Dünya Kupası'nda geri sayıma geçildi. Eleme turlarında takımlar izleyenlere daha çok 'kan ve gözyaşı vaat eder'. Oyunun dramatik yönleri artar hatta trajik sahneler görülmeye başlar. İlla ki de penaltılara kalan maçlarda. Ki dakika bir gol bir hesabı ikinci turun ilk maçında buna tanıklık ettik. İspanya ve Hollanda ile adeta birer Dünya Kupası finali oynayan ve gruptan son şampiyonu postalatarak çıkmayı başaran Şili, ev sahibi Brezilya karşısındaydı. Ev sahipleri, hele de Brezilya gibi 5 kez şampiyonluk görmüşler, favori olmanın baskısından kaçamazlar ve öyle de oldu. Buna mukabil Şili, elenip evine dönse kim ne diyecek, değil mi... Endişe ve rahatlığın karşılaşmasının penaltılara gitmesi şaşırtıcı değildi.
Savunmacı David Luiz'in golüne forvet Alexis Sanchez cevap verdi. Başka da söz almak isteyen çıkmayınca maçın 90 dakikası 1-1 sona erdi ve haliyle 15'er dakikalık uzatmalar başladı...
PANENKA BENCİLİN BİRİ MİYDİ YOKSA
Uzatma dakikalarının ayrı bir futbol kültürü vardır. İlk uzatmada takımlar maçı kaporan taraf olmak için cüretli davranırlar. İkinci uzatmada ise güçsüz olan zamandan çalmaya oynar. Güçlü olan ise atak görünse de arkayı da boşlamaz. Sonuçta her iki taraf da baktı ki beraberliği bozamıyor "Günahı penaltıların boynuna" hesabıyla dakikaları saymaya başlar. Dün de öyle bir hava esti ama bir son dakika var ki inanılmazdı. Pinilla, bu maçın en önemli 'karakter oyuncusu' olarak hafızalara kazındı. 119. dakikada vuruşu direkte patladı. Ağlarla buluşsa manşetlerde o olacaktı. İlk penaltıda da topun başında o vardı ve kaçırdı! Haliyle şimdi o manşetlerin 'üzülen adam' pozu olarak kullanılacak, bir yan unsur kabilinden...
Penaltılarda her futbolcunun kimyası değişir. Ustalık değil biraz 'kazma topçu' işidir. Her kim ki 'Panenka Penaltısı'na özenirse sonu pek iyi olmaz. Panenka işi penaltı sıradışıdır ve her baba yiğidin harcı değildir. Kaldı ki felsefi olarak Panenka'nın 'ölü yaprak vuruşu' diye tasvir edilen penaltı tercihi sorgulanmaya muhtaçtır. Bu konuda kafa patlatanlardan Mathias Roux'un 'Sokrates Yeşil Sahalarda' isimli kitabında şöyle bir savı vardır: Panenka, şampiyonluğun belirlendiği bir anda garanti bir vuruş yerine fantastik bir vuruş yaparak bencilce davranmıştır. Takım arkadaşlarının emeğini riske atmıştır... Üzerinde epey bir düşünmeye değer bir yaklaşım zira ezber bozmuştur.
KALE KÜÇÜLÜR MÜ BÜYÜR MÜ
Penaltı denilince Peter Handke'nin 'Kalecinin Penaltı Anındaki Endişesi' kitabına da değinmek lazım. Adından ötürü genellikle katıksız bir futbol kitabı sanılır ama aslında öyle olmayan romanın final bölümü penaltı anına dair bir sayfalık bölüm içerir: Ez cümle penaltı anında kale kaleci için kapatılması mümkün olmayan kocaman gediklere dönüşür. Onun baktığı açıdan topun gol olmama ihtimali sıfırdır. Evet, onun bakışından öyledir ama bir de vuranın baktığı yerden görmek lazım o kaleyi. O açıdan da kale topa yaklaştıkça ufalır da ufalırken kaleci ise devleşir de devleşir. İş dünyasına seslenelim bu vesileyle: Bakış açınızı değiştirin(!)
Amma da yan pas yaptım. Sonum İspanya gibi olmasın! Demem o ki Şili penaltılarda daha teknik vuruşlara yeltenirken nice şampiyonluklar görmüş Sambacılar daha garanti vuruşlara yöneldiler. Sonuçta Şilililer, ilk penaltıdan belli ettiler işin sonunu getiremeyeceklerini... Evet aslında olay Pinilla'nın direkten dönen topuyla bitmişti. Futbol böyledir, topunuz direkten dönünce siz moralmen çökersiniz rakibiniz ise ne hikmetse cesaretlenir.
Yoluna devam eden ancak pek uzağa gidemeyecek izlenimi veren Brezilya'nın penaltı vuruşlarındaki hali neydi öyle! Evvela topçular bildikleri tüm duaları okudular. Rakip vuruş yaparken secdeye kapanmalar falan... bu tür hareketler 5 kez Dünya şampiyonu olmuş bir ülkeye pek yakışmıyor. Az biraz vukur olun da!
Klişe tabirle bu fasla nokta koyalım: Teşekkürler Şili...
MARQUEZ İLE GALEANO MAÇIYDI AYNI ZAMANDA
Kolombiya-Uruguay maçı daha düşük profilli bir maçtı fakat James Rodriguez, denilen bir profil var ki... Maçın 2 golüne de imzayı atmakla kalmadı, kupanın bir numaralı jenerik golüne de imza attı. LeBron James de attığı tweet'ta onu 'adamı' olarak seçti. O halde 5 gol 4 asistlik bu adam için 'Yok artık James Roriguez' diyelim de olsun bitsin. İkinci golünde de asistin sahibi Juan Cuarado'nun topu indirmesi şapka çıkarmalıktı.
2-0 kadar rakibini hiç 'ısırmayan' Uruguay'ın maçı hak ettiğini kimse iddia edemez. Sonrasındaki canlanma da zevahiri kurtarmaya yönelikti. Isırmak denince maalesef Suarez'i anmadan geçemeyeceğiz. Ancak sadece bu kadarıyla yetinip daha fazla 'geyik' yapmayalım...
Romantikler için 'Marquez'in Kolombiyası' ile 'Galeano'nun Uruguay'ı' karşılaştı. Haliyle kimi tutacaklarını şaşırdılar. Benim 'MEF'i (Müzik, Edebiyat, Futbol) bir arada en iyi oynatan adam dediğim Yücel Göktürk'ün mottosunu önerdim Twitter'dan: İyi oynayan kaybetsin! Ama iyi oynayan kazandı ve açıkçası itirazımız da yok...
Sosyal medya her iki maçta da spikerlere ve yorumculara,-ki ilk maçın bir yorumcusu da Fatih Terim'di- sarmaya devam etti. Bu 'Y' kuşağı 'basmakalıp' yorumları sevmiyor, bilesiniz...
Siz bu satırları okurken ben, memleketin 15 yıl sol açık sorununu çözecek olan Usar Çınar Başaran'ın 1. yaş gününü kutluyor olacağım...