ÇETİN Altan’ın Kültür ve Sanat Büyük Ödülü’nü aldığı törende konuşan Başbakan Erdoğan, "Türkiye artık Çetin Altan’ın 300 defa mahkeme kapısına gittiği, Názım’ın 12 yıl hapis yattığı ülke değil" dedi.
Buna sevinmeyecek olana, "Eşeği suya göndermedik, ortada bir eşek de yok; fakat biz yine de herhangi bir eşek sudan dönene kadar seni marizleyeceğiz" diyerek girişilse (mecazi olarak yani) yeridir.
Her şey bir yana Çetin Altan mutlu duruyordu; bunu görmek bile yeterli.
Fakat şöyle düşünmeden edemedim töreni seyrederken...
Çetin Altan’ın konuşmalarında birkaç kez kullandığına şahit olduğum, çok sevdiğim bir söz var: "Sen Paris’i gördün ama Paris seni gördü mü bakalım?" diye.
Youtube’a girebilsek Çetin Altan’ın Tınaz Titiz’le yaptığı harikulade "Kalk Borusu" programının eski bölümlerini, altın dakikalarını seyredeceğiz.
Fakat giremiyoruz, yasak.
Richard Dawkins’in sitesi de yasak.
Tek tek saymayalım, yasaklı liste sayısı uzun.
Bir gün o yasaklar da kalkar elbette, Çetin Altan’ın dediği gibi "enseyi karartmayın"...
Soru bu. Cevaplamaya istediğiniz yerden başlayabilirsiniz, arkadaşınızdan kopya çekebilirsiniz, kırmızı veya tükenmez kalem kullanabilirsiniz.
Cevapları alayım.
Gizli saç/sakal devrimi
BAŞLIK saçma oldu aslında.
Saç/sakal devrimi, herhalde gizlenmesi en son devrim şeklidir.
Saçını sakalını koyveren zaten ortada, neyini gizleyecek.
Bu takıntımızı aştıktan sonra konuya geçelim...
* * *
Sedat Ergin sakal bırakmış.
Tıraş konusunda ne kadar titiz olduğunu bilmeyen yoktur.
Hürriyet’in Ankara Temsilcisi olduğu dönemin hatıraları henüz çok taze.
Ankara Büro o zamanlar günde çift tıraş yaparak çalışıyor.
Sedat Ergin’in elinde pamukla gezip, kendi halinde çalışan muhabirlerin yüzüne aniden sürdüğü ve pamuk takılırsa çalışanı usturayla tıraş ettirdiği yolunda iddialar geziyor.
Ankara Büro çalışanlarıyla güneş gözlüğü takmadan konuşulamıyor mesela, öylesine parlamaktalar.
İstanbul’a geleceği zaman Ankara’dan haber uçardı, Hürriyet Medya Towers’ın berberinde Muammer’in önünde sıraya girerdik.
İşte bu Sedat Ergin sakal bırakmış.
* * *
İlginç bağlantıları az sonra açıklayacağım. Biraz sabır!
1990’lı yıllar. Devlet Bahçeli’nin ülkücülere sarmısak ve beyaz çorabı yasakladığı dönem.
Tansu Çiller de Esat Kıratlıoğlu’nu "perçem"ini kesmesi için ikna etmeye çalışıyor.
Hürriyet’te de Ertuğrul Özkök, çevresinden aldığı destekle ve konjonktürle yükleniyor milletin bıyığına sakalına.
Sosyal baskı, "Kızlar seni beğenmez" dolduruşu derken sakallar/bıyıklar gitti.
Bu süreçte ufak bir sakal ve uzun saç birikimiyle "Lepiska Hareketi"ni başlattıysam da çok destek bulamadım.
* * *
Fakat birkaç ay önce kırılma yaşandı.
Önce Özkök, "Cildim tahriş oluyor" diyerek ufak bir sakal yaptı.
Aynı dönemde Mehmet Y. Yılmaz’ı gördüm bir kokteylde; saçı salmış.
Yanına gidip "Saçı salmışsın abi, güzel olmuş" dedim hatta.
Jetonun düşmesi için Sedat Abi’yi görmem gerekiyormuş demek.
Özkök her zamanki gibi oltayı atıp uzaklaştı.
Fakat bu noktadan sonra halkı tutmak mümkün olmaz, onu da söylemiş olayım.
Allahım, güzel Allahım! Neler bekliyor bizi?
Kabasakal bir Hasan Cemal, uzun favorili bir Doğan Hızlan, top sakallı bir Bekir Coşkun...