Paylaş
Başbakan’ın daha önce işaret ettiği görüşmelerde nelerin konuşulacağı da üç aşağı beş yukarı belli...
Bütçe, TBMM İçtüzüğü ile ilgili bazı düzenlemeler/değişiklikler, reformlar ve muhakkak “yeni anayasa” ile ilgili nabız yoklanacak “kulislerden sızan bilgilere” göre...
Her şeyden önce demokratik olgunluk bakımından zevahiri kurtarmak açısından bile olsa önemlidir.
Diyalogdan zarar değil, fayda gelir ki; toplumsal çatlaklara nemlendirici krem etkisi gösterse bile öpüp başımıza koymamız gerekir.
*
AKP’nin bir zamanlar AB ile uyum sağlamak konusunda (zorunlu veya değil, oraya takılmayalım) hevesli olduğu dönemde TBMM’ye getirdiği reform paketleri konusunda muhalefet gereken desteği vermişti.
Yani görüşmelerde bu bahiste bir problem çıkacağını sanmam.
TBMM İçtüzüğü ile ilgili genel kurul günlerini “çalışma” ve “tartışma” olarak ikiye ayırmak gibi öneriler de şiddetle itiraz edilecek türden hadiseler değil.
Bütçe ile ilgili zaten görüşülmüştü diye hatırlıyorum, onu da bir kenara ayıralım tartışma başlığı olarak.
*
Peki yeni anayasa?
Bakın orada işler karışıyor işte...
CHP “İlk dört madde ve ‘The Başkan’lık ile gelme, ne olursan ol gel” demişti.
Başkanlık ısrarının geçen dönem belli bir noktaya kadar anlaşma sağlandığını bildiğimiz, bazı maddelerde mutabık kalınan anayasa çalışmalarını tıkadığı malum.
“The Başkan”lık konusunda Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında en azından “aciliyeti ve önceliği” konusunda pürüzler olduğu kısmına hiç ilişmeyelim.
Fakat işler tıkanırsa, yine orada tıkanacaktır, hepimiz biliyoruz değil mi?
Dün muhtarlarla yaptığı toplantıda Cumhurbaşkanı önceki anayasa çalışmasının tıkanması konusunda yine muhalefete (aslında CHP’ye) yüklenirken şu ifadeleri kullandı:
“Dürüst davranmamak, top çevirmek, yalancılık...”
*
Haziran seçimleri sonrasında, koalisyon görüşmeleri sırasında (ya gülmeyin işte, âdet yerini bulsun diye de olsa yapıldı) benzer suçlamalar havada uçuşmuştu hatırlarsanız.
O zaman haddim olmayarak bir öneri getirmek isterim.
30 Aralık’ta yapılacak görüşmeler kamuoyuna açık olarak yapılsın.
Neticede milletten, milli iradeden saklanacak konu başlıkları görüşülmeyecek.
Kim yalancı, kim top çeviriyor, kim işi (anayasayı veya diğer başlıkları) yokuşa sürüyor, kim “Görüşmede doğru söyler, basın toplantısında şaşar” duyalım, görelim, bilelim, kararımızı ona göre verelim.
Yeni bir anayasaya, hele Meclis’te temsil edilen partilerin mutabakatıyla oluşturulacak yeni bir toplumsal sözleşmeye kimsenin hayır diyeceğini sanmam; ihtiyaç olduğu da yıllar içinde yamalı bohçaya dönen cunta anayasasının halinden de belli.
Şu işi açık açık yapsınlar, hepimiz görelim iyi niyeti, kötü niyeti.
Olmadı, görüşme tutanakları yayınlansın, okuyup, tartışıp ak koyunu kara koyunu ayırt edelim.
Şeffaflık sadece nutuklarda havalı ve kullanışlı bir kavram olmaktan çıksın, karar hakikaten milli iradeye bırakılsın.
Yoksa bir Çelik şarkısı daha çekecek halim(iz) kalmadı:
“Yalancısın sen yalancı/ Ne olursun gitme dur/ Unuttun mu küçüğüm/ Yeni anayasamız olacaktı...”
Paylaş