Esasında bugün sizlerle, yakın dönemde cereyan eden, fakat hangi birine yetişeceğimi şaşırdığımdan es geçtiğim konularla ilgili karışık teknik bir çalışma sunmak amacındaydım.
‘Barbie ve Ken’in ayrılığı ve bu ayrılığın ardından gündeme gelen mal paylaşımı sorunsalı’, ‘Eyvan adlı gerçeküstü bilim-irfan programının televizyon yayıncılığına getirdiği açılımlar’, ‘Biz Evleniyoruz adlı yarışmanın, herhangi bir nikah töreniyle neticelenmemesinin cemiyet hayatımıza ve aile yapımıza etkileri’ gibi konulardı bunlar.
*
Bu konularla ilgili kıymetli fikirlerimi okuyucularla paylaşmak istediğimi söylediğimde, Topesto ‘Saçmalayacağım diyorsun yani inatla!’ şeklinde bir cevap verdi.
‘Kıbrıs mı yazayım yani usta, bunu mu istiyorsun benden. Harbi konuş, bir KKTC yazısı daha okuyacak yerin kaldı mı senin’ diye sordum; ‘Başka bir şey yaz. Kıbrıs yazma da, faydalı bir şey yaz mesela’ dedi.
‘Söylediğim şeyler faydasız şeyler mi sanıyorsun be adam! CNN’in internet sayfası Pakistan’ın nükleer silahlarla ilgili açıklamasından daha büyük verdi Barbie’nin boşanma haberini!’ dedim ben de.
*
Ama yine de ağırıma gitti tabii. O moralsizlikle oturunca işin başına, yazacak konu bulmak da zorlaşıyor.
‘Gezilecek görülecek yerler’ yazısı yazsan, meteorolojinin kapı gibi raporu var ‘Cumartesi yine kar geliyor!’ diye.
Evde oturup kar yağışını seyrederken okuyucuya ‘Keşke gidebilseydim, görebilseydim’ dedirtecek yazı yazmanın da manası yok.
Oscar yazısı için erken (dur bak onu haftaya yazayım...), NBA All Star maçı için geç bir tarih. Hem zaten o gece uyanamadım. Hálá gidip kaydeden birinde seyredeceğim...
*
Testleri seviyor okuyucu biliyorum ama ben de kendimi öğretmen gibi hissediyorum çok kısa aralıklarla yapınca. Bir de yok cevap anahtarını niye aynı hafta yayınladın, yok niye aynı hafta yayınlamadın...
Futbol yazsam kadın okurlar ‘Bana ne güzel kardeşim anlamadığım terimlerle ve tanımadığım isimlerle ve hakikaten işim olmayacak istatistiklerle dolu bu yazıdan?’ diyecek.
‘Kadınlar niye sadece ayakkabı aldıklarında ve saçlarını yaptırdıklarında mutlu olurlar?’ diye yazsam o da ayrı bela! Adımız metroseksüele çıkacak.
*
Reklam filmlerinde gördüğüm ve sinir uçlarımı düğümleyen meselelere girecek olsam, Ali Atıf Bir’e ayıp olacak; sinema yazsam Osman Giritli’ye...
Bir de şu sıralar film yazmaya kalkıştığında Türk filmlerini yazmak gerekiyor. Ama sadece bir tanesini seyrettim, onu da çok beğendiğimi söyleyemeyeceğim.
*
Gece kanepede televizyon seyrederken, açık bırakılmaması gereken kanallar üzerine birtakım tavsiyelerde bulunmak istiyordum sizlere aslında.
Bütün gece uyurken şişme yatak reklamı dinlemiş ve haliyle rüyasında şişme yatak tarafından kovalanmış bir insanın anıları ne kadar ilginizi çeker bilemedim.
*
Böyle bonus insanı gibi ‘Yazsam yazsam ne yazsam’ pozisyonunda dururken ben, Topesto ‘Şiştin galiba birader?’ dedi.
‘Sayende!’ dedim ve ‘Kış mevsimi, millet patır patır grip oluyor. Yeni öğrendiğim güzel bir çorba tarifi var ve hakikaten işe yarıyor. Domates çorbası gibi bir şey. Hatta domates çorbası işte, ama çok güzel. Onu yazsam ilaç niyetine?..’ diye devam ettim.
Topesto ‘Saydıklarının hepsinden daha manalı olduğunu söylesem çok bozulur musun?’ dedi.
‘Bozulmam ama yazmam da’ dedim.
‘Niye?’ diye sordu.
Sonra kafama kakacaksın ‘Ben söylüyorum, o yazıyor diye’ dedim.
‘Kakarım o ayrı’ dedi.
‘Hakikaten fena bir insanmışsın sen’ dedim.
‘Bak aslında writer’s block diye bir hadise vardır. Serdar Turgut abimiz bunu Türkiye’de ilk dile getirmiş insandır. Yazı yazan kişinin kilit olması ve bir şeycikler yazamaması durumu’ dedi.