Bulgaristan göçmenleri kızıl çamlarla bezeli Rodop Dağları’na.
Çerkezler Çerkezistan’a.
Araplar Arabistan’a.
Sulukuleliler dağ başına.
Aleviler Kerbelá’ya.
Ultra-milliyetçiler Ergenekon’a. Dağ olanına!
Ulusalcılar da Ergenekon’a. Şebeke olanına!
Laikler velev ki Fransa’ya.
Hoşumuza gitmeyenleri de vurduk mu...
Evli evine, köylü köyüne, köyü olmayan sıçan deliğine.
Gördüğünüz gibi herkese bir yer bulduk hamdolsun.
Kim kaldı geriye?
Başbakan ve ABD örneklemesi
BAŞBAKAN bazen metafor manyağı yapıyor insanı.
"Beni Obama’ya Bush’a benzeteceğine Türkiye Cumhuriyeti’nin bánisi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e, Kanuni’ye Yavuz Sultan Selim’e benzet..." diye başlayan ve "O ezilen zenciler olimpiyatlarda Amerika bayrağı ile koşuyordu. Sen de Türk bayrağıyla koşsana..." şeklindeki konuşmasının içinde yolumu kaybetmiş vaziyetteyim.
Anlamadım.
Fehmi Koru mu koşacak Türk bayrağıyla?
Affına sığınarak söylüyorum, o göbekle çok koşamaz.
Güneydoğu gezisinde kızdığı belediye başkanlarını solaryum marifetiyle karartmayı mı düşünüyor?
Bir de "rütbe denkliği sorunsalı" var.
Başbakan’ın tarihte muadilini arayacaksak sultanlara, cumhurbaşkanlarına değil sadrazamlara bakmamız gerekir bildiğim kadarıyla.
Neyse, madem ABD’den örnekleme işine kalkıştık..
Hazır Erdoğan ve performansları giderek eğlenceli hale gelen konuşma metni yazarları da New York’ta..
Times Meydanı’ndaki hediyelik eşya dükkanlarında "matrak olsun" diye Bush desenli tuvalet kağıtları satılır.
Kedi şeklinde çizilmeye tahammülü olmayan Başbakan ve yazı ekibi ve hukukçuları için ilginç bir "demokrasi deneyimi" olabilir.
Demokrasi istediğinde çağırıp koynuna soktuğun, istemediğine kapı dışarı ettiğin bir kavram değil.
Onu görmek bakımından demiştim...
Siz de üzülmeyin Fehmi Bey... Yine gidersiniz New York’a.