Paylaş
Ailem Demirel’e bir kez olsun oy kullanmamıştı fakat yakın çevremiz, komşularımız ve bazı akrabalarımız arasında hayranları vardı.
Gençlerin daha keskin olduğu, yaşı ilerlemiş olanların “Ekmek paramıza bakalım biz” dediği bir ortamı işte, bilirsiniz...
Vefat haberinin ardından yapılan yorumlarda da bu “iyi Demirel/kötü Demirel” ayrımının altının çizilmesini bekledim açıkçası.
En objektif yaklaşan yorumcular bile “1980 öncesi Demirel/1980 sonrası Demirel” ayrımıyla yetinmekten öteye gitmedi.
Türkiye tarihinde 40 yılı başrollerden birinde yer alarak yaklaşık 50 yıl etkili olmuş bir karakteri, hele son yıllarını denge unsuru gibi geçirmişse ölümünün ardından hırpalamak yersiz diye düşünenler haklıdır.
Benim amacım da “Yanılıyorsunuz! Demirel anlatıldığı gibi muhteşem biri değildi” yazısıyla ‘sivrilik’ yapmak değil.
Ama birbirimizi övgüyle veya sövgüyle bayıltacak hale getirmek yerine dengeli bir şekilde sevaplarıyla günahlarını sıralamak daha doğru olur herhalde.
Kaldı ki Süleyman Demirel de özellikle politik kariyerinin ikinci perdesinde ön plana çıkarmaya çalıştığı “demokrat”, “hoşgörülü”, “uzlaşmacı” ve eleştiriye açık kimliğiyle böylesini kaldırabileceğini hatta tercih edebileceğini göstermişti.
En azından övmelere doyamayanların çizdiği
portre böyle...
*
Yıllarca iktidarın nimetlerini elinin altında bulundurmasına rağmen mütevazı denilebilecek bir hayat sürmesini övelim tamam...
Ama Yahya Demirel’in meşhur yolsuzluk davasını ve yeğenini “25 yaşında çocukla uğraşıyorlar” diye savunmasını da unutmayalım.
Türkiye’nin “kalkınma hamleleri” konusundaki birinciliklerini, madalyalarını, çabalarını muhakkak takdir edelim ve hayırla analım tamam...
Ama iş isteyenlere “İşiniz vardı da biz mi elinizden aldık?” demesini (‘Mazotu ben mi içtim’ vb) de notlarımıza ekleyelim.
Demokrasi ve insan haklarına saygılı tavırlarını, yasaklarla mücadelesini hatırlatanlara “Peki öyle olsun, helal olsun”
diyelim tamam...
Ama Deniz Gezmiş’lerin idam kararı oylanırken Altan Öymen’in anlatımıyla “Süleyman Bey AP Grubu’nun en önünde oturuyordu. Elini ‘İdama evet’ için kaldırdığında arkasına dönüp baktı, herkesin kaldırıp kaldırmadığını kontrol ediyordu. Sonra vakur bir ifadeyle önüne döndü. İdamlar kabul edilmişti...” şeklinde davrandığını da unutmayalım...
Örnekler uzatılabilir, daha sert alanlara kaydırılabilir, niyetim bu değil.
*
Bu yazı aslında yalnızca Süleyman Demirel’le
ilgili değil zaten.
Muhakkak ki kendi amaçları doğrultusunda ve hatta kendince tamamen halis duygularla almıştı tüm kararlarını.
Ancak tarihe mal olmuş veya mal olacak karakterleri ölümlerinin ardından değerlendirirken sırf övgüye veya sırf sövgüye sığınmak doğru olmuyor.
Allah rahmet eylesin, o ayrı...
Paylaş