Paylaş
Kocaman dişleri, yüzünden eksik olmayan gülümsemesi ve uzun saçlarıyla futbol sahalarının efsane 10 numaraları arasındaki yerini alan Ronaldinho, yoksul bir aileden çıkıp dünyanın önünde saygıyla eğildiği bir futbol fenomeni.
Topu ayağına aldığında onu kendisiyle bir bütün yapan, sahalarda az görebileceğiniz ender çalımlarıyla oynadığı takımların başarılarında büyük payı bulunan Ronaldinho’nun hikâyesi babasız kalan bir çocuğun sevgiyi, başarıyı ve zenginliği futbolla kazanmanın en güzel örneklerinden biri.
Beckham ve Cristiano Ronaldo gibi yakışıklı olmasa da “ikon” kavramının en büyük karşılıklarından biri Ronaldinho…
BİR MAÇTA 23 GOL!
Porto Alegre sokaklarında zayıf fiziği ve tavşan dişleriyle pek popüler olmayan Ronaldinho’nun şöhreti, rivayete göre bir maçta 23 gol atmasıyla parladı. O zamana dek mahalle maçlarında yer bulamayan bu zayıf çocuk bir anda takımının vazgeçilmezlerinden biri oldu. Profesyonel futbol hayatına Geremio’da başlayan Ronaldinho’nun ismi ilk kez 1999’da İngiliz Kulübü Leeds United’ın 96 milyon dolarlık teklifiyle duyuldu. Aynı yıl milli takıma yükselen Ronaldinho, Venezuela maçında yaptığı unutulmaz asistle Brezilya’nın Copa America’yı almasında başrol oynadı.
VE PARİS GECELERİ...
Her Brezilyalı oyuncu gibi şansını Avrupa arenasında denemek isteyen Ronaldinho, 2001 yılında, Paris Saint-Germain’e transfer oldu. Fransız kulübü, Okocha’dan sonra oyun kurucu mevkiinde şans verdiği Ronaldinho’dan ilk sezonunda büyük verim aldı. Ancak PSG menajeri Luis Fernandez, 62 maça çıkan ve 19 gol atan Ronaldinho’dan memnun değildi. Medyanın futbolundan çok, gece hayatını sorgulaması başta Fernandez olmak üzere tüm PSG yönetimini rahatsız etmeye başladı. Paris gecelerinden kopamayan Ronaldinho’nun Brezilya’ya yaptığı seyahatlerden zamanında dönmemeye başlaması ise bardağı taşıran son damla oldu.
BARÇA’DA NASIL PARLADI?
Brezilya’nın 2002 Dünya Kupası’nı aldığı dönem gösterdiği performansla bir kez daha dikkatleri üzerine çeken Ronaldinho, 2003 yılında PSG’den ayrılarak 24 milyon Euro karşılığında Barcelona’ya transfer oldu. İlk sezonunda muhteşem bir futbol ortaya koyarak Barcelona’nın 17 maçlık yenilmezlik serisi yakalamasında başrol oynadı. Aynı sezonu 2. olarak tamamlayan Barcelona, 2003-04 sezonunda Ronaldinho’nun muhteşem futbol resitaliyle La Liga şampiyonluğuna ulaştı.
Deco ve Samuel Eto’nun katkılarına rağmen takımın beyni ve komutanı Ronaldinho’ydu. Barcelona, tamamen Ronaldinho eksenli bir yapıya sahipti. Top sürekli onun ayağındaydı ve Deco, Guily, Eto’o gibi oyuncular sürekli koşularla onun açıklarını kapatarak rahat oynamasını sağlıyorlardı. Kendini tamamen ofansa konsantre eden Ronaldinho ise pasları, şutları ve oyun stiliyle takımın kısa sürede lideri oldu.
YALNIZLIK SONU OLDU
2006 yazında Almanya’da gerçekleştirilen Dünya Kupası, Ronaldinho için oldukça hüzünlü bir hatıraydı. Herkes şampiyonluktan başka bir şey beklemezken Brezilya, çeyrek finalde Fransa’ya karşı Henry’nin golüyle 1-0 kaybetti ve elendi. Ronaldinho’nun bu turnuvada bekleneni verememesi üzerine Brezilyalı fanatikler onun 2004 yılında dünyanın en iyi futbolcusu seçilmesi nedeniyle Chapeco kent meydanına dikilen heykelini yıktı.
İşte bu olayların ardından Ronaldinho’da başlayan düşüş o dönem Barcelona Başkanı olan La Porta başta olmak üzere tüm takımı etkilemeye başladı. Takımla aynı otobüse binmeyen, arkadaşlarına karşı tavır almaya başlayan Ronaldinho, antrenmanlarda bile çalım atamayan, sürekli sakatlanan bir futbolcu haline geldi. Tüm çabalarına rağmen içten içe büyük bir “yalnızlığın” içine düştüğü çok sonraları anlaşılan Ronaldinho, kariyerinin en iyi dönemlerini geçirdiği Nou Camp’a 2008’de alkışlar yerine ıslıklarla veda etti.
ANNESİ İÇİN ÜLKESİNE...
“Ronaldinho bir gece kulübünde dağıtana kadar dünyanın en iyi futbolcusuydu ve her şey ellerinden uçup gitti. Şimdi Milan yedek kulübesini ısıtıyor. Pek çok taraftar onu yalnızca başarısız olmuş gibi görür ama o aslında bir kaybedendir...” Simon Kuper, Ronaldinho’nun Barcelona günlerini ve Milan’a transferini bu sözlerle anlatıyordu. Evet, Ronaldinho çok sevdiği kulübünden ayrılıp İtalyan ekibi AC Milan’ın yolunu tuttu ancak burada da eskisi gibi değildi. Annesi Dona Miguelina’ya kanser teşhisi konulmuştu ve Ronaldinho bunu herkesten saklayarak, 2011’de onun yanına, Brezilya’ya, Flamengo’ya gitti.
DÜNYA KUPASI'NDA OYNAR
RONALDİNHO, 1 sezon oynadığı Flamengo’yu bırakırken, kafasında öncelikle futbolu da bırakmak vardı. Ancak annesinin üzüleceğini düşünerek Porto Alegre’ye dönüp Atletico Mineiro forması giymeyi tercih etti. İlk yılında, takımının lig ve Copa Libertadores şampiyonu olmasını sağladı. Figueirense’yi 6-0 mağlup ettikleri ve kendisinin hat-trick yaptığı maçta gözyaşlarını tutamadı. Uğruna gözyaşları döktüğü kişi annesiydi ve artık iyileşmişti. Ronaldinho da kendisine daha iyi bakarak eskisinden daha fit hale geldi.
SCOLARI’NİN TANIDIĞI ŞANS
Brezilya’nın yeni teknik direktörü Felipe Scolari, onu İngiltere ile oynadıkları hazırlık karşılaşmasına çağırdı. Son olarak Kıtalararası’nda gösterdiği harika performans ve akıllara kazınan frikik golüyle gündeme gelen Ronaldinho’nun, 2014 Dünya Kupası’nda forma giymesine kesin gözüyle bakılıyor.
Güçlü yönleri: Doğası gereği ustalıkla yaptığı futbol hileleri ve ayaklarına hâkimiyeti.
Zayıf yönleri: Duygusal yapısı ve içine kapandığı anlarda futboldan uzaklaşarak gece hayatına yönelmesi.
En iyi dönemi: 2004 ve 2005 yıllarında Barcelona ile zirveye çıkması.
En kötü dönemi: Barcelona’dan ayrılması ve İtalyan futboluna adapte olamaması.
Stil: Küstah, becerikli, klişelere uymayan bir futbol yapısına sahip.
Ona göre futbol: “Sahada kafamın içinde melodiler duyuyorum. Bütün gün müzik ve dansla bu sesleri dinliyorum. Bu beni mutlu ediyor ve mutluyken daha iyi oynuyorum.”
Paylaş