AB muhabbeti açıldığı vakit, en umutsuz anlarda kurulan klasik bir cümle vardır: ‘‘Bu Türkiye'nin nesini alsın adamlar ağbi; dertsiz başlarına dert mi açacak adamlar?..’’.
Pek sevimsiz bir cümle... Ben de sevmiyorum. Ama bazen öyle bir olayla karşılaşıyorsunuz ki; ‘‘Bunu görse, kesin almaz adamlar bizi AB'ye’’ diyorsunuz.
Türkiye şu anda görüşmeler için tarih arayışında. Bu da nereden bakarsanız bakın, er geç AB'ye gireceğimizi gösteriyor.
***
AB'ye girmek konusunda inadımız inat. Hakikaten, hep beraber çabalıyoruz bunun için.
Meclis bile çabalıyor. Yıllardır niye değiştirilmediğini sorgulanmayan yasalar 'uyum paketleriyle' değiştiriliyor. Kağıt üzerinde de olsa, giderek daha demokratik bir ülkenin vatandaşları haline geliyoruz.
‘‘Kağıt üstündeki değişiklikler Türk insanını Avrupalı yapar mı?’’ şeklinde sevimsiz bir soru sorsam, çok kızar mısınız acaba bana?
Yanlış anlaşılmasın, Türkiye'nin AB üyesi olmasını çok ama çok istiyorum. Fakat bir de ‘‘memleket gerçeği’’ diye bir şey var.
Türkiye'nin önemli bir bölümünü gezmiş biri olarak, yukarıdaki sevimsiz soruyu kendime her sorduğumda tepkim yutkunmak oluyor.
***
Efes Pilsen'in Taylor Nelson Sofres'e yaptırdığı ‘‘Türkiye Profili-2’’ adlı kamuoyu araştırmasını kendimize rehber alalım ve bazı sorular sorup, cevaplarını aktaralım.
Gazete okumak, bir nevi medeniyet belirtisi. Yaşadığı ülkeye, yaşadığı dünyaya ilgisini gösterir insanın. Gazetelerin ne kadar iyi olduğu tartışmasına girmeyeceğim. Ama Türkiye'de nüfusun sadece yüzde 35'i her gün gazete okuyor.
Buna karşılık nüfusun yüzde 97'si ise muhakkak televizyon seyrediyor. ‘‘Televizyonda ne seyrediyor peki?’’ diye sormayacağım, reyting raporları ortada.
Medeni olmanın esaslarından biri meslek sahibi olmak. Çetin altan yıllardır yazıyor bu konuyu. Bizde meslek sahibi olmaktan çok ‘‘Ne iş olsa yaparım ağbi’’ görüşü hakimdir. Çalışanların yüzde 50'sinin işlerini bir ‘‘tanıdık’’ sayesinde bulmaları, bu duruma bir yerde açıklık kazandırıyor...
Bilişim dünyasının gazetelerde, televizyonlarda ve tabii ki internet sitelerindeki sunumu, bu sektörün Türkiye'de çok mühim olduğunu gösteriyor.
Ama araştırmalar öyle demiyor. Nüfusun sadece yüzde 9'unun evinde bilgisayar ve internet erişimi bulunuyor bu araştırmaya göre. Bence daha da azdır ama neyse...
Yüzde 91'imizin pasaportu yok. Yüzde 77'imiz ise hiç yurt dışına çıkmamış. Yani üyesi olacağımız kulübün diğer elemanlarından sadece ülkemize gelenleri tanıyoruz büyük ölçüde...
***
Nüfusun yüzde 71'inin bankayla herhangi bir alakası bulunmuyor. Bankacılık da internet gibi normal boyutundan daha iri gözüküyor demek ki...
Türkiye'de yaşayanların yüzde 41.3'ü hayatında hiç ama hiç kitap almamış. Yüzde 32.4'ümüz ise ‘‘uzun zamandır’’ kitap almıyor. Bu ‘‘uzun zaman’’, büyük ihtimal, okul yıllarına kadar uzanıyordur ya, her neyse... ayrıca alanların ne aldıkları ve aldıktan sonra okuyup okumadıkları da başka tartışma konusu.
2002 yılı itibariyle, ülkemizde evlenenlerin yüzde 19'u hálá başlık parası ödüyor. Yine evlenlerin yüzde 36.5'i, hayat arkadaşını görücü usulüyle buluyor.
Ama, ‘‘Nasıl evlenmek isterdiniz?’’ sorusu yöneltilenlerin yüzde 91.6'sı ‘‘Tanışarak evlenmek isterim’’ diye cevap veriyor.
***
AB'ye elbette hela kapısından girilmiyor ama alışkanlıklarımızla birlikte gireceğimizi göz önünde bulundurursak, az sonra vereceğimiz oran da önem kazanıyor: Türklerin yüzde 62.7'si alaturka tuvalet kullanıyor.
Temizlik alışkanlıklarımızla ilgili detay verip canınızı sıkmak istemem. Ama, haftada ortalama 2 kez yıkandığımızı bilin...
***
Böyle bakıldığında pek de Avrupalı gözükmüyoruz değil mi?.. Ama moral bozmaca yok. Hele bir girelim şu AB'nin kapısından, Avrupalı'dan daha Avrupalı oluruz evelallah!..