TBMM’de, basın yayın kuruluşlarının dizildiği koridorda Hürriyet’in ofisinde yazımı yazarken bir yandan da deneyimli foto muhabirimiz Fahir Arıkan’ın çalışmasını seyrediyorum.
Harika fotoğraflar çekmiş, notlarını yazarak gazeteye geçiyor. Kim bilir kaç yıldır aynı heyecanla fotoğraf çekiyor ama görseniz sanki ilk imzalı haberini geçecek toy bir muhabir heyecanında. Mesleğimizi ayakta tutan temel direk: Dizginlenemeyen, doludizgin koşan bir heyecan, yaşayan bilir... * * * Gazeteciler Meclis’te balkonda kendilerine ayırılan bölümde oturarak izliyor görüşmeleri. Foto muhabirlerinin çalışmasını seyrederken “Telaşsız bir avcıya benziyorlar, kedigillerden kedi beğen benzetmek için” diye düşünüyorum; “Avını sabırla, kimi zaman saatlerce bekleyen, sessiz fakat kararlı bir leopara benziyorlar...” Anayasa değişikliği görüşmelerinin akışını değiştiren, belki ülke tarihinde kırılma yaşanmasına sebep olan Mustafa İstemi’yi arıyor gözlerim ve tabii hemencecik buluyor. Soğukkanlı, işine hakim, refleksleri kuvvetli bir beyefendi görüyorum. Uzaktan başımızı eğerek ve gülümseyerek selamlaşıyoruz. Yanına gidip “Biliyor musunuz, Milliyet’te yayınlanan fotoğrafınız düşürdü belki de 8’inci maddeyi; en azından ben böyle düşünüyorum” demeyi tasarlıyorum aslında ama nedense susmayı ve yazmayı tercih ediyorum. Mustafa İstemi’nin Türkiye’nin kaderi üzerindeki ‘fotografik’ etkisine bir süreç olarak baktığımızda ortaya “Kahraman ve usta foto muhabirinin intikamı” şeklinde tatlı bir öykü çıkıyor aslında. Nasıl mı? Hep birlikte hatırlayalım gelişmeleri bakın nereye ulaşacağız... * * * Anayasa maratonun ilk etaplarının koşulduğu günler. Ya birinci, ya ikinci günün ardından Meclis’te geç saatlere kadar çalışan vekillerin sıraya kafayı koyup uyukladıkları fotoğraflar beliriyor gazetelerde. Ben dahil bazı gazeteciler manzarayı ti’ye alan yazılar hazırlıyor, espriler yapıyor. Ertesi gün bu kez vekillerin uykuya yenik düşen bir foto muhabirini görüntüledikleri görülüyor. Görüntülenen foto muhabiri Mustafa İstemi. Vekiller cep telefonlarıyla, “Madem öyle, işte böyle” itişmeleri/gülüşmeleriye fotoğraf çekiyor. “Bu işin uyuyan şahısa kaş/göz yapmaya, tavşan kardeş kulağı yapmaya kadar yolu var; bence uzatmamalıydınız, sonuaçlarına katlanmanız gerekecek” diye uyarıyorum o günlerde şakayla karışık, Sadir Alışık. Uyarımın ne kadar haklı olduğu birkaç gün sonra Milliyet’te yayınlanan bir fotoğrafla anlaşılıyor. Meşhur “19+1” fotoğrafı. AKP’li vekiller okul gezisine katılmış öğrenciler gibi 20’şerli gruplar oluşturmuş. Grup mümessili zarflardaki oyların rengini test edip onayladıktan sonra yolluyor vekilleri; manzara bu. Fotoğraf ‘an’ı, gerçeği tekzip edilemeyecek netlikte ortaya koyuyor. Fotoğrafa da tekzip yollayacak hali yok bu modeli akıl edenlerin. Bu çocukça uygulama, fotoğraf makinesinin perdesinin açılıp kapanmasıyla, ışığı ve anı hapsetmesiyle birlikte tarihe kaydoluyor. Oy kullanma şekli değişiyor bu rezaletin ortaya çıkmasından sonra. Ve mecburiyetten gevşeyen disiplin belki de 8’inci maddede yaşanan kopuşu tetikliyor. Fotoğrafı çeken kişi kim? Şekerleme sırasında “hesapta vekillerce yakalanan” kurt foto muhabiri Mustafa İstemi. * * * Mustafa İstemi o fotoğrafı taraf olduğu için, iktidarı zor durumda bırakmak için çekmiyor elbette. Emektar gazeteci sadece işini iyi biliyor ve yapıyor, mesleğinin hakkını veriyor, tüm meslektaşlarına gururdan paylanma şansı yaratıyor. İşte bu da leoparın, cangılımızın en sessiz, en yalnız ve en usta avcısının intikamı oluyor. Saygıyla selamlıyorum.