Paylaş
Gençlik hayallerimizden biri de İstanbul’da bir “Virgin” açılmasıydı.
Paris’te Champs-Élysées (Şanzelize) üzerindeki, New York’taki, Londra’da Oxford Street’teki Virgin Megastore’ların plak ve CD raflarını birer hazine gibi düşlerdik. Yıl 2011; ilk Virgin mağazamız açıldı; sonuç hüsran.
Havaalanlarında pasaport kontrolünden geçtikten sonra “Anaaa, okuyacak kitabı bavulla beraber uçağa yükledim” diyenlere yönelik hizmet sunan minik gazete bayileri, bıdık müzik marketleri vardır ya...
Hah işte, içerik o dükkânlardan hallice.
Mağazanın iki kata yayılmasının verdiği ferahlık, klasik Virgin raf sistemi sayesinde aradığınızı rahat bulmak vesaire artı hanesine yazılır.
Ama sunulan ürünlerin bu kadar zayıf olacağını hiç ummazdım.
İstiklal Caddesi’nin diğer müzik/kitap/film/hobi mağazalarından eksiği var fazlası yok.
Müzik bölümü zayıf, kitap bölümünü cadde üzerinde Robinson ve Pandora varken hiç ciddiye alamayacağım.
“Girmişken boş çıkmayayım, bari bir kitap alayım” diye kendimi epeyce zorlamama rağmen yeni veya ilginç bir kitap bile bulamadım.
Kös kös, “Bir zamanlar arşivinle ateşlenen başımı/Raflarının yerine dayasaydım taşlara” tribi atarak çıktım.
Açanların ellerindeki tek silah “Virgin” markası.
Marka hâlâ güçlü ama artık mağaza açmıyor, olanları da kapatıyor veya devrediyor.
Özellikle müzik dünyasındaki değişimin (mp3, Napster sonrası gelişmeler vb.) ardından (Paris’tekini saymazsak) bütün Virgin’ler kepenk indiriyor.
İstiklal’deki AVM’de açılan mağazanın müzikten çok resim araç gereci, oyun/oyuncak, elektronik aletler gibi alanlara yoğunlaşması ömrünü uzun kılar mı bilemem.
Tek bildiğim sürekli müşterisi olamayacağım.
Binanın durumu ayrı bir dram.
19’uncu yüzyılın sonlarından itibaren bu noktada sırasıyla Cafe du Luxembourg, Deveaux Apartmanı, Gomon (Gaumont) Sineması, Luxembourg Sineması, Glorya Sineması ve nihayet Saray Sineması boy göstermişti.
Çocukken Saray’da film seyretmişliğim de vardır.
Saray kapandıktan sonra yıllarca karanlık, kaderine terk edilmiş bir kütle olarak durdu bu bina Beyoğlu’nda.
“Bina yenilenecek, bir de Virgin açılacak” söylentisiyle 2011’i gördük.
Hem de ne gördük işte...
Gider miyim yine? Bakın bir hikâye anlatayım...
Fransız yazar Guy de Maupassant, Eyfel Kulesi’nin sayılı muhaliflerindendir.
Kıllanan Adam edasıyla yapımı süresince atıp tutmuştur demir kulenin ardından: “Demir yığını... Çirkinlik abidesi... Paris’in kalbine çirkin bir hançer saplanıyor ey cemaat-i Parizyen...”
Kaldı ki kendisi Normandiya tarafından göçmüştür Paris’e; bir nevi çakma Parizyen üstat.
Fakat kule tamamlanınca bütün yemeklerini orada yer olmuş. Sabah tezgâhı açıyor, akşama kadar “al ka’ve ver şarap” kulede takılıyor.
Soruyorlar “Yav, Mopasanabi! Sen hani ayar oluyordun bu kuleye?”
Cevap geliyor: “Bu çirkin şeyin koca Paris’te görülmediği tek yer burası, ondan oturuyorum canım!..”
Benimki de o hesap olabilir tabii, nereden bileceksin?..
Sanal âlem çağırdı, gittim
ASLINDA Fatih Çekirge çağırdı.
Duymuşsunuzdur Hürriyet’in web sayfaları yenilendi.
www.hurriyet.com.tr daha ferah ve berrak site artık.
Fatih Çekirge “Buraya da yazar mısın?” dedi.
“Web’den dönenin mouse’u kırılsın, yetişebildiğim kadar yanındayım” dedim.
Bundan böyle henüz tam belirlemediğimiz günlerde hurriyet.com.tr’ye de yazacağım.
Gazete yazılarının dışında, hurriyet.com.tr’ye özel yazılar olacak.
Dün “Hasan Cemal 19-Hıncal Uluç 15” diyerek yola çıktık; haberiniz olsun.
Paylaş