Paylaş
“Sus, kelek!”
“Mao’nun oğlusun, utanmaz adam!”
“Otur yerine, Meksika buğdayı!”
“Faşist ahtapot!”
* * *
Ah, ne gülerdik bu sözlere...
Uğur Mumcu’nun “Söz Meclisten İçeri” adlı kitabında bulduğumuz bu cümleleri kahkahalar atarak birbirimize okurken çok gençtik.
Nur içinde yatsın, Uğur Mumcu 1981’de, şimdi ne yapacağımızı bilemediğimiz 12 Eylül Anayasası arifesinde çalışmaya başlayacak olan Kurucu Meclis’in kulağına küçük bir küpe olarak hazırlamıştı bu kitabı.
Ağırlıklı olarak 1961-1980 arasında TBMM çatısı altında sarf edilen ve tutanaklara geçen hakaretlerin toplandığı bir çalışmaydı “Söz Meclisten İçeri”.
Amacının parlamentoyu veya parlamenterleri aşağılamak/zor durumda bırakmak olmadığını, bu “hakaretçilerin” bütün parlamenterleri temsil edemeyecek bir azınlık olduğunu özellikle vurguluyordu kitabında Mumcu.
Zaten bu sebepten, özellikle isim veya parti belirtmemişti; sadece oturumları ve tarihleri not düşerek tutanakları yayınlamakla yetinmişti.
Uğur Mumcu, parlamenter hayatın ilk sövgüsünün, ilk mecliste (1877 Meclis-i Mebusanı) bizzat Başkan Ahmet Vefik Paşa’nın “Sus, eşek!” demesiyle yaşandığını belirtir.
Kaynağı Bernard Lewis’in “Modern Türkiye’nin Doğuşu” kitabıdır.
1877 Meclis-i Mebusan’ı, aynı zamanda “kutsal meclisin” eleştiriye karşı duyduğu korkunun ve bunun için gerçekleştirdiği ilk hamlenin de sahnesi olmuştur.
Meclisin ilk yaptığı işlerden biri “matbuat nizamnamesi” yani “basın kanunu” hazırlamaktır.
134 yıl önceki “matbuat müdürü” Macit Bey’in hedefinde mizahi yayınlar vardır (Aman ne şaşırdım, ne şaşırdım!):
“Mizah gazeteleri lüzumsuz ve faidesiz olduğu gibi bunların mazuratı da vardır!”
Torunlarınızın torunlarının torunları sizi hiiiç aratmıyor, bilesiniz Macit Bey!
Malum, bu fakirin en büyük eğlence kaynağı olan TBMM TV’nin yayınlarına kısıtlama getirildi.
16 yıldır “kesintisiz” yayında olan TBMM TV’yi artık haftada 3 gün (salı, çarşamba, perşembe), belli saatler arasında (14.00-19.00) seyredebilecek vatandaş.
Bir güzel bahane uyduruldu tabii, frekans filan diye.
Ama seçtiklerimizin neler yaptıklarını, neler konuştuklarını, neleri konuşmadıklarını, nasıl kapıştıklarını seyretme şansımız 16 yıl sonra elimizden kaydı gitti.
Mizah keskin zekâ işi; kâğıt kesiği gibi acıtması bu yüzdendir.
Neyzen Tevfik sanki bugünü görmüş gibi yazmış yıllar önce:
“Toplanır haftada üç kerre gürûh-ı vükelâ/Sakın eshab-ı kehf sanma uyurlarsa da ha!”
Neyzen’in bıraktığı yerden lafı alıp Şair Eşref’e bırakıp -tedbir olarak!- “Sözüm bugünkü meclisten dışarı” da diyerek inceden uzayayım ben:
“Uğraşırken siz, bina sarsılmalı
Pantolon, setre, yelek yırtılmalı
İndirin yekdiğere şaplakları
Aşk edin enseye ta tırnakları
Defter-i yekdiğeri cebren dürün
Bazı mebusu boğarken öldürün
İstirahat eyleyin beş altı gün
Her zaman hazır size böyle düğün!”
Paylaş