Paylaş
Son düdük çaldığında ekrana bir taraftarın pad bilgisayarındaki ‘Adios Spain’ yazısı geldi! Brezilya’ya tarih yazmaya gelen İspanya, tarihi tersten yazıp, ilk turda evine dönüş biletini aldı. 2008 Avrupa, 2010 Dünya ve 2012 Avrupa şampiyonluğu yaşamış kadronun hüzünlü vedası…
Ve elbette ‘Tiki Taka’nın milli ölümüydü aynı zamanda bu erken dönüş… Sosyal medya İspanya’yı alaya alan mesajlardan geçilmedi. Oysa “Teşekkürler İspanya” demek lazım…
Üst üste üç büyük turnuvayı kazanma başarısı gösterip bir sonrakinde elenmeleri ayıp değildir. Futbol, en güçlü ile en zayıfın yer değiştirme ihtimali olduğu için dünyanın en popüler sporudur. Evet, Del Bosque yepyeni bir jenerasyonla Brezilya’ya gelebilir, kulüp düzeyinde çözülen ‘pas futbolu’nu reforme edebilirdi. Ama öyle yapmadılar ve büyük başarılar kazandıkları sistemle son bir kez cihan sahnesinde arz-ı endam eylemek istediler.
TİKİ TAKA'NIN MİLLİ ÖLÜMÜ
Bugün İspanyol modelini eskiten, benim ‘gerilla futbolu’ dediğim sistem de mağrurlanmasın. Bir iki turnuva sonra onun da miadı dolar. Bu oyunun ‘kader’i budur. Bir bir takım, bir jenerasyon yakalar ve bir oyun sistemi tutturup başarılı olur. Birkaç zaman sonra da o sistemin panzehiri çıkar.
Bu nedenle sahneden çekilene alkışlarla veda edelim. “Kral öldü, yaşasın yeni kral” nankörlüğüyle vefasızlık etmeyelim. Biz değil miydik son 10 yılda ‘Tiki Taka’yla yatıp kalkıp, övgü yarışına girenler….
Elbette İspanya, Hollanda’da 5 yediğinde dönüş sinyali vermişti. Yine de Şili karşısında daha bir canhıraş başladılar. Ne ki Vargas’ın Casillas’ın son cilasını da döken golü, morallerini bozdu. 2-0 ile de fiş çekildi. Sonrası yaralı boğanın kırmızı pelerine çaresizce saldırmasından başkaca bir şey değildi…
TWEET'LER EVREN'İ DEĞİL ALLENDE'Yİ SÖYLER
Sosyal medya bu maçta Şili’yi destekliyordu. Şili tweet’lerine Salvador Allende adı da illa ki ekleştiriliyordu. Futbolu sevme nedeni budur işte…
Maçın oynandığı güne bakın bir de! Bizim 12 Eylül darbecilerinin, artık sembolikleşse de, müebbete mahkum edildikleri bir günde katil Pinochet’nin darbesine maruz kalmış Allende’nin çocukları bir dünya devini deviriyorlardı… En büyük mahkumiyet ise insanların bu darbecilerin; Pinochet ve Kenan Evren'in adını anmamasıydı... Nejat Yavaşoğllurı'na da bir ara pas yaparak "Şili'ye final, Şili'ye final hey ooo, hey ooo!" diye tezahürat yapalım...
İşin bir güzelliği daha vardı… Şili Milli Takımı, Samba diyarına madencilerinin desteğini de alıp gelmişti. Hani şu yerin derinliklerinde günlerce mahsur kalsa da hayatta kalmayı başarıp sağ salim yeryüzüne dönen madenciler. Şili’nin ‘ölüm grubu’nda olduğunu söyleyenlere madenciler şöyle seslenmişti: “Biz Ölüm Grubu’ndan korkmuyoruz, biz ölüm için endişelenmiyoruz, çünkü biz ölümü daha önce de yendik” . Selam olsun Somalı madencilere de! Şili onların da takımıdır...
Büyük zaferlerin ardından oynamak zordur çünkü beklenti çok yüksektir. Hollanda bunun zorluğuna kurban gidiyordu neredeyse Avustralya karşısında.
Uzak kıta, ‘Zincirlerinden başka kaybedecek bir şey yok’ Marksist şiarla İspanya’yı beşlemiş Portakallara karşı cesaretle oynadı. İki kez öne geçtiler ama çok uzaklardan -30-35 metreden- gelen bir Memphis golüyle yıkıldılar. Hollanda’nın 3-2 kazandığı bu maç, 1988 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda sağ çaprazdan müthiş bir tek vuruşla Rus kaleci Dasayev’i mağlup eden Hollandalı Van Basten’in golünü anıştıran Avustralyalı Cahill ile de hatırlanacaktır.
Kupaların sürprizi Kamerun, esamesi okunmaz bir halde Brezilya’ya veda ettiler. Süper Lig’den 5 kişiyi istihdam eden Afrikalılar, ilk maçta Japon hakemin gazabına uğrayan Hırvatlardan 4 yediler. Bakalım Brezilya’da ‘Afrika büyüsü’nü kim sürdürecek?
Paylaş