Paylaş
Recep Tayyip Erdoğan’ın 4 ay hapis yattığı, İstanbul gecekondularında “Şiir Okuyan Adam” posterlerinin belirmeye ve hızla yayılmaya başladığı zamanlar.
İlk şiir albümünü çıkarıyor Erdoğan ve 1 milyon kaset, 20 bin CD satış rakamına ulaşıyor.
Gelirden kendi payına düşeni hayır işlerine devrediyor.
Şiiri siyasi bir enstrüman olarak kullanmanın ötesinde benimsediğine dair işaret çok.
Konuşmalarını hazırlayan ekip herhalde 5-10 cilt Türk Şiiri Antolojisi paralamıştır.
Gir Âkif’ten çık Gökalp’ten...
* * *
Yıl 2010. Başbakan Erdoğan ikinci şiir albümü yapacak haberi beliriyor ufukta, gazeteler ve bültenler öyle söylüyor.
Başbakan’ın “okuyacağı” şiirler henüz belli değilmiş.
Konjonktür zaten mesaj dekoderi olmaya teşne hale getirmişken hepimizi, ayıkla bakalım pirincin taşını.
Hangi şiirle kime mesaj gitti bul da çöz bakalım.
* * *
Bedri Rahmi’den “Canımın çekirdeğinde diken/ Gözümün bebeğinde sitem var” diye girerse “Vay Çankaya’ya mesaj gitti. İn oradan Sayın Bey Kardeşim demeye getiriyor” diye huylanan çıkar mı çıkar.
Orhan Veli’ye yaslanıp ‘ciğercinin kedisinden sokak kedisine’ giden cevaptaki gibi “Açlıktan bahsediyorsun/ Demek ki sen komünistsin/ Demek bütün binaları yakan sensin/ İstanbul’dakileri sen/ Ankara’dakileri sen/ Sen ne domuzsun sen”i okursa, hiiii, amanın kaçın sevgili Tekel işçileri!
* * *
Başbakan “derin hislenme modu”na geçerek Cahit Sıtkı’dan okumaya başlarsa eğer...
“Şakaklarıma kar mı yağdı Bülent Abi ne var?/ Benim mi Allahım bu çizgili yüz/ Ya gözler altındaki mor halkalar?” noktasında ağlamaktan kendini kaybedecek bir Bülent Arınç’ı kontrol etmek güç olabilir.
Dış politika konusunda Nevzat Üstün’ün “Bir vurmıya altmış/ Bir burmıya yetmiş/ Nice sinekler telef etmiş/ Kahraman Kara Mustafa Paşa”sına yönelirse bu da Sarkozy’ye, Merkel’e, AB’ye filan çok affedersiniz kapak olur!
* * *
Eğer “Necip Fazılcı damarı” izin verir de Nâzım Hikmet’in Hamdullah Suphi’ye yazdığı “Sen bir komik âdemsin/ Portakal oğlu zâdemsin/ Toka ederler papelini/ Sıkarlar senin belini/ Sivri dilli, zilli bir bebek gibi, çırparsın elini...” şeklinde gelişen cevabını okursa çarşı karışır, onu da söylemiş olayım.
Muhalefet direkt antolojilere hücum eder, salı konuşmalarında manzum hakaret dönemine geçilir, gerilen kamuoyunu yatıştırmak için Cumhurbaşkanı halka hitaben Suat Taşer’in “Aynı güneşte ısınıyoruz” şiirini “birleştirici unsur” olarak okumak durumunda kalır:
“Serçeler hey serçeler/ Beni de alın aranıza/ Güneşi beraber selâmlıyalım/ Uçuşalım ötüşelim beraber/ Benim türkülerim de sizinkine benzer.”
Bu şiirden sonra da ortalık “Vay efendim parti içindeki küskünlere filan sesleniyor” diye karışır mı, karışır!
Paylaş