Paylaş
Puslu bir pazar sabahının erken saatleri... Israrlarıma rağmen Caddebostan iskelesine inmiş anneme, tekneleriyle gelen birkaç yakın arkadaşa son defa veda ettikten sonra: Vira bismillah...”
Okuduğum ilk “ciddi kitap” olan “Pupa Yelken-Kısmet’in Dünya Seyahati” bu cümlelerle başlıyordu.
Cuma günü kaybettiğimiz büyük denizci Sadun Boro, çocukluk yıllarımın ilk kahramanlarındandı.
Çocuk dergileri, çocuk kitapları derken bir gün kapağında Kısmet’in mavi sularda yelkenlerini şişirmiş vaziyette süzülüşünü gösteren fotoğrafı bulunan “Pupa Yelken”i okumaya başlamıştım.
Cesur kaptan Sadun Boro, eşi ve ikinci kaptanı ve her şeyi Oda Boro ve yaramazlıkları, maceraları, balık avlarıyla hayranı olduğum sevimli kedileri canım Miço ile böyle tanıştım.
Ve o günlerde başlayan hayranlığım bugüne kadar artarak sürdü.
*
Bütün kitaplarını okudum; kendisiyle tanışmak, kısaca sohbet etmek ve en sevdiğim kitabı olan “Pupa Yelken”i imzalatmak şansına da eriştim.
Fatih Çekirge dünkü yazısında çok yerinde bir benzetmeyle Sadun Bey’i bir “mitoloji kahramanı”na benzetmiş.
Gerçekten de öyle bir etkisi vardı.
Cesur, neşeli, çevresine ışık, güven, güç saçan olağanüstü bir karakter.
“Pupa Yelken”i defalarca okudum.
Bir macera kitabı olarak, bir denizcilik kitabı olarak, bir seyahat kitabı olarak ve müthiş edebi lezzete de sahip bir felsefe kitabı olarak...
*
10.5 metrelik ve “dışarıda kudurmuş vahşi denizle arada sadece 33 mm’lik bir tahta kaplamanın bulunduğu” ceviz kabuğundan hallice bir tekne...
Sürekli onarım gerektiren yelkenler, bugün artık “müzelik” olan “ilkel” görülen bir donanım, azıcık parayla dünyayı gezmek...
Nice tehlike ve bilinmezlikle dolu o seyahate çıkmak için cesaret, deniz aşkı, macera tutkusu yeter mi?
Yine Sadun Boro’nun satırlarında bulduğumu sanıyorum cevabı...
*
“...Kendi kendime söyleniyorum: Neden sen de herkes gibi karada sıcak evinde rahat oturmazsın?
Ama biliyorum ki aradığım hayat budur ve onsuz yapamam.
Cemiyetin iğrenç ihtirasları yerine bazen bir ejderha gibi kudurmuş, bazen nişanlı bir kadar uysal denizle, tabiatla mücadele...
Bu mücadeleyi başarınca insanın duyduğu haz, cemiyetin hangi parası, pulu, mevkii, şöhreti ile mukayese edilebilir.
Tehlike ise alın yazısı, onu kimse değiştiremez.
Ecel, zamanı gelince, nerede olsak, ama rahat döşeğinde, ama açık denizde gelir bulur.
Zaten onun için de teknenin ismini ‘Kısmet’ koymadık mı!..”
*
Artık örneği pek kalmayan güzel bir insanı, bir kahramanı kaybettik.
Yine “meçhul ufuklara yelken bastığını” düşünerek avunmaya çalışacağım...
Paylaş