Paylaş
Cesaret anksiyeteyi üstlenerek, umutsuzluğa direnir...”
Psikiyatrist Kemal Sayar’ın Psikeart dergisinin “Kaygı-Bunaltı-Anksiyete” temalı sayısından (Şubat 2014) bu satırları not almıştım dün sabah.
Niyetim eşimde dostumda, yakın çevremde, elbette kendimde gördüğüm duyduğum, sosyal veya “konvansiyonel” medya yordamıyla toplumdaki derin etkilerini özellikle son bir haftadır izlediğim “endişeli halimiz” üzerine yazmaktı.
‘SANSASYONEL HAREKETLER’
İstiklal Caddesi’nde canlı bombanın 4 masumu öldürdüğü, onlarcasını yaraladığı alçak saldırısından önceydi...
İstanbul Valisi’nin Almanya’nın diplomatik misyonlarını ve Alman Lisesi’ni “terör saldırısı tehdidi” nedeniyle kapattığını duyurmasını “teyide muhtaç duyumlarla sansasyonel hareketler yapmak” diye eleştirmesinden sonraydı...
“Teyide muhtaç” olmayan, ancak “detaylarını” bu yazıyı yazarken tam bilemediğimiz bir hain saldırı daha...
Yanından geçerken ara sıra “bi küçük paket” kestane aldığım seyyar arkadaşın az ötesinde (o da yaralanmış, acil şifa dilerim) gerçekleşmiş saldırı.
Kaymakamlığın orada, hemen yakınında, Atlas Pasajı’na az kala, önünden ömür boyu binlerce, belki on binlerce kez geçtiğim, geçtiğimiz o noktada...
KÖTÜ BİR ŞEY OLACAK
Oysa mesela aynı dergide Ayhan Eğrilmez’in “Günümüzün anksiyöz (endişeli) insanı” başlıklı yazısından şöyle satırların altını çizmiştim:
“Anksiyete tetiklendiğinde insanın ayakları yerden kesilir, dizlerinin bağı çözülür, güvensiz, huzursuz ve tedirgin bir varoluş hali etkinleşir. ‘Az sonra...’ çok kötü bir şey olacaktır; varoluşu tehdit eden, uğursuz bir şeyler.
...Yatıştırılamadığı için uzun sürmüş anksiyete dönemleri zihne travmatik anılar olarak derinden kazınırlar ve sonraki nöbetlerin tetiklenişini kolaylaştıran, yatıştırılmalarını zorlaştıran ‘olumsuz beklenti örüntüleri’ne dönüşürler.
Kaçınma kişinin baskın savunma kalıbı haline gelir...”
Anksiyetenin zamanını “Endişeli Gelecek Zaman” olarak nitelendiren (Depresyon: Hüzünbaz Geçmiş Zaman) Ayhan Eğrilmez, bu “zamanda olacakları” da şöyle özetliyordu:
“Zihnin akılcı üstyapıları ile bağlantılar kopar ve kaos hüküm sürmeye başlar. Kişide delirme, aklını yitirme kaygıları başlar..”
KENDİ MEMESİNİN OBURU
Bu anksiyete halini bireysel vakalar olarak değil de memleket boyutunda, bir “şiddet ve toplumsal kaygı sarmalı” olarak değerlendirince...
Ortaya çıkan manzarayı düşününce...
Ben söylemeyeyim, anladınız zaten...
İstanbul’un tam kalbinde “teyide muhtaç” olmayacak halde 4 masumun daha canını aldı terör belası.
Kaybettiklerimize rahmet, yakınlarına sabır, yaralılara şifa diliyorum.
Dergiden büyük yazar Bilge Karasu’nun bir cümlesini de not düşmüştüm not defterimin en üstüne:
“Kaygı da korku gibi kendi memesinin oburudur...”
Paylaş