Uyandığımda hava yeni aydınlanıyordu. Mutfakta kedinin evdeki gece hayatıyla ilgili hazırladığı raporu dinlerken, Luis Bunuel filmlerini andıran bir manzara belirdi sokakta:
Komşulardan biri hem kendine hem de köpeğine ameliyat maskesi takmış. “Millet balataları -Özge Uzun’un kulakları çınlasın!- sıyırdı bu grip mevzuunda” dedim, geçtim. İş güç bekliyor, kediyle sokak seyredemeyeceğim.
Evde mesai erken başlıyor. O saatte gazete almak için bayii evinden kaldırmak gerek. Bekleyeceğime internete kuvvet, haber kanallarının kuşluk vakti bültenlerine kuvvet dalıyorum gündeme. Gece tartışma programını çok kaçırmışsam, mesela akıl/fikir insanlarının yarışma jürisi gibi konuştukları bir nevi “freak show”a fazlaca takılmışsam biraz gündem yorgunluğu olabiliyor, o kadar... Bu sabah ne yazacağımı biliyorum. Kediye de söyledim: “Ahbap, hiç istemememize rağmen başımız tayt ve pelerin giyen, aynı zamanda üstün güçleri de olan bir elemanla derde girebilir. Üçgen içinde ‘S’ logosu olan bir tip uçarak gelirse camı açma!” Kedi “Bir gün de uzatmadan ver şu mamayı be apaçi!” dercesine baktı.
Pelerinli, taytlı ve kafasını bozmak üzere olduğumu düşündüğüm kişi Superman. Yakın geçmişte, 1-2 ay içinde yine bu sütunda “Superman casus muydu?” başlıklı bir yazı belirmişti. “Was Superman A Spy?” adlı kitaptan öğrendiklerimi aktarmıştım. Soğuk Savaş paranoyası, ABD Hükümeti’ne Superman maceralarında komplo senaryosu aratmıştı. Maceraları yazan kişiler sorgulanmıştı filan. Lois Lane’in manitası, Lex Luthor’un amansız düşmanı, iyiliğin savunucusu, Amerikan Rüyası’nın fantazmadan taşmış hali Superman’i ben de severim. En bayıldığım süper kahraman değildir ama özellikle ilk dönem maceralarının tıpkı basımlarına gördükçe dayanamam, alırım, okurum, severim. Superman’in haysiyetiyle oynamak da, değil bana, hiç kimseye düşmez.
Fakat çizgi roman kurtları, bu güzel sanatın tarihinden öyle güzel hikayeler çıkartıyorlar ki... Son bombayı Craig Yoe patlattı. Enteresan bir adamdır. Kendisini “Çizgi romanların Indiana Jones’u” olarak tanıtmış, Mobius’tan Eisner’a kadar pek çok ödülü bulunan bir yazar, yayıncı, girişimci vesaire. Craig Yoe’nun patlattığı bombanın adı “Secret Identity/ Gizli Kimlik.” Alt başlığını da söylersem konu biraz daha netleşir: “Superman’in Yaratıcılarından Joe Shuster’ın Fetiş Sanatı.” Bu ne demek peki? Hemen açıklayayım. Superman’i hayal edip dünyaya sunanlar Joe Shuster ve Jerry Siegel. Bu ikili kariyerlerinin başında, 1938’de Superman’in haklarını yayıncı Action Comics’e 130 dolara satıyor. Ayrıca her sayı, her macera için normal bir telif ücreti alıyorlar. Ancak kahramanları para basan bir makineye dönüşünce “Bizim hakkımızı yemeyin” diyorlar. Sen misin diyen? Mahkemeye gidiliyor. Az bir tazminat alıyorlar ama hepsi avukatlara gidiyor, kahramanları üzerindeki bütün haklarını da kaybediyorlar. İmza yok, iz yok. Zor bir dönem Siegel ve Shuster için. İş bulmaları engelleniyor, ürettikleri diğer işler kabul görmüyor... Ve Joe Shuster bu süreçte kendisini “Nights of Horrror”u resimlerken buluyor. Tezgah altında az sayıda satılan, fetiş temalı hikayeler içeren bir dergi bu. New York’ta bir grup gencin bu dergiden esinlenerek suç çetesi kurması derginin zaten kaynamakta olan cadı kazanına atılmasına yol açıyor. Soruşturmalar, davalar... Dergi zamanla unutuluyor. Hiç yayınlanmamış gibi oluyor. Ta ki Craig Yoe eski sayılara bir şekilde ulaşana kadar... Bir dinozor fosili bulma ihtimaliniz bu dergileri bulma ihtimalinizden yüksektir, onu da söylemiş olayım.
Superman’i çizen ve yaratan adamın, işsiz/umutsuzken çizdiği fetiş resimleri birer harika. Harika derken... Bir Eric Stanton, hatta bir Bill Ward bile beklemeyin. Ancak çizilen karakterler! Evet, aynen Superman, aynen Lois Lane... Lois Superman’i “tezgaha bağlamış”, şaklatıyor kırbacı mesela. Tıpkısının aynısı! Dünyayı kurtaran adam ve biricik sevgilisi, iyiliğin, temiz hislerin vesairenin timsali Superman sado/mazo alemlerde... Şimdi bunları aktararak Superman’in karizmasını çizmiş mi oluyorum ben? Hiç sanmam. Kripton aşkına, hem de hiç sanmam!