İzmir'e olan alakamı yakın arkadaşlarım ve hafızası kuvvetli okurlar bilir. İstanbul'u çok severim, hemen arkasından da İzmir gelir.
Oysa ne İzmir doğumluyum, ne de uzun sayılabilecek bir süre yaşadım bu kentte. Ama severim işte. İstanbul'daki arkadaşlarımın önemli bir bölümünü de İzmirli elemanlar oluşturur.
Hürriyet'in -Milliyet TIR'ı kadar olmasa da- yurt sathında tedirginlik yarattığından bir şekilde emin olduğum ‘‘İl Mümessili’’ hadisesi başlarken, ‘‘İzmir'i vermezseniz atarım kendimi aşağı’’ diyerek Gözcü'nün bulunduğu en üst kata çıktım.
Rezillik çıkmasın diye kabul ettiler bu isteğimi. Şimdi Pakize Suda ile ben İzmir'den sorumlu Hürriyet yazarıyız.
Ben bayağı bir havaya da girdim. Geçen hafta Uğur Cebeci'yle karşılaştık koridorda. Ben hemen esas duruş gösterip ‘‘Kanat Atkaya, İzmir. Emir ve görüşlerinize hazırım kom'tanım’’ dedim.
Uğur Abi anlayabildiğim kadarıyla içinde ‘‘Allahım... Nereden buluyoruz biz bunları... Hasta hakikaten bu çocuk galiba’’ gibi kelimeler geçen bir cümle kurdu ve uzaklaştı.
Pakize İzmirli olduğu için onun durumu daha kolay. Ben de İzmirli arkadaşlarıma güveniyorum diyeceğim ama onlarla İzmir şöyle oluyor: ‘‘Kalyon... Balık yemeye gidelim... Eko... Kahvaltı için Çeşme yolunda acayip bir yer var oraya gidelim... Doydoy... Eeee bu akşam ne yapıyoruz?..’’
Dolayısıyla bu ekiple sadece güzel İzmir'in eğlence yerlerini, restoranları vesaire denetleyebilirim.
İzmir'in bana emanet edilmemesi gereken sorunları muhakkak vardır. Fakat benim bu noktada görevim, biraz da sorunlarınızı size anlatmak. Tabii ‘‘Bana sorunumu niye anlatıyorsun kardeşim?’’ diyeceksiniz.
Fakat unutmayın ki; bu sayede sorunlarınızı sorumluların da okuma şansı doğacak.
*
Geçen sene Süper Lig'de İzmir takımı kalmamasını ‘‘Haksızlık bu!’’ diyerek karşılamıştım. Türkiye'nin en mühim illerinden birinin Süper Lig'de temsil edilmemesine bozulmak tabii ki bunda etkiliydi. Ama itiraf edeyim, biraz da İzmir'e gelme fırsatım azaldığı için bozulmuştum.
Şimdi İkinci Lig A Grubu'nu da yakından izliyorum. Ve gördüğüm kadarıyla ne Göz-Göz, ne Kaf-Sin-Kaf, ne ‘‘Büyük Altay’’, ne de ‘‘İzmirspor’’un umudu var.
Vestel Manisa çıkar, ben de Manisa maçı için İzmir'e giderim, oradan geçerim gibi planlar yapıyorum.
*
Tam bu umutsuzluk anında gelen ‘‘İzmir Mümessilliği’’ni bir ilaç olarak algıladım.
Şimdi ben bu aralar bir İzmir'e geleceğim tabii ki. aslında niyetim bayramda gelmekti ama İzmir'de kimseyi bulamazsın ki birader tatil gününde.
O yüzden şöyle bir şey yapalım.
Siz burada gözüken e-mail adresine, derdinizi kederinizi ‘‘öncelikli olanlar’’ı vurgulayarak yollayın. Eğer üşenmeyip, liste şeklinde yollarsanız, sorunları sıralamak ve tasnif etmek de kolay olacaktır.
Bir de rica edeceğim ‘‘Mahalle bakkalına gıcığım’’, ‘‘Evleneceğim ama vesikalık bulamıyorum’’ türü kişisel meselelere girmeyelim. Daha doğrusu ben girerim de, vakit kaybetmiş oluruz.
Başka ne diyeyim?
Bekliyorum işte.
Bu arada İzmir'le ilgili başka planlarım da var ama önce bir netleşsin...
Ferhan Şensoy gibi bağlamak gerekirse ‘‘Savul bre güzel İzmir, boyoz için, kumru için, Alsancak'ta yayılmak, Karşıyaka'da salınmak için geliyorum’.
Açtık bir kapı İzmir'e sonunda, hayırlı olsun.
Sarı Tebessüm'ün hakkını yemişler
HAFTALIK Dergisi'nden Bozkurt Işıklar, ‘‘Türk Sinemasının Altın Kestaneleri’’ başlıklı bir araştırma-haber hazırlamış.
Tanınmış 8 sinema eleştirmeninden son 20 yılın en kötü 10 Türk filmini seçmeleri istenmiş.
Jüride Agah Özgüç, Atilla Dorsay, Burçak Evren, Uğur Vardan, Ali Hakan, Tunca Arslan, Murat Özer ve Burak Göral bulunuyor.
Malum, ABD'de her yıl ‘‘Altın Ahududu’’ adı altında, Oscar'a alternatif olarak kötü filmlerin seçildiği ve ‘‘ödüllendirildiği’’ bir hikaye vardır.
Haftalık ‘‘Altın Kestaneler’’i uygun görmüş.
Uzatmayalım, liste şöyle oluşmuş:
1- Mumya Firarda- 6 oy
2- Asmalı Konak- 5 oy
3- Dansöz- 5 oy
4- Kız Kulesi Aşıkları- 5 oy
5- Avcı- 4 oy
6- Kuşatma Altında Aşk- 4 oy
7- Asansör- 3 oy
8- Mektup- 3 oy
9- Sarı Tebessüm- 3 oy
10- Son- 3 oy
Listeyi tartışacak değilim. Hepsini seyretmiş değilim ama seyretmiş olduklarımın durumunu biliyorum ve unutmak için hálá çabalıyorum.
Beni asıl üzen Sarı Tebessüm'ün durumu oldu. Hayatım boyunca film seyrettim. İyi takip ettiğim bir alandır. Kendimce bir kötü film anlayışım da var elbette.
Ama ‘‘Seyrettiğin bütün kötü filmleri, çektiğin o sancılı dakikaları gözden geçir ve tek film seç’’ deseler, cevabım şüphesiz ‘‘Sarı Tebessüm’’ olurdu.
Hatta bu kadar kötü bir film olduğu için sempati beslediğimi bile söyleyebilirim.
Bu sebepten sadece 3 oy alarak 9'uncu sırada kalmasını haksızlık addediyorum.
‘‘Büyük Yalnızlık’’ın listeye girememiş olması da düşündürücü. O filmin çıkışında ‘‘Bir daha Türk filmi mi... Aman diyeyim’’ şeklinde bir cümle kurmuştum. Çok özel durumlar dışında kendime verdiğim bu sözü hálá tuttuğumu söyleyebilirim.
Bu vesileyle ‘‘Sarı Tebessüm’’e oy veren üç jüri üyesini de sevgiyle anmak isterim: Ali Hakan, Uğur Vardan ve Burak Göral.