beşiktaş, 10 kişiyle oyunun yükünü taşıyamadı. Ve skoru korumak gibi bir yanlışa yöneldi.
Bu dakikalarda Rüştü Reçber sahneye çıktı. İki kurtarış yaptı, Beşiktaş’ı adeta ipten aldı. Ve Trabzonspor’un 10 kişi kalmasından sonra oyuna denge geldi.
Yeri gelmişken yazacağım... Trabzonspor’un tek silahı Yattara’ydı. Oyunu taşıyacak, pozisyon yaratacak tek adamdı. Onu geniş alanlarda böylesine gönlünce dolaştırmak, bir önlem düşünmeden oyunu seyretmek kenar yönetim için kötü bir puandı.
* * *
Beşiktaş, maçı daha farklı ve hiçbir sıkıntı yaşamadan kazanmalıydı. Her fırsatta tekrarlıyorum. Beşiktaş’ın etkinliği bazı yıldızların performansına bağlı. Delgado ağırlığını hissettiremiyorsa... Tello gününde değilse... Cisse de yoksa... Beşiktaş, oyunun bazı bölümlerinde rakibin egemenliğine giriyor. Dün gece de farklı skora rağmen bunu zaman zaman yaşadı.
Yine de güzel oyun için ısrarcı değilim. Bir golün değeri hiçbir şeyle kıyaslanamaz.
Bunu, şampiyonluğa oynayan her takım gibi artık Beşiktaş da biliyor!
Yazının Devamını Oku 11 Mart 2008
E stresli haftalar başladı. Hele, ligin zirvesine oynayanlar, kızgın damdaki kedi gibi... En ufak bir hakem hatasında basacaklar yaygarayı... Kötü futbol, sistemsiz-kurgusuz-plansız oyun bir yana, ille de hakem hataları. Biraz sallandın mı, yapış yakasına hakemin...
Gidişat bunu gösteriyor!
Geçen hafta bir-iki maçta bunun örneklerini gördüm. Gelecek haftalarda Süper Lig’i neler bekliyor? Bilemem...
Geriye kalan 9 haftayı herkes değişik yorumluyor. Fikstürü eline alan kendini şanslı gösteriyor. İtiraz da edemezsin ki... Puan cetveline bakıyorsun, bir at yarışını andırıyor. 4 takım kafa kafaya koşuyor. Sanki, foto’da ayrılacaklar.
Oynadıkları futbol da birbirinden pek farklı değil. Bir hafta biri iyi oynuyor, biri kötü. Bir hafta sonra roller değişiyor.
Zirvedeki 4 atlı yıkıla-kalka şampiyonluğa koşuyor.
Fikstüre göre, önümüzdeki 4 hafta lider Beşiktaş’ın kaderini belirleyebilir. Bakmayın, Ertuğrul Sağlam’ın duygusal yaklaşımına...
Önümüzdeki 9 maçın her biri final derken, ilk 4 haftaya sıkışan 4 maç için şimdiden bir yığın önlemler aldırdı...
Yani, F.Bahçe maçına kadar Nevzat Demir Tesisleri’nde her şey yasak. Cep telefonu ile konuşmak, Ipod dinlemek, Play-Station oynamak, röportaj yapmak, kampa arkadaş getirmek... Ve uzayıp giden bir yasaklar listesi...
Hemen Beşiktaş’ın 4 haftalık fikstürünü vereyim. Bu hafta sonu İnönü’de Trabzon, daha sonra Olimpiyat Stadı’nda İstanbul Büyükşehir Belediye, yine İnönü’de F.Bahçe ve deplasmanda Sivasspor.
İşte Beşiktaş’ın tek hedefi, bu 4 maçı kazasız atlatmak!
* * *
BU ligde daha çok şeyler değişebilir. İki hafta ardı ardına Kasımpaşa ile Beşiktaş’a yenilen ve 6 puan yitiren G.Saray, liderin sadece tek puan gerisinde.
Ali Sami Yen’de oynayacakları F.Bahçe maçını bulunmaz bir avantaj gibi algılıyorlar. Elbette, büyük bir avantaj.
Ancak, zirvenin kaderini salt F.Bahçe derbisine bağlamak, doğru mu? Bu tartışılabilir... Örneğin, ligin bitiminden bir hafta önce, Sivas’ta oynanacak Sivasspor-G.Saray maçı, puan sıralamasını bir anda değiştirebilir.
Ve şampiyon adaylarından birini yarış dışına itebilir. Bu, G.Saray da olabilir, bir başkası da!
* * *
F.BAHÇE, nisan başına kadar tek cephede savaşacak. Şampiyonlar Ligi’ne bir süre ara vererek, Süper Lig’deki işine bakacak.
Üstelik kupadan da elenmesi, yükünü bir hayli hafifletti F.Bahçe’nin... İki maç var ki, belki de rotasını çizecek. Bunlardan biri, 3 hafta sonra oynayacağı Beşiktaş deplasmanı ve yine sondan 2 hafta önce Ali Sami Yen’deki G.Saray derbisi.
Bu iki maça bir ek daha yapabilirim. Son hafta Avni Aker’de oynayacağı Trabzonspor maçı asla unutulmamalı.
Trabzon’un durumu ne olursa olsun, F.Bahçe’yi yenmek için oynayacaktır.
Sonuçta, F.Bahçe kendine rakip gördüğü 3 takımdan ikisi ile rakip sahada oynayacak. Buna bir de Trabzonspor deplasmanını eklersek...
Fener’i gerçekten zor haftalar bekliyor!
* * *
VE Sivasspor... Koptu-kopacak diye bekleyenleri bir güzel yanılttı. Artık, kimse Sivasspor için tahmin yürütmesin.
Ya da alçak sesle konuşsun. Ki, yanılmasın!
9 hafta kala Üç Büyükler’den ne farkı var. O da şampiyon adaylarından biri. Üstelik Beşiktaş ve G.Saray maçlarını iç sahada oynayacak.
En büyük avantajlarına gelince, artık değiştiler. Öncelikle Üç Büyükler kompleksinden kurtuldular. Şampiyonluğa inandılar.
Haaa... İş buraya kadar gelmişken, diğer Anadolu takımlarının davranışı, Sivasspor’a yaklaşımı nasıl olur...
Zamanı gelince, bu da bir gündem yaratabilir!
İşte, önümüzdeki 9 haftanın manzarası böyle. Ve böyle bir ortamda çalınacak her hatalı düdük milyonları ayağa kaldıracak. Zorlu haftalarda hakemlere yardımcı olalım diye seslensem...
Sesimi kime duyurabilirim ki...
Yazının Devamını Oku 8 Mart 2008
BEŞİKTAŞ tribünleri oyunu iyi okuyor. Ve başına gelecekleri hemen kestiriyor. İlk 20 dakikadan sonra sevgi dolu çığlıklara karışan sitemli haykırışlardan bunu kolayca anladım. Beşiktaş kötü oynuyordu. Ve taraftar geçen her dakikadan endişe duyuyordu. Bakmayın, gaza getirmek için bağırıp çağırmasına... Notunu vermişti tribünler. Bu çileyi 90 dakika çekecekti. Ve belki bir şans golüyle sevinecekti.
İyi de, kim kurtaracaktı Beşiktaş’ı. Taraftar bir kahraman arıyordu. Maç öncesi alkışa boğduğu Delgado, bir-iki pasın ötesinde etkisizdi. Sanki, güvendiği dağlara kar yağmıştı taraftarın.
Sahi, Nobre-Holosko ikilisi nerelerdeydi! Oynadıklarını biliyorum da, bir kez olsun göremedim. Ne bir şut, ne bir depar, ne de bir atak...
Hele hele Tello. İstese de, yırtınsa da bu kadar kötü oynayamaz. Bir kez ortaya çıktı ve ilk golde Toraman’ın kafasına nefis bir orta kesti. Hepsi bu kadar...
* * *
Her şeye karşın, Beşiktaş ikinci yarıya farklı başladı. Ve 20 dakikalık iyi oyun, Beşiktaş’a özlenen golü getirdi.
Zaten, oynadığı kötü günlerde hep böyle olmuyor mu? Yine İbrahim Toraman sahneye çıktı. Ve bir kafa golüyle işi bitirdi.
Peki, ya sonrası... Bir takım, sistem, teknik-taktik gibi değerlerden yoksunsa... Ve sadece bir kahramana bel bağlıyorsa, lastik bir yerde patlıyor.
Birkaç dakikalık iyi oyundan sonra yine aynı kaosun içine düştü Beşiktaş. Ve hüsran tekrar kapıyı çaldı.
Yedikleri ucuz golü nasıl anlatayım! Sadece Baki’ye yüklenmek istemiyorum. Bir hatayı veya ayıbı silecek diğerleri nerelerdeydi?
Bu suça hepsi ortaktı!
İşin doğrusu, takım olabilme, birlikte düşünme ve oynama gibi kavramların eksikliği böyle pozisyonlarda hemen sırıtıyor.
Tribünler de alıştı artık. Maç bitmeden tabelada asılı skora hiç inanmıyor. Açıkçası, Beşiktaş’ın sağına-soluna güvenemiyor.
Bir hafta önce G.Saray’ı yendi, 137 hafta sonra taraftarını sevince boğdu. Ve liderliği yakaladı. Bir hafta sonra az daha her şeyi yüzüne gözüne bulaştırıyordu.
Ve son dakikada İbrahim Toraman’dan sonra bir kahraman daha buldu Beşiktaş. Maç biterken Bobo öyle bir gol attı ki, dünyalara bedel.
Evet, Beşiktaş iki kahramanla liderliğini korudu. Ama böyle kötü oynamayı sürdürürse, bir gün gelir kahramanlar da Beşiktaş’ı kurtaramaz.
Yazının Devamını Oku 4 Mart 2008
BEŞİKTAŞ bu işi nasıl kıvırdı, gerçekten koca bir alkış... Cisse sakat, Bobo aynen, Serdar Kurtuluş kayıplarda, Gordon’un gözleri tekliyor. Böyle bir kadro ile derbi kazanarak 137 hafta sonra gelip zirveye yerleştiler. 137 haftayı yıllara vurdum, çıkan süre tam 4 yıl. Bir de 3 günü var...
Geçmişin derinliklerine dalmak istemiyorum. Bugünü konuşalım. Böyle bir günü bekleyenlerin başında Ertuğrul Sağlam vardı. O da gerilere dönmek niyetinde değil. Ve mutlu...
Derbi sonrası söyledikleri de Beşiktaş’ın geleceğine yönelik. Diyor ki...
Artık kimseden medet ummayacağız!
Biraz açalım bu sözleri. Beşiktaş şimdiye dek kimlerden medet umuyordu?
Rakiplerinden.
Yani, Fener’den, G.Saray’dan ve diğerlerinden mi?
Evet, onların kaybedeceği puanlardan...
Şimdi neler olacak?
Ertuğrul Sağlam bu soruyu da yanıtlıyor...
Kendi işimizi kendimiz görecek pozisyona geldik. Kazandıkça zirvedeyiz.
İşte, işin püf noktası da burada. Kazandıkça zirvede kalacak Beşiktaş.
Hemen fikstüre ve gelecek haftalara baktım. Ortaya şöyle bir şablon çıktı...
5 deplasman maçı oynayacak Beşiktaş. G.Birliği, İstanbul Büyükşehir Belediye, Sivas, Rize ve Ankaragücü.
Trabzon, Bursa gibi iki zorlu maç ile F.Bahçe derbisi de İnönü’de. Geriye OFTAŞ ve Manisa maçları kalıyor. Onları da içeride oynayacak.
Böyle bir fikstürden hep kazanarak çıkmak mümkün mü?
Hemen Ertuğrul Sağlam’ın sözlerinden bir paragraf daha alarak, bu soruyu yantılamak istiyorum.
Geçen haftalarda rakiplerimiz bize çok yardımcı oldular.
Evet oldular. Özellikle geçen hafta ile son hafta. Kaybettikleri puanlar Beşiktaş’ı farklı bir konuma getirdi.
Bunu inkar etmek mümkün mü? Şampiyonluk konusunda Ertuğrul Sağlam gibi düşünmüyorum. Beşiktaş,
lig savaşında yine rakiplerinin yitireceği puanlara gereksinim duyacak.
Kim ne derse desin, bu uzun maratonu sendelemeden bitirmek her babayiğidin işi değil. Ancak, G.Saray derbisinden sonra işin rengi değişti. Yine Ertuğrul Sağlam’a dönüyorum. Diyor ki...
Soyunma odasının havası şampiyonluk kokuyordu. Çocuklar işi kavramışlar!
İşte en önemlisi de bu. Bir takımın duygularını en gerçekçi ve yanılmadan aksettiren şey, o odanın kokusudur.
Eğer, Sağlam bu kokuyu almışsa, Beşiktaş maratonun geri kalan bölümünü daha sağlam adımlarla koşacak.
Beşiktaş, tam 137 hafta sonra yakaladığı bu fırsatın değerini bilmeli. Öyle değil mi!
* * *
ŞU derbiler var ya... Adamı vezir de yapar rezil de... Daha düne kadar eleştirilen Ertuğrul Sağlam. Ve Kupa’da F.Bahçe’yi elerken, sırtı sıvazlanan Kalli... Şimdi ne oldu?
Derbinin sonucu, Kalli’yi yine topun ağzına koyup gitti!
Ve eleştiriyorlar Alman hocayı...
Her an çatırdamaya hazır, eksik Beşiktaş savunmasının durumunu göremedi.
Rakip defansı hiç yoramadığı için ipleri Beşiktaş’a bıraktı.
Beşiktaş, biraz daha etkli top kullansa, G.Saray’ı farklı yenerdi.
Kalli, şişirme toplarla derbi kazanmaya kalktı.
Ve uzayıp giden eleştiriler. Ama Alman hocaya yenilginin nedenini sorarsanız, şöyle bir yanıt alırsınız...
Beşiktaş derbisinde kendimize çok güvendik. Derbiyi oynamadan kazanacağımıza inandık.
Kalli’nin söylediklerine katılabilirim. Ancak, yine Kalli’nin hafta arasındaki bir beyanatı kafamı bulandırdı. Ne demişti Alman hoca...
Ali Sami Yen’de yendiğimiz Beşiktaş’ı, İnönü’de de yeneceğiz!
Evet, bu sözler de Kalli’den. Hani derler ya dereyi görmeden paçayı sıvama!
Demekki, G.Saraylı futbolcu, Beşiktaş derbisine ne gözle baktıysa, kurt hoca da aynı hataya düşmüş. Bunun başka anlatım biçimi var mı?
Hoca ile futbolcular kol kola bu hazin sonu hazırlamışlar!
* * *
ÖYLE yağma yok. Şampiyonluğun sevdalısı çok. Bir-iki hafta önce listeden silinen Sivasspor, Bursaspor deplasmanından sonra gelip tekrar zirve yarışına katıldı.
Zaten Bülent Uygun söylemişti...
Bizi defterden silenler, yanılıyorlar. Bu yarışta Sivasspor da var.
Evet Sivasspor da bu işin içinde. Özellikle Beşiktaş ve G.Saray’a duyurulur.
Neden mi?
Çünkü her ikisi de Sivas deplasmanına gidecek. Ve diyorlardı ki...
Zirveden koptular. Bizim maçlara fazla asılmazlar.
Bir şey söyleyebilir miyim... Bu lig bana zevk veriyor. Hele şu puan cetveline baktıkça... Zirvede Beşiktaş 52 puan. Ensesinde 51’er puanlı G.Saray, F.Bahçe ve Sivas.
Ne dersiniz. Sivasspor bir Anadolu devrimi gerçekleştirebilir mi?
Benim gözüm korktu. Puan cetveline göre, bizim İstanbul sallanıyor!
Yazının Devamını Oku 3 Mart 2008
OYUNUN ilk 30 dakikalık bölümünü boşa geçirdi Beşiktaş. Oysa, bu dakikaları daha etkili ve akıllı kullanabilirdi. Hücumda Holosko’yu koştururken, Delgado ve Tello’yu oyuna sokamayan Beşiktaş’ın neler planladığını bir süre anlayamadım.
Kanatlara top taşıyamayan, sağ kulvarda Ali Tandoğan ile hiçbir kanat diyaloğuna girmeyen Beşiktaş, Nobre’nin fırsatçı kimliğinden nasıl yararlanabilirdi.
İlk yarının son çeyreğinde işin rengi değişti. Delgado oyuna ısındı, Tello daha hareketli bir tempo yakaladı. Ve bu ikilinin kısa bir zaman dilimine sıkıştırdığı etkili oyun, diğerlerine de sıçradı. Ali Tandoğan sağdan 1-2 top taşıdı... Holosko, sol kanada kaçarak hücum denemelerine girişti. Ancak, bu 15 dakikalık hareketli oyun skora yansımadı. Sadece tribünleri hareketlendirdi, coşturdu...
* * *
ZATEN maç öncesi, Beşiktaş’ın kadrosuna göz atarken, Cisse’nin sakatlığının Beşiktaş’ın orta alandaki düzenini sarsacağını hesaplamıştım. Bir Serdar Kurtuluş’un böyle bir derbide gerekli olduğunu düşünmüştüm...
İbrahim Toraman’dan bir ön libero yaratmanın sadece bir zorunluluktan kaynaklandığını da biliyordum.
Ve Baki Mercimek’in, stoperde riskli bir göreve soyunduğunu da hissediyordum. Oyunun başında Hakan Şükür’e kaptırdığı geri pas... Ve ikinci yarının ilk dakikalarında benzeri bir hareketi tekrarlaması... Beşiktaş’ın savunmada yaşadığı sıkıntıların birer örneğiydi.
* * *
ŞİMDİ geçiyorum oyunun ikinci perdesine... Nobre’nin kafa golü, sahadaki Beşiktaş ile tribündeki taraftarı bütünleştiren bir olaydı. Sanki zafere atılmış ilk adımdı. Bunu böyle yorumluyorum. Beşiktaş için bulunmaz bir moral kaynağıydı bu gol!
Daha gerçekçi konuşayım... Kalitenin, taktik ve tekniğin ötesinde duygusal değerlerini sağlam tutan takımın kazanacağı bir derbiydi bu.
İşte, Beşiktaş bu golün değerini bilmeliydi. Sadece bu golün değil yakaladığı fırsatların da...
Şimdi soruyorum sevgili Nobre’ye? 66. dakikada yakaladığın o fırsatı derbilerde cömertçe harcamak gibi bir lüksün olabilir mi!
Hadi, bunu da geçelim. 72. dakikada Ali Tandoğan’ın önüne bıraktığı topu altıpastan dışarı atarken Beşiktaş’ın kaderini nasıl bir tehlikenin kucağına ittiğini hiç düşündün mü!
Attığın golün ve Beşiktaş’a kazandırdığın 3 puanın değerini biliyorum. Ama kaçırdıkların da hiç aklımdan çıkmıyor. Beşiktaş yüzde yüz kazanmayı hak ettiği bir derbide kazaya uğrasaydı, yine biliyorum ki attığın golden çok kaçırdıkların gündeme gelecekti. Ve suçlanacaktın!
Yazının Devamını Oku 28 Şubat 2008
BEŞİKTAŞ, 30 dakikada iki sakat verdi. Gordon için bir şey söyleyemem. Ancak, Cisse’nin sakatlanması Beşiktaş’ı derinden etkiledi. Fiziki sakatlıklar bir yana, Beşiktaş düşüncede de sakatlıklar gösterdi. Yedikleri ilk golün her bir karesinde düşünce ve refleks yeteneğini yitirmiş dizi dizi Beşiktaşlı futbolcular gördüm. Ceza sahası içinde bir eksik veya bir fazla tam 7 Beşiktaşlı futbolcu vardı. Bir Allah’ın kulu çıkıp da Mustafa Çiçek’in ayağındaki topu alamadı.
Çiçek, ceza sahası içinde bir tur attı. Ve topu Suat Usta’ya uzattı. İşte iş o anda bitti. Beşiktaş’ın kaybedecek tek dakikası yoktu. Ama Ertuğrul Sağlam tam 64 dakika Mehmet Yozgatlı’yı sahada tuttu. Ve Yozgatlı tam bir fiyaskoydu!
Rize’nin beraberlik golünden önce Beşiktaş’ın yakladığı fırsatta Holosko’dan daha farklı bir davranış beklerdim. Bencil oynamadı ve daha garantili pozisyonu seçerek topu Nobre’nin önüne yuvarladı. Ama pas mı attı, yoksa taş mı anlayamadım. Yetişmek mümkün değildi.
Bu pozisyonda olası bir gol ve iki fark oyundaki tüm dengeleri Beşiktaş lehine bozabilirdi. Tam tersi gelişti, sanki Rize’nin heves ve direncini artırdı.
Beşiktaş, özellikle ilk 45 dakikada egemenliğini ve ağırlığını hissettirecek bir oyun planı oluşturamadı. Göbekten denediği ataklar kalabalık Rize savunmasına takıldı. Kanatlar mı, ne bir orta, ne de bir organizasyon... Söylediğim gibi Yozgatlı berbat bir günündeydi. Tello da ilk yarı sıfır çekti.
* * *
Devre arası Beşiktaş’ın daha önce Rize ile oynadığı üç maç aklıma geldi. Dün geceki oyun ile diğerleri arasında hiçbir fark göremedim. Tam anlamıyla maceraya kürek çeken bir Beşiktaş... Oyun kurgusu, planı, düşünce kıvraklığı olmayan bir takım.
Bu takım, nasıl kazanır diye hesaplar yaparken, Tello’nun golü geldi.
Yahu, 2-1’den sonra bu tur verilir mi... Adeta rakibe sunulur mu?
Öyle goller yersen, ne tribündeki yırtınan seyirci, ne de şans faktörü seni kurtarabilir.
Sevgili Ertuğrul Sağlam her maç sonrası özür diliyor. Ve Beşiktaş’ın bir daha kötü oynamayacağını söylüyor.
Kusura bakmasın, dünkü facianın bir özrü olamaz. Beşiktaş, bir sezonda Rizespor ile oynadığı 4 maçın tümünde hüsrana uğruyorsa bu özre de kimseler inanmaz.
Yazının Devamını Oku