Paylaş
Sahibinin ifadesiyle “1989 yılında deniz kumu kullanılarak” inşaatına başlanmış olan, 1994’te faaliyete geçen ruhsatsız Emek İşhanı, ruhsatsız, denetimsiz, patlamaya hazır bir saatli bombaydı.
O tarihte yine ruhsatsız olarak, kaçak malzemeyle, sigortasız işçi çalıştırarak havai fişek ve maytap üretilen atölyede yaşandı beklenen patlama...
Kamuoyunu derinden sarsan patlamanın ardından dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, “Atölyenin üst katında ne yapıldığını komşusu bilmezse biz nereden bileceğiz? Kaçak iş yapıldığı bize ihbar edilmeliydi” dedi.
Yine o dönem Büyükşehir Belediye Başkanı olan Kadir Topbaş da “Vatandaş ihbar etmezse biz nereden bilelim” diyerek “demeç demeçleme” kısmını hallediverdi...
Oysa 4 kez hâkimi, 2 kez savcısı değiştirilen ve bu gibi davalarda sıkça rastladığımız üzere sürüm sürüm sürüncemede bırakılan dava sürecindeki ifadeler belediye görevlilerinin sıkça atölyenin yazıhanesini ziyaret edip “bi çay içip gittiklerini” ortaya koydu...
Yine bu tür davalarda sıkça rastladığımız üzere sorumluluk zinciri elbirliğiyle kısaltıldıkça kısaltıldı, suçlananların listesi kısaltıldıkça kısaltıldı, koruma kalkanı yükseldikçe yükseldi...
Bilirkişi raporunun mahkeme salonuna erişebilmesi için bile 6 yıl, 16 duruşma beklemek zorunda kaldı adalet arayan acılı aileler. Nihayetinde herkes ya aklandı, ya cezaları paraya çevrildi, ya “iyi hal, falan ve de filan” kontenjanından kesilen cezalar ötelendi... Dosya gezdi durdu ve sonuçta 17 Ocak 2019’da patlamanın kalan 4 sorumlusunun da cezalarının ertelenmesi kararı çıktı.
Sorumlu bulunanın da bir şekilde “cezasız” kaldığı davayı acılar içinde yıllardır takip eden aileler, geçtiğimiz pazar günü bu iş cinayetinin işlendiği noktada “11 yıldır adalet arıyoruz” pankartının arkasında toplandılar.
Olayda eşi Gülhan Çabuk’u kaybetmiş olan İdris Çabuk aileler adına konuşmaya şöyle başladı: “Duruşmalarda hepimiz sanık ifadelerindeki rezalete tanık olduk. Denetimsizliği, bahaneleri, başkan yardımcısının neye imza attığını bilmediğini duyduk, gördük...”
Bu sistemin kendinden olanı, dolayısıyla kendisini koruma refleksini anlamak, vicdana sığdırmak mümkün değil.
“Tevekkül” adı altında yutturulan “vurdumduymazlığın” sonuçları çok ağır ve daha da ağırlaşıyor.
Sadece 2018’de iş kazalarına, iş cinayetlerine en az 1923 can kurban verildi raporlara göre...
Sorumluları korumak, sorumluluk zincirinin uzamasına izin vermemek, kamuoyunun yumuşak hafızasına güvenerek yürüyüp gitmenin bedeli de vebali de ağır.
Ama kimin umurunda?
Kimin umurunda?..
Paylaş