Oğuz Abi’nin mutfağı

‘Gerekli Taramalar’ adlı Oğuz Aral sergisi bitmeden, ortasına bir mutfak kuruldu. Sergisinde mutfak ortamı kurulduğunu görseydi, bunu ‘çilingir’e çevirir ve “Bi duble rakı verin bakalım oradan” derdi Ovuz Abi

Haberin Devamı

Radikal’den Pınar Öğünç sayesinde haberdar olduk...
Hikaye tam rahmetli Huysuz’un (Oğuz Aral, Ovuz Abi) ağzına layık.
Mayıs ayı ortalarında ‘Gerekli Taramalar’ adını taşıyan bir sergi açıldı Tophane-i Amire’de.
İki haftalık sergi bitti. Fakat öğreniyoruz ki; bitmeden önce sergi alanı bir mutfağa dönüştürülmüş.
Bir yanda Oğuz Aral’ın eserleri, şahsi eşyaları sergileniyor; hemen yanında, önünde, çeri domates süslemesi yapan garsonlar var öğrendiğimize göre.
Çünkü yakınlarda Uluslararası Yükseköğretim Kongresi yapılıyor ve ekstra mutfak ortamına ihtiyaç duyulmuş.
Huysuz böyle bir durumda ne yapardı tam olarak bilemem ama bir tahmin yürütebilirim.
Sergisinde mutfak ortamı kurulduğunu görünce bunu bir ‘çilingir’e çevirirdi ve “Bi duble rakı verin bakalım oradan” der, sofraya kurulurdu benim tanıdığım Ovuz Abi.
10-15 yıl önce, gazeteyi bitirmişiz, Hürriyet’in zemin katındaki barda geyik sürüleri çeviriyoruz.
Barın köşesinde ayakta takılan tayfanın gözleri rahmetli Oğuz Aral’ın gelmesiyle parlayıveriyor.
Reha Müdür, Doğaner, Oya, Sanlı filan hemen toparlanıyoruz.
Oğuz Abi’nin keyfi yerinde; sırayla hepimize takılıyor.
Kahkahalar patladıkça çevremiz kalabalıklaşıyor: Ethem, Alaaddin, rahmetli Orhan Olcay...
Oğuz Abi coşuyor: “Haydi gelin benim eve, size ‘40 yıl önce rakı nasıl içilirdi?’ akşamı yapayım haftaya...”
“Tamam” diyoruz hevesle ama pek umudumuz yok “Unutur, üşenebilir” diyoruz.
Ertesi sabah, karikatürünü geçtikten sonra hep yaptığı gibi arıyor Ovuz Abi:
“Kanat, organizasyonu yapıyorum, şu gün, şu saat bekliyorum. Arabası olmayan varsa; ki senin yoktur eminim; yollayacağım. Haberi yay. Üşenme, tembel herif!”

Haberin Devamı

40 YIL ÖNCESİNİN RAKI ADABI

Daha sonra yıllarda darlandıkça sığınacağım Ovuz Abi Konutları’na böylece ilk kez gitmiş oluyorum.
Ovuz Abi’ye gittiğimiz akşam “Yahu zahmet verdik adama” havası hakimdi.
Eve varıp da Ovuz Abi servise başlayınca bu zahmet verme hissi gitti, yerine hayranlık ve şaşkınlık geldi.
Rakıyı 40 yıl önce (O güne göre 40 yıl gelirsek, 1950’lerde) nasıl servis ediliyorsa öyle servis etti, ritüeli ve incelikleri anlatarak.
Sonra kendi kavurduğu leblebiyle yola çıktık, birbiri ardına önümüze sunulan küçük meze lokmalarını yuvarlamaya başladık.
Bildik rakı mezelerinin dışına çıkmıştı Ovuz Abi.
Her yöreden bir meze hazırlamıştı.
“Şu yoğurtlu şey...” diyoruz “Üsküp işi...” diyor.
“Abi bunun içinde ne var?..” diyoruz “Ege işi...” diyor.
Her mezeyi tanıtıyor, anlatıyor.
Bu arada salonu bir saz heyetiyle paylaştığımızı belirtmekte fayda var!
Konservatuvardan tanıdığı bazı yetenekli gençleri çağırmış!
Daha sonra sazını alıp türkülerini de patlatacak zaten bizzat...

Haberin Devamı

İŞKEMBE ÇORBASIYLA TAÇLANDIRDI

Gecenin finalinde Ovuz Abi bir de işkembe çorbası çıkarınca hayranlığımız roket oldu, fezaya çıktı.
Bu hikayenin devamını daha önce anlattım ama tekrarlamakta fayda var.
O geceden sonra Ovuz Abi’yle bulunduğumuz farklı ortamlarda, farklı kişilere “Gecenin sonunda bir de işkembe çorbası yaptın ya abi, helal sana!” dedim.
Sessizce dinledi.
Sonra bir gün, iki yıl sonra, dayanamadı ve “O çorbayı ben yapmadım, işkembeciden söyledim. Manyak mıyım sana işkembe çorbası yetiştireyim!”
Lakerda severdi. Rakı sohbeti bir akademi gibiydi.
Rakıyla neşelenenlerdendi ve çevresindekilerin de neşeli olmasını isterdi.
Sergisinde o mutfak ortamını görse; eminim çilingire çevirirdi.
Sonra da dostlarıyla o sofraya kurulup Harakiri’nin başına gelen ve diğer mizah dergilerini de tehdit eden ‘muzır’lıkları protesto için kadehini kaldırır ve “Rakıdan yürüyelim...” derdi.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları