BUGÜN gündemimi meşgul eden birden fazla hadiseyle karşı karşıya olduğumdan kafam karıştı.
Bu sebeple, güzel Türkçemizde ‘‘ortaya karışık’’ tabir edilen teknikle çalışacağım.
Hazırsanız başlayalım...
PARIS HILTON MESELESİ: Gazeteler, yaklaşık 1 aydır filan Hilton otellerinin varisi Paris Hilton'un internet üzerinde dolaşıma çıkan porno filminden bahsedip duruyor.
Fakat gazetenin mutfağında, yani yazı işlerinde ufak bir anket yaptım ve aslında hiçbirinin bu filmi seyretmediğini öğrendim.
Sorarım size, bu gazetecilik ilkelerine uygun mudur? Görülmemiş bir kaset üzerine nasıl haber yapılabilir? Bir dilekçe yazıp imza topladım. Şu ana kadar gerçek imzasını atan olmadı korkusundan. Fakat imza sayısı sahte mahte artıyor.
4 dolarlık bir ek bütçe ile bu filmin internet'ten izlenebileceğini öğrendim. Doğru habercilik uğruna 4 dolar bütçe ayrılır diye düşünüyorum.
Bu vesileyle, yıllardır yurtdışı seyahatlerimde girdiğim gazete-dergi bayilerinde ayak üstü karıştırmak suretiyle (Ben yazılarını okuyanlardan değilim) takip ettiğim Playboy 50'nci yılını kutluyormuş. Tebrik ederim.
11 BOYUTLU SÜPERKÜTLEÇEKİM: Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin düzenlediği Sedat Simavi Ödülleri'ni kazananlar önceki gün açıklandı. Kazananları tebrik ederim. Kimler hangi ödülü kazanmış diye listeyi incelerken Fen Bilimleri Ödülü'nü kazanan eserin başlığına takıldım.
Laf olsun diye takıldım demiyorum. Kazanan eserin adını hatasız bir şekilde telaffuz edebilmek 15 dakikamı aldı.
Dr. Nihat Sadık Değer'in ‘‘11 Boyutlu Süperkütleçekimde Uzayımsı Zarların Standart Olmayan Kesişimleri’’ başlıklı eseri belli ki benim hiç anlamadığım ama yine belli ki faydalı bir alana sesleniyor.
Hayat tuhaf bir şey. Sizin telaffuz bile edemediğiniz ‘‘bir şey’’ var, biri bu konuda eser hazırlayıp ödül kazanıyor ve siz eserin adını bile telaffuz edemiyorsunuz. Kendimi çok aptal hissediyorum galiba şu anda.
YAMYAMLA MASAYA OTURMAK: Almanya'da Armin Meiwes adlı yamyamın, ilanla bulduğu gönüllü kurban Jurgen Brandes'i yemesi hadisesi var bir de.
Yargılanmaya başlayan Meiwes, kurbanına ona neler yapacağını anlattıktan sonra beraberce masaya oturduklarını ve kurbandan kestiği penisi birlikte yediklerini söylüyor.
Yani bu konuda kurabileceğim cümlenin haddi hesabı yok ama bunun yeri burası değil.
Tek merak ettiğim, hangisinin daha fazla ruh hastası olduğu. Bence kurban yamyamdan daha hasta bir insanmış. Evet, evet bu kesin böyle. Adam sana ‘‘Ben şimdi seni kesip yiyeceğim ama başlangıçı yalnız yemek istemiyorum, bana katılırsan eğer penisini beraber yeriz’’ diyor. O da, ‘‘Olur abi’’ diye cevap veriyor.
Yaşanmış olduğuna bile inanamıyor insan.
KIBRIS MESELESİ: Herhangi bir yazımda ‘‘Kıbrıs Sorunu’’ yazmayacağıma mesleğe başladığım günlerde yemin etmiştim. Fakat Hasan Cemal abim bunu zorunlu kıldı.
Juventus maçından sonra Hasan Abi'yle telefonda konuşuyoruz. ‘‘San Sebastian'a gidiyoruz di mi abi, Sociedad maçına yani?..’’ diyorum.
‘‘Kanat, Kıbrıs var’’ diyor. ‘‘Evet abi var da, Kıbrıs hep var’’ diyorum. Doğal olarak Hasan Cemal'in Kıbrıs'a gitmesi gerekiyor. Ama bence bu doğal değil. Şöyle bir teklifte bulunuyorum: ‘‘Abi bir yazı yaz sen şimdi. İçine bolca Denktaş, Maraş, Rum Kesimi, Annan Planı, Tarihi Seçim, Çözüm/Çözümsüzlük, Verheugen, Simitis, UBP, CTP, BDH serpiştirip onları da bold yap abi. Kıbrıs yazısı diye gider bak, bana güven...’’
Hasan Cemal haliyle beni ciddiye almıyor. Aslında fena fikir değildi ama her neyse...