Bana hep daha kısa gelmiştir ama kronometre tutmuşluğum yok, İETT’ye itiraz edemem! 1.5 dakika içinde “İnsen inilir de, çıksan çıkılmaz” yokuşu atlatıp Tünel-Karaköy arasındaki mesafeyi hallediverirsin. Maceralı ve eğlenceli bir hayatı, köklü bir geçmişi vardır. Seveni çoktur, sevmeyene hiç rastlamadım. * * * Israrcı bir Fransız mühendisin İstanbul’a hediyesidir: Eugene Henri Gavand. Karaköy’den Pera’ya oflaya poflaya çıkanların dertlerine derman olmaktan çok kârlı bir ticari yatırım vardı şüphesiz 1867’de Mösyö Gavand’ın kafasında. İşi kolay olmadı. Abdülaziz’in devr-i saltanatı sırasında bir nevi tutuculuk-Batıcılık kavgasının sembolü haline geldi. Gerekli izni alana kadar çok uğraştı. Şeyhülislam “Günahtır!” bile dedi. Tünel Meydanı’ndaki zorunlu istimlak büyük patırtı kopardı. Deneme seferleri sırasında kobay olarak kullanılan hayvan dostlarımızın ödlerinin patladığı bile iddia edildi. Ama allem etti, kallem etti 1875’in ilk günlerinde Tünel’i açtı. Londra ve New York’un ardından dünyanın üçüncü “yeraltı yolcu taşıma sistemi” İstanbul’da görülmüş oldu. * * * 1939’da bedeli ödenerek millileştirildi ve İETT’ye bağlandı. Zaman içinde çok değişiklik yaşadı. En önemlisi 1970 yılındakiydi. Ben de kendisini 1980’lerde bu haliyle tanımıştım zaten. Artık hepsi tarihe karışmış Beyoğlu mağazalarının karton reklam kartları, tünelin içinde karşılaşıp yan yana geçerken heyecanlandığımız Paris’te üretilmiş vagonlar filan harikaydı. Değişim sürdü. Hem Karaköy, hem de artık adını verdiği Tünel Meydanı’ndaki istasyonun tipi değişti, vagon değişti, turnikeler değişti... Tarihini anlatmak uzun sürer, 135 yaşındadır kendileri. Merak eden olursa Vahdettin Engin 10 yıl önce harika bir kitap yazmıştır hakkında (Tünel, Simurg Yayınları); onu bulur ve okur. Tavsiye ederim, çok güzel bir kitaptır ayrıca. * * * Şimdi ben bunu niye anlattım. Tünel’i kullanmak için yakın zamana kadar 1 TL ödüyorduk. Cuma günü Tarihi Yarımada’da turumu tamamlayıp, Galata Köprüsü’nde pırıl pırıl denizi ve gökyüzünü seyredip soluklandıktan sonra Karaköy’deki istasyona yürüdüm. Abartılı bir zam geldiğini zaten biliyordum ama 2.5 TL’yi duyunca içimden “Yuharey!” dedim. Hesabım berbattır, yüzde kaç zam gelmiş oluyor? Yüzde yüz elli? yüzde iki yüz elli?.. Neyse ne, 1 TL öderken 2.5 TL ödedik işte! Parayı uzattım, jeton beklerken “BİRgeç” adında “kullanımlık pass” ibareli bir manyetik kart (elektronik bilet) uzattılar bankodan. Kâğıtla plastik arası malzemeden üretilmiş bir kart. Sırada benden önce “BİRGeç”ini alan adam “Yine birilerini zengin ediyorlar tabii!” dedi. Kazığın dumanı üzerinde tüterken verilebilecek bir tepki deyip geçecektim, ben de sinirlenmiştim. Fakat iş burada kalmadı. Hak verenler, homurdananlar “1 liralık yol 2.5 lira olur mu?”, “Jeton yerine bu kartı yaptırdılar, yine vurdu birileri voliyi”, “Hangi maaşa bu kadar zam yapılıyor?” diyenler... * * * Kurumun sağladığı farklı kartlarla ödediğiniz ücreti 1 TL 65 kuruşa filan çekmek mümkün ama, Tünel’e işi ara sıra düşene bu kadar abartılı bir zammı açıklamak mümkün olmuyor. “Şüyûu vukûundan beterdir” demişler. Kimse “voli vurmamış” olsa da, Karaköy-Tünel hattında algı bu vaziyette. Elçiye zeval olmaz derler, fark etmez, olsun ayrıca. Hakikaten bu kadar zam mı olur? El insaf! Yaşasın Tünel, kahrolsun insafsız zam!