Paylaş
Kupanın daha ikinci gününde tarih yazıldı. Son finalist Hollanda, son şampiyon İspanya’yı 5-1 yenerek adeta çimlere gömdü. Bu gömüş milli takım düzeyinde de ‘Tiki Taka’nın ‘Total’en ölümüydü. Erken öten horoz olma pahasına bu böyle. Diyorlar ki İspanya 2010’a da yenilgiyle başladı ve şampiyon oldu. Lakin ne bu dünya 2010, ne de bu İspanya…
İspanya’nın modellediği Barcelona’nın Şampiyonlar Ligi’nde önceki yıl Bayern’e gol atamadan iki maçta 7 tane yiyip elenmesi ve bu sezon da Barça’nın eski hocası Guardiola’lı Bayern’in Real karşısında benzer bir hezimet yaşaması Tika Taka’ya veda manasını taşıyordu.
Buna ragmen statüko –burada Del Bosque- İspanyol milli takımında değişime direndi. Tamam, biz de sık sık ‘#diren’ diyoruz ama ilericiliğe karşı da diren demeyiz herhalde!
Öyküsü bol bir maçtı İspanya-Hollanda… Diego Costa, memleketi Brezilya’nın pasaportunu elinin tersiyle çevirip Boğaların peleriniyle hemşehrilerinin karşısına çıkmıştı.
O da soydaşı Fred gibi penaltı olmayan bir penaltıyı aldırdı ve akabinde de kendisini protesto eden tribündeki Brezilyalıları “Sus, konuşma sözler kimin umurunda” dedi. Ha Costa ilk kez ‘İspanyol milli’si olurken bizim buralardan Sneijder ise Portakalı 100. kez soyup başucunua koyuyordu.
‘Ya Sonra’ diye sorar ya bir filminde Özcan Deniz(!), evet ya sonra… Sonrasının sözlerini Erol Evgin seslendirsin: Öyle bir fırtına kopar, sanki yer yerinden oynar…
Van Persie, öyle bir gol attı ki Hollanda deyince biz gazetecilerin pek sevdiği o ‘Uçan Hollandalı’ metaforunu da gerçek kıldı. Bildiğin uçarak müthiş bir kafayla Casillas’ı avladı. Ne var ki tecrübeli eldivenin çilesi daha yeni başlıyordu. Benim ‘Pembe Panter’e benzettiğim Robben, resmen tüm İspanyol savunmasıyla dalga geçerek attığı gollerle, Casillas’ın jübilesini de masrafsız aradan çıkarıverdi.
Hollanda güzeldi, yakışıklıydı… Ah bir de klasik turuncusuyla zafere imza ataydı… Ve fakat hepsinin sırt numarasının 1’den 11’e sıralanması, sokakta bile kalmayan futbol nostaljisine şık bir pastı. Yine Erol Evgin ve “Hep böyle kal” desek…
Louis van Gaal… Hayalkırıklıkları yaşadığında da tarihler yazdığında da elinden kağıdını kalemini düşürmedi. Köy Enstitüsü terbiyesi almış muallimler misali, yine defterine notlarını aldı durdu.
2010’da finalindeki kabız futboluyla, 1974 ve 78 Hollandalarına saygısızlık eden Hollanda, bu kupada kendisini affetirecek gibi. Tek endişem güzel oynadıklarında rahatlığa yenik düşme ihtimalleri..
Bu tarihi maçın evvelinde ise Meksika-Kamerun maçı vardı. Meksika maçları herşeyden önce tribün temaşası nedeniyle izlenir. Dünya Kupası kazanmamış olsalar da Dünya Kupası’na kazandırdıkları çoktur ve en mühimi de ‘Meksika Dalgası’dır. Ooooooooo!
1-0 yendikleri Kamerun’un bizim nezdimizde ayrı bir yeri var çünkü takımda 5 Süper Lig elemanı yer alıyordu. Mehmet Demirkol, Twitter’dan güzel bir espri yaptı. Şöyle dedi: “Kamerun 5 yabancı ile oynuyor”…
İkinci yarının başında Dany, oyuna girince özellikle bu toprakların Twitter kullancıları resmen koptu! O artık bir fenomen, bu böyle biline…
Türkiye Cumhuriyeti’ni ilk tanıyanlar listesinde başlarda yer alan Şili de Avustralya’yı 3-1 yendi. Şili, Dünya Kupası’nın ‘Tutunamayanları’nın her daim tuttuğu takımlardan biridir. Bu arada yeni adıyla Başakşehir’in İstanbul BB’den miras kalan taraftar grubu Bozbaykuşlar, ‘döndü’! Turnuva öncesi ‘mazlum’ Honduras’ı destekleyeceklerini açıklayan Bozbaykuşlar, İspanya 5 yiyince onu destekleme kararı aldı. Bu haklı ‘dönüşüm’ü ben de yerinde buluyorum.
EN YAKIŞILIKLISI MARADONA’DIR
Bu arada Dünya Kupası’nın gelmiş geçmiş en yakışıklı on topuçusu açıklandı. Malum olduğu üzere yine Beckham, Totti, Maldini vs vardır. Valla aynaya bakıldığında bu arkadaşlar en yakışıklı isimler olabilir fakat yeşil saha üzerinde, hele de topla birlikte gelmiş geçmiş ve sanırım bir daha da geçmeyecek en yakışıklı futbolcu Maradona’dır. Meşin yuvarlağın en çok yakıştığı, en estetik bütünlüğün ortaya çıkığı topçudur Arjantinli… Ardından Cruyff gelir sanırım…
Evet, bugünlük de bu kadar…
Paylaş