Paylaş
1998’E KADAR YOK SAYILDI
Aile içi şiddet kavramı, ilk kez 1998 yılında 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un yürürlüğe girmesi ile “hukuk” dünyamızdaki yerini aldı. 1998 yılından önce aile içi şiddet, Medeni Kanun ve Türk Ceza Kanunundaki hükümlerle çözümlenmeye çalışıldı. Ancak bu kanunlardaki hükümlerin yetersizliği karşısında aile içi şiddetin ayrı bir kanun ile çözümlenmesi zorunluluğu doğdu.
ZAMANLA YETERSİZ KALDI
4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun ile aile içi şiddetin önlenmesinde etkinlik sağlanması amaçlandı. 2007 yılında yapılan değişiklik ile 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un kapsamı fiilen birlikte yaşamayan aile bireylerini de kapsayacak şekilde genişletildi. Kanun, uygulamada özellikle aile içinde değil toplumda birey olarak kadına karşı şiddetin önlenmesinde ihtiyaçlara cevap vermemesi ve yetersiz kalması nedeniyle 2012 yılında 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’ yerini bıraktı.
ŞİDDETİN TANIMI YAPILDI
Şiddetin; kişinin, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmesiyle veya acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfî engellenmesini de içeren, toplumsal, kamusal veya özel alanda meydana gelen fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranış olduğu belirtildi. Şiddet mağduru ve şiddet uygulayanla aynı haneyi paylaşmasa da aile veya hanede ya da aile mensubu sayılan diğer kişiler arasında meydana gelen her türlü fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddetin ev içi şiddet olduğu ifade edildi.
Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan eylemlerin kadınlara karşı şiddet olgusuyla yapıldığı kabul edildi.
ÜÇ KADINDAN BİRİ MAĞDUR
Şiddetin en çok bilinen türü olmasına ve suç olarak ceza yasalarımızda düzenlenmesine rağmen Ülkemizde kadınların yüzde 38’i fiziksel şiddet görüyor. Kırsal kesimlerde bu oran yüzde 43’lere çıkıyor. Yaşadıkları fiziksel şiddeti kimseye anlatamayan kadınların oranı yüzde 48.5. Fiziksel veya cinsel şiddet yaşamış kadınlardan herhangi bir sivil toplum örgütü ile polis ve savcılık dahil hiçbir kurum ve kuruluşa başvurmayanların oranı yüzde 92.
Kadınlar aile içinde en çok eşleri veya birlikte yaşadıkları erkekler tarafından; yumruk, tokat, tekme atma, kol bükme, boğaz sıkma, saç çekme, sopa ve benzeri herhangi bir araç kullanarak kaba dayak atma, kesici veya delici bir aletle yaralama gibi fiziksel şiddetlere maruz kalmakta. Kadının sağlıksız koşullarda oturtulmaya zorlanmasını ve sağlık hizmetlerinden yararlanmasının önlenmesini de Yargıtay, fiziksel şiddet olarak kabul etti.
EĞİTİMLE ORAN DÜŞÜYOR
Kocası, birlikte yaşadığı kişi veya başkası tarafından kadının isteği dışında veya istemediği biçimlerde cinsel ilişkiye zorlanması, cinsel şiddetin en yaygın örneği. Hiç eğitimi olmayan ya da ilköğretim bitirmemiş kadınların yüzde 22,2’si yaşamlarının herhangi bir döneminde cinsel şiddete maruz kalırken, lise ve üzeri eğitim almış kadınlarda bu oran yüzde 8,7’ye düşmekte. Başkalarıyla cinsel ilişkiye zorlama, organlara zarar verme, çocuk doğurmaya veya doğurmamaya, kürtaja ve fuhuşa zorlama cinsel şiddet türlerinden bazıları. Yargıtay bir kararında kadının ailesi tarafından istemediği bir erkekle evlendirilmesini de cinsel şiddet olarak nitelendirdi.
TEHDİT VE HAKARET EN YAYGINI
Hakaret, tehdit ve başkalarının yanında küçük düşürmenin yanında, Ülkemizde yaygın olarak görülen bir diğer psikolojik şiddet biçimi de özgürlükten yoksun bırakma. Psikolojik şiddet; kadını eve veya odaya kilitlemek, dışarıya yalnız çıkmasına izin vermemek, pencereden dışarıya bakmasına izin vermemek, karanlıkta bırakmak, bağırmak, korkutmak biçiminde de olabilmekte. Kadının başka kadınlarla kıyaslanmasını, çocuklarıyla görüştürülmemesini ve giyiminin kısıtlanmasını da Yargıtay psikolojik şiddet olarak kabul etti.
EKONOMİK ŞİDDET SÜREKLİLİK GÖSTERİYOR
Ekonomik şiddet, fiziksel şiddet gibi çoğunlukla görüldüğü gibi kendini ani ve öfke patlamaları biçiminde açığa vurmamakta daha çok kişilik ve huyla ilgili olup sistematik ve süreklilik göstermekte. Ekonomik şiddete uğrayan kadının bu tavrı algılaması, tepki göstermesi çok daha zor ve uzun zaman gerektirir.
Kadının mallarını ve diğer gelirlerini elinden almak, çalışmasına izin vermemek, istemediği işte zorla çalıştırmak, iş hayatını sürdürmesine engel olacak kısıtlamalar getirmek, ziynet eşyalarını elinden almak, kişisel zevk ya da beğenisi doğrultusunda gereksinimlerini karşılayacak parayı vermemek ekonomik şiddettin en belirgin örnekleri. Yargıtay, kadına ailenin ekonomik birikimine ilişkin bilgi vermemeyi ve ekonomik konularda kadının düşüncesini almadan karar vermeyi ekonomik şiddet olarak değerlendirdi.
Gelecek Perşembe gününe kadar şiddete uğrayan kadının hakları, başvurabileceği hukuki yollar ve uygulanacak tedbirler konusundaki e-mail ve tweet’lerinizi, kansuejder@gmail.com ve www.twitter.com\kansuejder adreslerine bekliyorum.
Paylaş